BİR İMPARATORLUĞU DİZE GETİREN ‘AY’

Mezopotamya’dan yayılan başlıca üç astroloji sistemi vardır:

1- Mevsimleri ve Güneş’i esas alan Batı Astrolojisi

2- Ay’ı esas alan Hint, Çin ve İslam takvimi/astrolojisi

3- Ay’ı ve Güneş’i birlikte esas alan Musevi Astrolojisi. Musevi tatil günlerinin her zaman Dolunay’a (Passover) ya da Yeni Ay’a (Rosh Hashanah) rastlamasının nedeni budur.  Yine de, her dört yılda bir, tatil günleri ilişkili oldukları mevsimlere düşsünler diye, takvim yeniden düzenlenir. (Tatil günleri tarımsal döngüyü esas almaktadır.)

Bu farklı astroloji sistemlerini birbirinden ayıran çizgi, Suriye-Afrika fay hattı adı verilen jeolojik bir bariyer boyunca uzanmaktadır. Jeolojik bariyer, Ürdün nehrini, Ölüdeniz’i, Kızıldeniz’i oluşturduktan sonra, aşağıya Mekke’ye kadar uzanmaktadır. Fay hattının batısında kalan toplumlar solar takvimi, doğusundakiler lunar takvimi benimsemiştir. Fay hattının üstünde yaşayan halklar ise, Ay ve Güneş’i birlikte esas alan takvimler kullanmışlardır.

Jeolojinin, Mitolojiyi, din politikalarını ve göksel güçlerle ilgili kararları bu denli etkilemesini büyüleyici buluyorum.

13 Ekim’de Terazi burcunda Yeni Ay ve Güneş Tutulması gerçekleşeceği için, bu yazımı,   ‘Ay Anne’ ye ithaf etmek istiyorum.  Bu tarih, kişisel olduğu kadar sanatsal ya da iş hayatıyla ilgili düzeylerde de girişimde bulunup ilişkiler başlatmak için olağanüstü bir zaman olacak.

Türkiye’ye yaptığım seyahatte lunar takvim hakkında pek çok şey öğrendim. İslamiyette Ay’ın bu denli önemli olmasının nedeni, ilk Müslümanların Arap Yarımadası’nın kavurucu çöllerinde gezinen tüccar kabileleri ve göçebeler olmalarıdır. Çölde yaşıyorsanız, gündüzleri seyahat etmemeniz gerektiğini bilirsiniz. Çünkü korkunç bir sıcaklık vardır. Orda yaşayanların Güneş’e olan öfkelerini ve mevsimlerle ilgili herhangi bir taleplerinin olmamasını anlayabiliyorum. Çölde iki mevsim vardır: Gündüzleri yaz mevsimi, geceleri Kış mevsimi. Ay’ın merhametli, nazik ışığının rehberlik ettiği kervanlar, geceleri, kum denizi içinde akarak ilerlerler.

Son Hilal fazındaki Ay’ın islamiyetin simgesi olmasının ve Türk  bayrağında bulunmasının da nedeni budur. Müslümanların tatil günlerinin hepsi lunar takvimi esas alır. Fakat Musevi takviminin aksine, tatil günleri mevsimlere göre yeniden düzenlenmemiştir. Bu yüzden, lunar takvime göre yılın dokuzuncu ayı olan Ramazan Ayı, yıl içinde gezinir durur. Ağustos’a rastlayabileceği gibi Aralık’ta veya başka bir ayda da olabilir.

Görkemli bir islam imparatorluğu, Asya ve Avrupa’nın tanıdığı, orduları yenilmez, gelmiş geçmiş en güçlü imparatorluklardan biri olan Osmanlı İmparatorluğu’nun Ay ve Astroloji tarafından dize getirildiğini savlayan ilginç bir teori vardır. İmparatorluğun yenilgisi Sultanların kötü astrologlara danışması yüzünden olmamıştır.

Bu durum şöyle gelişmiştir: Osmanlı İmparatorluğu, karmaşık bir bürokratik sistemle varlığını sürdürmekteydi. Değerli devlet memurlarına her  lunar ay, cömert bir karşılık ödenirdi. Bir solar ay 30-31 gün sürerken, lunar ay 29-30 gündür. Böylece, bir solar yıl 365 gün olduğu halde, lunar yıl 354 gün sürer. Sultan, bu sadık bürokratlarına aylıklarını ödeyebilmek için vergi toplamak zorundaydı. Buraya kadar anlaşıldı herhalde? Bunu nasıl yaparsınız? Köyleri dolaşıp köylülerden ürünlerinin belirli bir yüzdesini size vermelerini isteyerek. Fakat, çiftçilerle ürünleri hakkında konuştuğunuzda, mevsimlerin diliyle konuşmak zorundasınız. Onlar ekip-biçme zamanını, Ay’a göre değil, Güneş tarafından belirlenen mevsimlere göre yaparlar. Söz gelimi, yılın ürününü sonbaharda aldınız. İzleyen vergi tahsilatı dönemi 365 gün sonrasıdır. Alacağınız arpa, ancak o zaman biçilmiş olacaktır.

Ay’a istediğiniz ölçüde inanabilirsiniz, buna bir itirazım yok. Fakat vergiler solar tarımsal döngüye göre tahsil edilmekteydi. Solar yıl (365) ile lunar yıl (354) arasındaki fark 11 gün olduğundan, her yıl onbinlerce devlet memuruna, çalışmadıkları onbir gün için fazladan ödeme yapılması gibi bir durum ortaya çıkmaktaydı. Oysa bu onbir gün için vergi tahsilatı yapılmıyordu. Şimdi bu durum, kulağa pek de nahoş gelmiyor. Yani  bu memurlar çalışkan insanlar, neden onbir gün fazladan ödeme yapılmasın ki? Fakat durun bir dakika. Devlet, memurlara, yapmadıkları işin karşılığı olarak, her otuz yılda bir, bütün bir yılın ücretini ödemek zorunda kalıyordu.  Bu farklar, hiç kimsenin çalışmadığı o yıllarda, birikmeyi sürdürdü. Ta ki, 100 yıl geçipte 3 yıllık ücret karşılıklarının ödenmesi noktasına gelininceye kadar. İmparatorluk iflas etti. Ay tarafından iflas ettirildi. Ay’ın karanlık yanının güçlerini asla küçümsemeyin.

Çeviren: Serap Rumelili Öcalan

Kaynak: http://www.lightenterprises.com/2004_10_01_spiritalk_archive.php 

Close