4 Temel Asteroid: Ceres, Vesta, Pallas ve Juno

4 Temel Asteroid: Ceres, Vesta, Pallas ve Juno

Asteroid kuşağı, Mars ve Jüpiter arasındaki bölgede yer almaktadır. Aslında bunun sembolik bir anlamı olduğu söylenebilir çünkü bu konum tam da kişisel gezegenler ile sosyal/dışsal gezegenler arasında bir “ara bölge” oluşturmaktadır. Kişisel düzeyde kontrol edilmesi güç transandantal gezegenler Uranüs, Neptün ve Pluto’nun aksine, asteroidler kişisel seviyede kullanılabilir. Bu sebeple asteroidlerin keşfi ve astrolojide kullanımı, daha önce erişimimiz olmayan bazı arketipleri artık kişiliğimizde bütünleyebilmemizi vaad etmektedir. Bu asteroidlerin arketipleriyle tanışmadan önce, asteroidlerin astronomisine, yani somut gerçekliğine bakalım.

Asteroidlerin Astronomisi

Mars ile Jüpiter arasındaki asteroid kuşağında yaklaşık 1.9 milyon asteroid yer alsa da, tüm bu asteroidlerin kütlesinin yarısını Ceres, Vesta, Pallas ve Hygeia oluşturur. Tüm asteroidlerin kütlesi Ay’ın %4’ü kadardır.

Bu makalede ilk keşfedilen 4 asteroidi inceleyeceğiz. Bu 4 asteroid 1801 ila 1807 arasında keşfedilmiştir. İlk keşfedilen asteroid Ceres, 1 Ocak 1801’de Giuseppe Piazzi tarafından ilk defa gözlemlenmiştir. Ceres, asteroid kuşağındaki en büyük cisimdir. Bütün asteroid kuşağının kütlesinin üçte biri Ceres’e aittir. Ceres artık Pluto ile beraber “cüce gezegen” sınıflandırmasına sokulmuştur. Zodyaktaki bir turu 4 yıl 3 ay ila 4 yıl 10 aydır.

Devamında Pallas 1802’de, Juno 1804’de ve Vesta da 1807’de keşedilmiştir. Pallas tüm asreroid kuşağının kütlesinin %7’sini, Vesta %9’unu ve Juno da %1’ini oluşturur. Bu kütleleri, onların somut bir yer kapladığını ve bundan dolayı onların yarattığı etkiyi ciddiye almamız gerektiğini göstermektedir. Zodyaktaki turları, Pallas’ın 4 yıl 2 ay ila 5 yıl, Vesta’nın 3 yıl 3 ay ila 3 yıl 10 ay ve Juno’nun da 4 yıl 2 ay’dır.

Tanrıça  Kültü

Ataerkil toplumdan önce Tanrıça kültü vardı. Bu ilksel dönemde büyük gizemler ve arketipler hüküm sürmekteydi. Tanrıça doğa ayinlerinde insanlarla etkileşime giriyor ve doğum-ölüm döngüsüyle doğaya can veriyordu. Bu ataerkil öncesi dönemde büyü/sihir bilinçliliği yüksekti. Doğaüstü güçler ilahlaştırılmıştı. Doğa güçlerine yüksek saygı gösteriliyordu. Ancak insanoğlunun bilinci oluşmaya başladıkça, Tanrıçanın bilgeliği yer altına gömüldü. Rasyonel yapılar ve bilimsel bilgi domine etmeye başlayınca tanrıçanın gizemleri silindi, büyülü/sihirli süreçler dışlandı. 

Şimdi, asteroidlerin keşfiyle Tanrıça tekrar bilince geldi.

Tanrıçanın bilgeliği doğanın döngülerini yönetir. Bu içsel yaşamın aklıdır. Tanrıçanın bilgeliğinde kehanetin kutsallığını, şifalandırmanın gizemini, kurban vermenin önemini ve ritüellerin gerekliliğini görürüz. Bu kadim dişi bilgelik yaşamın tüm aşamalarını kucaklar, gizemlerini kutsar, geçiş dönemlerini ritüellendirir ve doğanın muazzam gücünü bilir

Asteroidlerin Keşfi ve Kozmik Eşzamanlılık

Bir gök cisminin keşfi, o arketipin kolektif bilinçte uyandığını gösterir. Keşfedilen gezegenin arketipiyle o dönemde gerçekleşen olaylar arasında bir paralellik gözlemlenir. Bu eşzamanlılığa Uranüs, Neptün ve Pluto gezegenlerinin keşfedildiği 1781, 1856 ve 1930 yıllarında sırasıyla gezegenlerin sembolize ettiği devrimler, romantizm ve faşizm/atom bombası temalarının vuku bulmasıyla şahit olmuştuk. Gezegenlere isimlerini astroloji bilgisine hâiz olmayan kimseler verse bile, kolektif bir bütün olarak çalışmaktadır. O esnada o gezegenin keşfedilmesini ve o isimle isimlendirilmesini sağlayan güç ile yine aynı anda dünyada bu temaların cereyan etmesini sağlayan güç aynıdır. BİRdir. Bu sebeple bir gezegen keşfedildiğinde, ona verilen isimdeki mitolojik tanrının arketipiyle, dünyada o sırada yaşananlar arasında benzerlik görülür.

1801’de Sicilyalı bir Astronom ilk asteroidi keşfetti ve ona yöresinin tanrıçasının adı olan Ceres ismini verdi. İlk 4 asteroid 1807’ye kadar bulundu, ve dördüne de Olimpos Dağındaki tanrıçaların isimleri verildi. Bu dişi prensibin uyandığının bir işaretiydi. Gerçekten de biz 1800’lü yıllarda ilk defa feminizm akımının çıktığını gözlemledik. O dönemde 1848’de ilk Kadın Hakları Kongresi düzenlendi. Bu sırada ortaya çıkan Birinci Dalga Feminizmin konusu kadınların oy hakkı. 1800’lerde asteroidlerin keşfiyle eşzamanlı olarak kadınlar ilk defa cinsiyetler arası eşitlik, oy verme hakkı ve mülkiyet hakkı talep etti.

  Asteroidlerin 1800’lerde astronomik olarak keşfedilerek kolektif bilince girmesi ne kadar önemliyse, 1973’te ilk kez efemerislerinin çıkarılması sonucu astrolojik literatüre girmeleri de o kadar önemli bir kilometre taşıdır. 1973’te Eleanor Bach ve George Climlas 4 temel asteroidin zodyak derecelerini gösteren ilk efemerisi yayınladı. Bu tablolar sayesinde artık astrologlar analizlerinde asteroidleri kullanabilmeye başladılar. Tam da bu sırada, dünya “İkinci Dalga Feminizmin” yükselişiyle çalkalandı. Asteroidlerin ilk kez astrolojide kullanılmaya başlandığı bu yıllarda, İkinci Dalga Feministler, ilk defa cinsellik, aile kavramı, aile içi şiddet, evlilik içi tecavüz, tecavüz madurları için yardım merkezleri, kadın sığınma evleri, iş ortamında eşitsizlik, üremeyle ilgili haklar, yasal veya yasalarla belirlenmeyen de facto eşitsizlikler, velayet yasasında değişiklikler ve boşanma yasasında değişiklikler konularını gündeme getirdiler ve haklarını aradılar. 1973’te ilk asteroid efemerisinin yayınlandığı bu yıllarda, Amerika’da 1977’de ilk Ulusal Kadın Konferansı yapıldı.

Tarihte asteroidler açısından önemli bu iki anın dünyada da feminizmin yükselişiyle eşzamanlı olması, bize kolektif bilinçte ana tanrıçanın uyandığını göstermektedir. Artık kadim dişi prensip geri dönmüştür.

Dişi prensip, bugüne kadar astrolojide sadece iki gezegenle temsil edilebilmekteydi: Ay ve Venüs. Olimpos Dağında 12 tanrı ve tanrıça olmasına ragmen, astrolojik repertuarda bariz bir eşitsizlik göze çarpmaktaydı: 10 gezegenden sadece 2’si Olimposlu kadınlara bırakılmışken, 8’i Olimposlu erkeklere ayrılmıştı.

Şimdi, Asteroidlerin keşfiyle dışlanan Olimposlu Tanrıçalar tekrar Astrolojiye girdi.

Asteroidlerin keşfiyle feminenin yeni imgeleri de ifade edilebilir oldu: Ceres ⚳, Vesta ⚶, Palas ⚴ ve Juno . Aynı dönemde insanlık kadim tanrıça kültlerini tekrar keşfetti. Sosyo-kültürel arenada Feminizmle beraber feminen güç tekrar kazanıldı. Astrolojide de asteroidlerin kullanılmaya başlanmasıyla kadim dişi bilgelik tekrar bilince geldi. Şimdi tek tek bu asteroid tanrıçaların ifade ettiği arketipleri tanıyalım.

Asteroidler ve Arketipleri

Ceres

Ceres, Yunan mitolojisinde Demeter olarak adlandırılan ziraat tanrıçasıdır. Ceres hakkındaki ana mit, kızı Persephone’un amcası Hades tarafından kaçırılmasıdır. Bir gün Persephone çiçek toplarken, yerde bir delik açılır ve içinden dört siyah atıyla yer altı tanrısı Hades belirir. Hades, Persephone’u kaçırır ve yer altının kraliçesi yapar. Ceres kızından ayrılmanın acısıyla öfkeden çıldırır, dünyadan bereketini çeker ve bunun üzerine dünyada kıtlık ve açlık hüküm sürer. Araya girmek zorunda kalan Zeus, Hades’ten Persephone’u bırakmasını ister. Ancak Persephone cehennemde nar taneleri yemiştir ve cehennemde bir şey tüketen artık cehenneme aittir. Bu sebeple, Persephone tamamen cehennemden kurtulamaz. Yapılan anlaşma üzerine, Persephone’un yılın üçte ikisini yeryüzünde annesi Ceres’in yanında, geri kalan üçte birini de yer altında eşi Hades’in yanında geçirmesine karar verilir. Bu mit mevsimleri açıklar. Bu eski dönemde yılı yaz ve kış diye iki mevsime bölen anlayıştır. Bizim kültürümüzdeki Hıdırellez (Boğa) ile başlayan yaz mevsimi ile batı kültüründe cadılar bayramıyla (Akrep) başlayan kış mevsimi, Persephone’un yer üstünde ve yer altında geçirdiği dönemlere tekabül eder. Ceres’in mitolojisi bize Ceres asteroidinin içerdiği arketip konusunda ipucu verir.

Astrolojide Ceres, daha sonra bırakmak gerekilecek bir yaratıcı projeyi beslemeyi gösterir. Bir bağlılığı bırakabilmek yeninin doğabilmesine olanak sağlar. Ceres bir bağı bırakıp yeni fazın başlamasına izin vermektir. Ceres, daha önceden alıkonmuş, esirgenmiş enerjimizi, hapsedilmiş duygularımızı, ya da tecavüz edilmiş bir parçamızı serbest bırakabilmektir. Böylece yeni yaşam başlar

Ceres, bağlılık, ayrılma ve kayıp süreçlerini anlatır. Ceres, ayrılıktan doğan acının, aslında büyük çarkın sadece bir fazı olduğunu bilen feminen bilgeliktir. Yas tutmak bu sürecin tamamlanmasını sağlar. Böylece bırakabiliriz. Yaşam yenilenir. Ceres, bu kayıp, ölüm ve yeniden doğuş döngüsünü yönetir. Yenilenme prensibidir. Hayatın devamlılığıdır. Eski bir toprak ana arketipi olan Ceres, aslında ziraat döngüsünü anlatır: “Doğum, Hasat, Çürüme, Ölüm ve Yeniden Doğuş.” Ceres ancak tohumunu (Persephone) yılın üçte biri yer altına bırakarak, tekrar ürün alabilmeyi gösterir. Bir süre kopabilmek, ayrılabilmek, acı da olsa bırakmak, yeniden daha verimli, bereketli ve doğurgan bir doğuşu sağlar. Ceres, atam olarak Karamazov Kardeşler romanının epigrafında yer alan İncil bölümünde anlatılan yok olarak bereketli ürün verme kavramıdır.

Gerçeği söylüyorum size, gerçeği: Buğday tanesi yere düştükten sonra yok olmazsa, bir buğday tanesi olarak kalır; ama yok olursa, o zaman bereketli ürün verir.

İncil, Yohanna XII. bölüm 24

Bu haliyle Ceres mevsimleri ve ziraati yönetir. İnsana mısır vermiştir, tüm tahılları, bereketli hasatı, çiftliği, tarlaları, pastoral hayatı, doğayı, kırsal kesimi, ham olanı, yontulmamışlığı, yalınlığı, sadeliği, besinleri ve beslenmeyi sembolize eder.

Eskiden toprak ana (Ceres) ve yeraltı tanrısı (Pluto) aynı şeydi. Bu açıdan, Ceres’in temel mitinde Pluto’yu önemli bir rolde görmek anlamlıdır. Ceres bu yüzden, hem hasadı hem de kayıbı temsil eder. Yeraltının Kraliçesine dönüşen kız evlat hikayesi, Plutonik kavramların Ceres’le her zaman birlikte düşünülmesi gerektiğinin altını çizer. Bu Plutonik döngü, Ceres’te yakınlık, ayrılık, acı ve kavuşma silsilesi olarak görülür. Aslında ayrılık neticesinde iki kadının kendi alemlerinde birbirinden bağımsız olarak gelişebilmiştir. Bu bir insanın ancak ebeveyninden acı veren kopuşu neticesinde bağımsız bir birey olabileceğini anlatmaktadır. Anaerkil dönemden çok ciddi izler taşıyan bu çok eski mitte göze çarpan başrollerin kadın karakterlere verilmiş olmasıdır. Ceres bu  açıdna anne-kız ilişkisini anlatır. Çocuk bakımı, besleme, büyütme, ve çocuğun velayeti gibi konuları Ceres gösterir. Psikolojik temelli yeme bozuklukları Ceres’in alanıdır.

Ceres bir anne arketipidir. Ziraat tanrıçasıdır. Fiziki formu doğurur. Çocuk doğurur. Hayatta kalmaları için yiyecek sağlar. Koşulsuz sevgidir. Besleme desteği sunmaktır. Demetra George Ceres’i kendi hazırladığı mandalada IC ile özdeşleştirmiştir; bu sebeple Ceres temellerle, köklerle ve aileyle ilgilidir.

Pallas

Pallas, Yunan mitolojisinde Pallas Athena, Roma’da ise Minerva olarak bilinir. Pallas, babasının başından doğdu. Doğduğunda zırhlı ve olgun haldeydi. Bu sebeple Pallas baş ile ilişkilendirilir. Zekadır, akıldır, rasyonel olanın cisimlenmiş halidir. Sol-beyindir. Bu sadece kuru bir mantık ya da kurnaz bir zeka değil, daha bilgece, akl-ı selim içinde, içe doğmayla ilgili bir akıldır.

Pallas’ın bu içe doğan bilgisi annesinden gelir. Annesi Metis de danışmanlık ve zeka tanrıçasıydı. Zeus Metis’i yuttu, sonrasında başından Pallas’ı doğurdu. Pallas’da yaşamaya devam eden Metis feminen gizemleri bilme, kalpten gelen akıl, içgüdü, sezgi ve içine dogma ile ilgilidir. Pallas’a annesinden “önsezi” yeteneği miras kalmıştır. Bu miğdede hissedilen bilgidir. Karından gelen histir. Bu biliş hastalıklar ve semptomlar kanalıyla konuşur. Pallas, dolaysız, birden kavrama özelliğini temsil eder.

Pallas ayrıca gri-gözlüdür. Keskin bakışlıdır. Bu Pallas’ın burnunun ucundakini pür dikkat görme yeteneğini gösterir. Gri-gözler ayrıca geleceği de görür. Sembolü baykuştur. Bu bilgelik pronoia diye adlandırılır. Önceden bilmek anlamına gelir. Pallas, öngörüyü, basireti, önlem almayı ve strateji kurmayı temsil eder. Bir savaş tanrıçası olan Pallas, Mars gibi kavga etmeye duyulan ateşli bir dürtüyü değil, akılla, diplomasiyle, stratejiyle ve düşünceyle kazanılan savaşları gösterir.

Pallas, Atina şehrinin koruyucu tanrıçasıdır. Şehrin sulh ve sükûnunu sağlar. Ev işlerini ve zanaatlerini yönetir. İplik yapma, dokuma ve yemek pişirme Pallas’ın uzmanlıklarıdır. Pallas aynı zamanda bir savaş tanrıçasıdır. Her zaman savaş meydanındaki kahramanın yanındadır, onu korur, destekler, ona danışmanlık verir ve rehberlik eder. Merhametli adaletin sembolüdür. Atina’da demokrasiye ilham olmuştur.

Pallas, işe yarayan zanaatleri temsil eder. Hüner, el sanatları, ustalık, teknik, cihazlar ve faydalı icatlar Pallas’ın konularıdır.

Pallas ayrıca kültürü sembolize eder. Pallas insanı medenileştirendir. Adalet ve hukukun üstünlüğünün simgesidir. Pallas, ilkel dürtüleri kontrol eden bilgeliktir. Amacı karanlığı ve ilkeli yok etmektir. İnsana kültür vermek ve insanı uygarlaştırmak, medenileştirmek ve düzenlemek Pallas prensipleridir. Pallas, karanlık güçlere ve canavarlara karşı savaşır. Eski döneme ait izler taşıyan içgüdüsel doğaya sahip güçlere karşı kahramanı destekler.

Astrolojide Pallas, düşünmektir, duygusal reaksiyonun zıttıdır. Pallas, araya mesafeye koyup nihai hareket planı formüle etmektir. Pallas, bilge bir savaşçı gibi strateji geliştirmektir. Pallas, kafa ve kalp arasında kalmayı gösterebilir. Pallas, kahramanca hareketi destekler. Pallas, derin düşünme, objektiflik ve uzak/kopuk/bağlantısızlıktır. Pallas, kriz anında sakin, derin düşünce, tefekkür ile aksiyonunu ve stratejini planlamaktır. Pallas, Metis sayesinde doğru zamanda doğru olanın içe doğmasıdır, miğdeden gelen bilginin bilince gelmesidir. Pallas, duygusal açıdan karmakarışık durumlarda bilinçliliğin gelişmesidir.

Juno

Juno, Yunan mitolojisine Zeus’un karısı Hera’dır. Kraliçedir. Juno’nun birinci prensibi evlilik içinde bir eş olma durumudur. Bu fonksiyonuyla sosyal geleneklere bağlı birliktelikleri temsil eder. Juno bir “ruh eşi”, ya da “tutku” değildir. Juno, toplumsal olarak belirlenmiş kurallar içinde çift olmaktır. Medeni kanuna uygun, gelenek göreneklere, adetlere göre belirlenmiş bir ortaklık şemasıdır. Sadakat, bağlılık ve taahhüt altına girmeyi vurgular. Juno, sosyal adet ve vazifeler altındaki kadın vatandaştır.

Astrolojide Juno, bizzat sosyal gelenekleri ve seremonileri temsil eder. Düğün ve benzeri seremoniler Juno’nun alanıdır. Burada giyim, kuşam, süsleme, dekorasyon, güzelleştirme konuları Juno tarafından temsil edilir. Tüm sosyal adetler, gelenekler, görenekler, kurallar, adab-ı muaşeret, davranış kuralları, teamüller, hanım efendilik ilkeleri ve zerafet Juno’dur.

Juno, Zeus’la evliliğinde defalarca aldatıldı. Ancak Juno sadık kaldı. Juno’nun tepkisi intikam almaktır. Mitolojide, Zeus’la olan kaçamakları yüzünden Juno’nun intikam dolu gazabına uğramış karakter çoktur. Bu hareketleriyle Juno dişi iktidarı gösterir. Dişi kurnazlıklar, dolaplar, hileler, cilveler ve planlar ile güç sahibi olmayı vurgular. Bunlar aslında olumsuz durumlarda Juno’nun gölge yansımalarıdır. Aslında, olumlu ifadesinde Juno eşit ilişkidir. Bir evlilikte iki tarafın adil ve denk birlikteliğidir. Adalet ve eşitlik bozulduğunda Juno’nun kıskanç yüzünü görürüz.

Juno kadınlığın sezonlarını temsil eder. Annelik ve Evlilik. Juno’da bir kadının üç sezonunu görürüz. Bu üç aşama Hebe, Hera ve Hekate’dir. Bunlar bakire kız, evil kadın ve yaşlanmış yalnız kadındır. Juno’nun Argos nehrinde yıkanıp bekaretini geri kazandığı rivayeti bakire sembolizmin kalan bir anlatıdır. Bazen Zeus’u bırakıp biraz mahremiyet, yenilenme ve tapınılma için uzaklaşması ise, yalnız yaşlı kadın arketipinden getirdiğidir. Bu sezonlar içinde evlilik önemli bir geçiş anıdır. Evliliğe hazırlanan genç kızlar ve kadınlığa geçiş ritüelleri Juno’ya adanmıştır. Juno aslında Zeus’tan bile eski bir tanrıçadır. Aslında Zeus evliliğiyle Juno’yla eşitlik kazanmış, ve eski ana tanrıça Olimpos’a eklemlenmiştir. İlk halinde bir Ay tanrıçası olduğu düşünülür. İnek gözleri ziraatle, beyaz kolları ise Ay ile ilişkilendirilir.

Astrolojik bir prensip olarak Juno evlilikte eşitliği gösterir. Juno, biriyle uzun süreli taahhütlü ilişkiye girmektir. Demetra George onu mandalasında alçalanla özdeşleştirmiştir. Buna göre Juno kendinden çıkmaktır. Öteki insana yönelmek, böylece kendini tamamlamaktır. Bire bir ilişkidir. Juno ayrıca bir şeyi sürdürmeyi, idame ettirmeyi vurgular.

Vesta

Vesta, Yunan mitolojisinde Hestia’dır. Zeus’un bakire ablasıdır. Vesta’ya ait bir mit yoktur, Vesta’nın heykelleri ve resimleri yapılmaz. Vesta, aslında metaforik seviyede bekaretin kutsallaştırılmasıdır. Günümüzde Vesta adına çizilen resimler, Roma’daki Vestal bakirelerdir. Bunlar 30 yıl boyunca tapınakta hizmet eden, ateşi muhafaza eden ve çok sıkı bir bakirelik yemini etmiş rahibelerdir. Vestal bakireler kutsal ateşi gözetirler.

Astrolojide Vetsa, kendini adama, özveri, sorumluluk prensibidir. İçsel ve kutsal alanı temsil eder. Vesta kutsal ateşin ruhudur, içsel yaşamın sahiciliğidir.

Vesta örtülüdür, bakiredir. Mabedi bir sığnaktır, iltica yeridir, siyasi barış alanıdır. Vesta değişmez, sabittir, odaklanmıştır. Her tapınakta ve evde bulunan ocaktır. Aile ocağıdır. Merkezdir. Yuvanın odağıdır. Aile hayatıdır. Vücutta sakral merkezdir. Hem spiritüel hem de fiziki açıdan kutsal alandır.

Vesta bir mekan tanrıçasıdır. O mekanı temsil eder. Bu üç boyutlu mekandır. Boşluktur. Güvenli mekandır. Vesta’nın bekareti, sessiz, hareketsiz alanın kişileştirilmiş halidir. Hareketsizlik, sukunet, dinginlik ve sessizliktir.

Vesta, merkezlenmektir. Böylece endişe ve panik zaptedilir. Vesta, dışsal hayata bir ara vermektir. İnzivaya çekilmedir. Dinlenme dönemidir. Vesta, günlük ritüeller yaratmadır. Vesta, sessiz ve meditatif alan oluşturmaktır. Vesta, tüm düşüncelerimize ve duygularımıza ev sahipliği yapmaktır. Vesta, ruhumuzu onurlandıracak kutsal alan, sessiz an ve “sunak” oluşturma içgüdüsüdür. Vesta, içimizdeki düşkünlerevidir. İçimizde yerinden edilmiş ve yerinden çıkarılmış parçamıza tekrar ev sahipliği edecek bakımevidir. Vesta, günlük hayatın ortasındaki sessizlik, sukunet, iç huzuru, gönül rahatlığı, meditasyon, yalnızlık, tenhalık ve ıssızlıktır. Vesta, iç yaşamdır. Bu iç yaşam, günlük hayatın kirliliğini, kaygıyı ve umutzuluğu içinde saklayacak bir kaptır.

Vesta, kendini adama, özveri, fedakarlık ve hevestir. İçte yanan ateştir. Bir işe tamamiyle adanmışlığı, böyle bir bağlılığı gösterir.

Vesta, ocağın muhafızı ve kutsal sunağın koruyucusu olarak içsel ruh ateşini muhafaza etmeyi gösterir. Tapınak Rahibesi Arketipidir. Bakirelik metaforiktir. Bu bekaret, kendinde tam, bütün olma anlamındadır. Vesta ilk yutulan ve son kusulan çocuktur. Bu kendinde başlayıp, kendinde bitmeyi gösterir. Kendinde tamamlanmaktır. Vesta, spiritüel odaklanma prensibidir. Adanmışlık, hevesine/tutkusuna bağlılık, Vesta fonksiyonlarıdır. Bir kişinin kendisi için özel “çağrıya” kulak vermek ve bu misyon için kendini feda etmek Vesta’dır.
                               

Asteroidlerin Kullanımı ve Örnekler

Psikolojik astrolojide, asteroidleri kullanırken, burç ve ev yerleşimine; ve yaptıkları açılara bakılır. Demetra George, Olimpos dağında tanrılar ve tanrıçalar eşit oldukları için, asteroidlerin gezegenlerle aynı orb genişliğine sahip olması gerektiğini savunur. Uranyen astrolojide, asteroidlere 90 derece kadranda yaptıkları midpointler açısından bakılabilir. Bu durumda bir asteroidin bir haritada vurgulanması için oluşturduğu midpoint’te 6 kişisel noktadan biri olmalıdır. Bu 6 nokta MC, Güneş, Ay, Yükselen, Ay Düğümleri ve Koç Noktasıdır.

Bu makalede örnek olarak haritasında Pallas’ı vurgulanan tarihi şahsiyetler incelenecektir. Pallas Athena, örgü örmekle bağlantılı bir tanrıçadır. Dokumacılıktaki başarısına meydan okuyan Arachne’yi öfkeyle bir örümceğe dönüşürmesi, Pallas’ın örmek konusundaki iddiasını ortaya koyar. Bu mitin anlattığı üzere Pallas asteroidi, kalıpları, şekilleri, biçimleri, modeleri, desenleri ve düzenleri temsil eder. Haritasında Pallas’ı vurgulanmış kişilerin, şekillerle ve kalıplarla ilgili istisnai bir bağlantıları olmalarını bekleriz. Şimdi inceleyeceğimiz Le Corbusier, Picasso ve Leonardo da Vinci örnekleri, Pallas vurgusunun şekiller, modeller ve kalıplar konusunda bir hünere işaret ettiğini doğrulamaktadır. 

Le Corbusier

İlk olarak Le Corbusier’nin doğum haritasına baktığımızda, Pallas’ın MC ile bir derece orb içinde olduğunu görüyoruz. Le Corbusier, modern mimarinin öncülerinden biri olarak mimari tarihine geçmiş bir mimar ve şehir planlamacısıdır. Geometrik tasarımları ve fonksiyonel prensipleriyle, mimari paradigmasını değiştirmiştir. Şekle ve forma yeni bir biçim vermiştir. MC’deki Pallas, bu şekiller ve kalıplarla ilgili hünerin meslek olduğunu vurgular. Bu şekilleri (Pallas) bükme becerisi toplumun beklediği meslek, yol ve kamusal (MC) kimliğidir. Le Corbusier’nin tüm eserleri, Pallas – MC kavuşumunun ifade ettiği üzere formların, kalıpların ve modellerin mesleğinde çok önemli olduğunu doğrular.

Le Corbusier’in doğum haritasına, 90 derece kadran tekiğiyle baktığımızda Pallas/MC kavuşumunun, Güneş/Uranüs’le aynı eksende olduğunu görüyoruz. Bu Le Corbusier’nin form, kalıp, model (Palls) konusunda icat (Uranüs) yaptığını göstermektedir. Gerçekten Le Corbusier şekiller konusunda yaptığı buluşlarla geometrik mimariyi başlattı. Bu MC, Pallas kavuşumu doğum haritasında Neptün’le kare yapmaktadır. Bu açı, eserlerinde akışkan ve eriyik (Neptün) formları da bu öncü kübik mimari akımına (Pallas, Uranüs) eklediğini gösterir. Bu oluşumda Vesta karesi ya da Vesta/Mars midpoint’i olduğu için, bu konu “binalar” ve mekan ile ilgilidir. Neticede tüm biçimin yeniden icat edildiği ve erişimiş formların kullanıldığı mecra mimaridir, binalardır (Vesta). Pallas/MC ekseninde Venüs/Satürn orta noktası olması, estetiğin fonksiyonelliğe hizmet ettiğini vurgular. Le Corbusier mimari tarihine fonksiyonelliğe yaptığı aşırı vurgu ile geçmiştir.

Picasso

Picasso resim tarihine kübizm akımının öncüsü olarak geçmiştir. Resimlerinde her türlü biçimi cesurca bükmesi, parçalaması ve neredeyse tanınmayacak hale getirmesi, onun sanatta ilk defa yaptığı alametifarikasıdır. Böyle bir kişinin haritasında biçimleri (Pallas) yeniden icat etmek (Uranüs) sembolizmini bulmayı beklerdik. Gerçekten de doğum haritasına baktığımızda, Pallas ile Uranüs’ün kare açı ilişkisi içinde olduğunu görüyoruz. Bu açıyı kişisel kılan ise ay düğümleriyle kavuşumudur. Aynı açıyı 90 derece kadranla incelersek bizi daha şaşırtıcı bulgular beklemektedir.

90 derece kadranda, Picasso’nun Pallas/Uranüs kavuşumu, Güneş ile aynı eksendedir. Yani şekilleri (Pallas) devrimci bir üslupla (Uranüs) yeniden icat etmek onun benliğindeki bir unsurdur. Pallas = Uranüs = Güneş, Le Corbusier’de gördüğümüz aynı gezegensel resimdir. Bu gezegensel resmin, formlar, şekiller, modeller ve kalıplar konusunda muazzam bir algıya sahip iki dehanın haritasında birden bulunması şaşırtıcı değildir. İkisi de kalıpları (Pallas) sıra dışı ve orijinal biçimde yeniden tanımlamıştir (Uranüs). Biri mimaride diğeri resimde, modelleri ve şekilleri, yenilikçi ve buluşçu bir üslupla yeniden icat etmiştir. Picasso’nun Le Corbusier’den farkı, eserlerinde belirgin olan parçalanmışlık, yıkılmışlık ve dönüşmüşlüktür. Böyle bir yıkım temasını Pluto’da görürdük. Gerçekten de Picasso’nun 90 derece kadranında, Pallas, Güneş, Uranüs ekseni, Venüs/Pluto orta noktasında cereyan etmektedir. Bu Picasso’daki “yaratıcı yıkım” konseptinin delilidir. Picasso formu (Pallas) önce yıktı (Pluto), sonra yeniden icat etti (Uranüs). Estetiği (Venüs) dönüştürdü (Pluto).

Leonardo da Vinci

Evrendeki desenleri, kalıpları ve örüntüyü incelemek ve bu bilgilere dayanarak icat yapmak konusunda Leonardo da Vinci belki de dünyada gelmiş geçmiş en önde gelen bilim insanıdır. Ömrü boyunca matematikte, sanatta, fizikte, mekanikte ve teknikte pek çok paradigma değiştiren buluşa imza atmıştır. Leonarda da Vinci gibi doğadaki biçimleri çok iyi inceleyen birinin haritasında Pallas’ın çok vurgulanmasını beklerdik. Gerçekten de Leonardo da Vinci’nin haritasında Pallas yükselmektedir. Bu Leonarda da Vinci’nin çevresine yaklaşırken pür dikkat desenleri, şekilleri, modelleri, biçimleri, bağlantıları ve örüntüleri izlediğini gösterir. Da Vinci’nin haritasına 90 derece kadranda baktığımızda, çok daha çarpıcı sonuçlar çıkmaktadır.

Da Vinci’nin 90 derece kadranında, Pallas, Uranüs’le aynı eksendedir. Bu eksende Güneş ve Ay Düğümleri gibi kişisel noktaları içeren orta noktalar vardır. Yani, Da Vinci’de de, aynı Le Corbusier’deki ve Picasso’daki gibi biçimler (Pallas) konusunda icat yapan (Uranüs) kişi (Güneş) anlamındaki, Pallas-Uranüs-Güneş gezegensel resmi bulunmaktadır. Da Vinci’deki Pallas = Uranüs = Güneş/Pluto – Düğümler/Merkür Orta Noktasının anlamı, teknik alanda, bilimde, zanaatte sıra dışı buluşlara işaret eder. Şekiller ve oranlarla ilgili istisnai kavrama yeteneğini gösterir. Formlarla ilgili icatlar için gerekli “kadersel bağlara” (Ay Düğümleri) sahiptir. Formlar (Pallas) konusunda kafa yapısını (Merkür) dönüştürmüştür (Pluto). Perspektif, hümanizm ve fizik konusunda bakış açısını (Merkür) transformasyona (Pluto) uğratmıştır. Bilgiyi (Merkür) dönüştürmüş (Pluto), Rönesansta eğitim (Merkür) metamorfozunu (Pluto) başlatmıştır.

Asteroidlerin Anahtar Kelimeleri

Asteroidleri daha iyi anlamanın en iyi yolu, bundan sonra incelenecek her haritada asteroidlerin izini sürmektir. Bu Faith McInerney’in “göz bebeği” rasathanesi adını verdiği araştırma yöntemidir. Çıkarılacak her haritada asteroidlerin yaptığı orta noktaları titizlikle ve ve itinayla gözlemlemek tavsiye edilir. Böylece kitaplarda yazan asteroid orta noktalarının tanımıyla somut ampirik data arasındaki bağlantı kurulmuş olunur. Teori test edilir. Zenginleştirici bir veri havuzu doğar. Ancak bunu yapmak için anahtar kelime seviyesinde, her asteroidin ne anlama geldiğini ezbere bilmek gerekir.  Böyle araştırmalarda yardımcı olması amacıyla Faith McInerney’in 4 asteroid Ceres, Vesta, Pallas ve Juno için belirlediği anahtar kelimelerini sıralayalım: Ceres, yemek, doğurganlık, bitkiler ve hayvanlardır. Vesta, yer, ev, bina ve topraktır. Pallas iş, meslek ve faydalı iştir. Juno ilişki, güzelleştime, giysi ve ortaklıktır.

Donath, asteroidlere “bir dişi prensibin dört farklı tezahürü” diyebileceğimiz bir sistemle anahtar kelimeler vermiştir. Örneğin “bir şeyin bakımını üstlenmek, korumak” diye özetlenebilecek dişi bakım prensibinin dört farklı şekli dört asteroidde şöyledir: Ceres beslemek, Vesta muhafaza etmek, Pallas dış tehlikelere karşı korumak, Juno ise o şeyi sürdürmek, idame ettirmek. Somut düşünecek olursak, Ceres gıda vererek bakar, Vesta kapalı bir kutu içinde onu saklayarak bakar, Pallas zırhı, kalkanı ve mızrağıyla onu tehlikelere karşı savunarak bakar, Juno ise sosyal kurallara uygun biçimde o ilişkiyi sürdürerek, idame ettirerek, devamlılığını sağlayarak bakar. Bunların hepsi dişi bakım prensibidir. Ancak her asteroid kendi arketipine uygun çok farklı bir tezahür şekline sahiptir.

Donath benzer bir tetradı, dişi “tekrar etme” prensibi için yapmıştır. “Tekrar etmek” Ceres’te alışkanlıklar şeklindedir, Vesta’da ritüeller, Pallas’da kalıplar, Juno’daysa seremonilerdir. Yine somut örnek verecek olursak, Ceres en basit günlük alışkanlıkları, yatkınlıkları, davranışları gösterir. Vesta daha kutsal, dualar ve ilahi sözlerle tanrısallaştırılmış ritüellerdir. Pallas daha rasyonel bir bakışla görülen kalıplar, modeller, şekiller, biçimler, bağlantılar ve örüntülerdir. Juno ise sosyal geleneklerle, göreneklerle ve adetlerle renklenmiş, davranış kurallarına tabi seremonilerdir.

Ceres’in anahtar kelimeleri, toprağı işleme, yetiştirme hasat, evcilleştirme, besleme, faydalı çalışma, yalın güzellik, içgüdüsel hisler, ilkel tecrübeden kalan miras, gelecek hayatı başlatma, hizmet ve ilgidir.

Vesta’nın anahtar kelimeleri, saflık, hizmet, kurban etme, feda etme, büyük ciddiyet, ağırbaşlılık, iffet, bekaret, kısırlık, arınma, muhafaza etme, güvenlik, kölelik dönemi, şevk, sıcaklık ve gecikmedir.

Pallas’ın anahtar kelimeleri, koruma, ışığın kişileştirmesi, buluş, tevazu, adap, ihtiyat, barış kurma, uzlaştırma, yiğitlik, büyük kahramanlık, bağlantı, duygulara duyarsızlık, asil fikirlilik, sebat, azim, işte eşitlik, hünerli, becerikli eller, açıkgözlük ve algıdır.

Juno’nun anahtar kelimeleri, kıskançlık, dişi kurnazlık, cilve, kapana kıstırma, ilişkide eşitsizlik, sosyal kalıplar, yuvanın düzenlenmesi, sadakat, erdem, bereket, doğurma, incelik, zerafet, kindarlık, eksantriklik, çiftleşme, huysuzluk ve geçimsizliktir.

Sonuç

Özetleyecek olursak, 4 Asteroid 1801-1807 arasında keşfedildi. Zodyaktaki bir turları yaklaşık 4 yıldır. Asteroidlere Olimpus Tanrıçalarının isimleri verildi. Asteroid Tanrıçalarının astronomiye ve astrolojiye katılmasıyla dişi prensip uyandı. Böylece Tanrıçanın farklı tezahürleri tekrar kolektifin hayatına girdi. Asteroidler psikolojik astroloji teknikleriyle psikolojik fonksiyonlar olarak kullanılabilir. Bu yaklaşımda, Ceres, beslenme, doğurganlık, yenilenme; Vesta, odaklama, içinde tutma, kendini adama; Pallas, bilgelik, şekiller, içe doğma ve Juno, birleşme, süs, topumsal adetler fonksiyonlarına tekabül eder. Asteroidler ayırca 90 derece kadran ve Uranyen Astroloji kurallarıyla daha somut tezahürleri (meslek, olay, vs.) araştırırken de kullanılabilir. Kesin olan şu ki, asteroid araştırmalarında daha keşfedecek çok alt-konu bizleri beklemektedir. Gelecekte yapılacak araştırmalar, heyecan verici yeni ufukları barındırmaktadır.

Efe Erten
10 Nisan 2019

Kaynakça

Donath, Emma B. Asteroids in Midpoints. American Federation of Astr, 1982.

Donath, Emma B. Asteroids in Synastry. American Federation of Astr, 1978.

Donath, Emma B. Patterns of Professions. American Federation of Astr, 1984.

Baker, Emilie K. Antik Yunan ve Roma Hikayeleri. Altın Bilek Yayınları, 2014

Jung, Carl G. Dört Arketip. Metis  Yayınları, 2015

Bulfinch, Thomas. Klasik Yunan ve Roma Mitolojisi. İnkılâp, 2015

Murray, Jessica. Hidden Faces of the Asteroid Goddesses. The Mountain Astrologer, 1998.

Clark, Brian. An Asteroid Oracle: The Ancient Feminine Wisdom of Asteroid Goddesses and Heroines. http://www.astrosynthesis.com.au/

Clark, Brian and Johnson, Stephanie. Goddess, A Solar Writer Report. http://www.12reports.com

George, Demetra, Bloch, Douglas and White, Patricia. Asteroid Goddesses in the natal chart reports. http://www.12reports.com

George, Demetra. Asteroid Goddesses, Daimones, & Mythic Astrology. The Nightlight Astrology School, 2019

McInerney, Faith. God is in the Details: The TransNeptunian Points, Planets, Asteroids and Chiron. UAC, 2018

McInerney, Faith. Chiron and the Four Major Asteroids. SOTA, 2018

Close