BURÇLARIN ZODYAKLA ANATOMİK EŞLEŞMESİ, PLANETLERİN ORGANİK VE PSİKOLOJİK FONKSİYONLARI:

YAY

“Kendini önemsemek insanı ağırlaştırır, hantal ve mağrur yapar.

Bilge kişi olmak için insanın hafif ve akıcı olması gerekir”

                                (Don Juan öğretileri-Carlos Castenada)

Ufkun üzerinde yükselmeyi sürdürüyoruz. Rotamızı, Jüpiter’e çevirerek Yay burcunu keşfetmeye çalışacağız. Mitolojide insan başlı at “Centuar” olarak temsil edilen Yay Burcu “Jüpiter Aşkına” diye coşkuyla bağırarak okunu fırlatır. Nereye? Hedefe. Bu Öğretmen Jüpiter yöntemidir. Bazen de karikatür kahramanı Charlie Brown’a özenir. Yayı gerer ve oku rastgele bir yere fırlatır. Okun saplandığı yere gider ve orayı hedef olarak işaretler. Lucy (Satürn) onu uyarır ”Bu şekilde hedef alıştırması yapılmaz. Önce hedefi çizersin sonra oku fırlatırsın” Charli yanıtlar; “Biliyorum, ama eğer benim gibi yaparsan asla kaçırmazsın.” Bu da Düzenbaz Jüpiter yöntemidir. Yay, iki yöntemi birbirinden ayıracak çok önemli bir kaynağa sahiptir. Bu Deneyim’dir.

YAY BURCU DERECELERİ:

1. Pelvic bones:Pelvis kemikleri (Kalçaya ait, leğen kemikleri)

2. Pelvic girdle: Pelvis kemeri (Kalça kemiği ve sakrumdan oluşan kalça kuşağı, havsala)

3. Ischia (Appendicitis): İskiyum (Koksanın üç kemiğinden yan ve altta olan kısım, oturga kemiği, apandisit.)

4. Femur:Uyluk

5. Right femoral artery (hair):Sağ uyluk damarları, Saç

6. Left femoral artery (Morbid fears, Pneumonia):Sol uyluk damarları, Anormal korku (hastalık derecesinde), pnömani (zatürre)

7. Right superficial femoral artery:Sağ uyluk yüzeyi damarı

8. Left superficial femoral artery:Sol uyluk yüzeyi damarı

9. Right lymphatic vessels, Eye diseases, (Rheumatic fever): Sağ lenf damarları, Göz hastalıkları, Ateşli romatizma.

10. Left lymphatic vessels (Enteric fever):Sol lenf damarları, Tifo

11. Adductor muscles:Yaklaştırıcı kaslar

12. Long saphenous veins: Büyük safen (vena saphena / Bacaktaki sinir ve toplardamarlarla ilgili)

13. Long saphenous veins (Rheumatic fever): Büyük safen, Ateşli romatizma

14. Cutaneous vessels of the thighs: Kalça bölgesi derisine ait damarlar

15. Right iliac vein:Sağ kalça kemiğine ait damar

16. Left iliac vein:Sol kalça kemiğine ait damar

17. Sciatic nerve: Kalça siniri

18. Right femur (Asthma):Sağ uyluk, Astım

19. Left femur:Sol uyluk

20. Head of right femur:Sağ uyluk başı

21. Head of left femur (Enteric fever): Sol uyluk başı, Tifo

22. Right trochanter (Insanity, Appendicitis):Sağ trokanter (Uyluk kemiğinin kalçada olan kaputu yanındaki çıkıntı), Delilik(cinnet), Apendisit.

23. Left trochanter(Spine): Sol trokanter, Omurga

24. Popliteal fossa: Dizardına ait çukur.

25. Condyles of right femur (Nervous debility, gout): Sağ femur lokmaları, Sinir zayıflığı, gut (damla hastalığı)

26. Condyles of left femur: Sol femur lokmaları (kemiğin ucunda olan yumru, kondil)

27. Gluteal muscles: İlye ye ait kaslar.

28. Right leg muscles (Tuberculosis): Sağ bacak kasları, Tüberküloz

29. Left leg muscles:Sol bacak kasları

30. Pear-shaped muscle: Armut biçimli kas.

Kaynak:*Medical Astrology (Jane Ridder-Patric)”

Yay burcunu yöneten Jüpiter, Güneş Sisteminde ki en büyük planettir.Taçsız Kral unvanına sahip bu mağrur dev Mutlak Kral Güneşe karşı yıldız olma iddiasını ihtişamla sürdürür. Jüpiter tepeden tırnağa genişleme ve büyüme arzusuyla doludur. Venüs’le birlikte Zodyak’ın en yararlı gezegenleri olarak kabul görürler. Jüpiter, ayrıca şans, bolluk ve fırsatlar sağlar. Fakat zararını yararından ayırmak oldukça güçtür. Tıpkı, Orhan Veli’ nin “Beni bu güzel havalar mahvetti” mısralarındaki serzenişi gibi mahveder insanı. Abartı ve aşırılıklarla azdırır. Satürn, “Doğrucu Davut” gibi haddinden fazla doğrularla insanları inim inim inletirken, Jüpiter “Fareli Köyün Kavalcısı” gibi peşine taktığı insanları kaygısız ve şen bir ruh haliyle dolaştırır. Hem enine hem boyuna doğru yayılmayı sever. Bu insanın ruhsal ve fiziksel anlamda sağlıklı bir şekilde büyüyüp gelişmesi olabileceği gibi, egonun çok fazla şişerek Büyüklük Kompleksine kapılması ya da oburluğun bedeli şişmanlık veya bir tümörün hızla gelişip tüm organizmayı istila etmesi şeklinde ortaya çıkabilir. Sonuçta bütün planetlerde olduğu gibi Jüpiter’i, Öğretmen ya da Düzenbaz yapan bizim seçimimizdir.

ORGANİK FONKSİYONLARI:

Karaciğer:Karaciğer vücudun en büyük organıdır ve büyümesi organizma için bir tehdittir. (Jüpiter de, sistemin en büyük planetidir, büyümesi sistem için bir tehdittir – her şey birbirini tutuyor) Karaciğer diyaframın altında, sağda yer alır ve ön yüzü kaburgalarla örtülüdür. Başlıca görevleri; A.D.K. vitaminlerini ve Glikojeni depo eder / Protein, Karbonhidrat ve yağların birbirine dönüşümünü sağlar /Amonyağı üre ve ürik asite dönüştürür / Kanın pıhtılaşmasını engelleyen heparini, kanama sırasında pıhtılaşmayı sağlayan fibrinojeni ve protrombini üretir / Safra salgılanır.

Bu olaylar karaciğerin lopçuğunda gerçekleşir. Lopçuğun merkezinde merkezi toplar damar, çevresinde ise safra kanalı, karaciğer atardamarı ve kapı toplar damarı bulunur. Karaciğerin etrafı glisson kapsülü ile örtülüdür. Bunun üzerinde periton vardır.

Karaciğer rahatsızlıkları:Sarılık, Karaciğer İltihabı (Hepatit), Karaciğer Büyümesi (Hepatomegali), Karaciğer – Dalak Büyümesi (Hepatosplenomegali), Karaciğerin Yassı Parazitleri (Karaciğerde yerleşir ve safra yollarını tıkarlar), Siroz vb.

Psikolojik bağlamda Karaciğer Öfke, Gazap ve İlkel duyguların yeridir.

Safra Kesesi:Safra salgısı karaciğer tarafından yapılır ve safra kesesinde depo edilir. Gerektiğinde koledok kanalından water kabarcığına ve oradan da ince bağırsağa geçer. Safra büyük yağ moleküllerini yağ damlacıkları haline getirir. Bağırsaklarda dezenfektan görevi yapar. Mideden gelen asitli besinleri (kimus) nötrleştirir.

Safra Kesesi rahatsızlıkları:Safra Kesesi İltihabı (Kolesistit=Akut / Genellikle taşla birlikte, Kronik / Taşla birlikte oluşan bakteri enfeksiyonu), Safra Taşı (Kolelitiyaz), Safra Yolu İltihabı (Kolanjit). Safra Kesesi Taşlarının psikolojik fonksiyonu; Yargı,  mahkum etme ve kibirdir.

Dalak:Hızlı reaksiyon gösteren bağışıklık sistemi hücrelerinin (Lenfositlerin) üretildiği yerdir. Dalağın fonksiyonu doğrudan kanla ilgili olduğundan Jüpiter’in Güneş ve Mars’la olan sert etkileşimi kanla ilgili ciddi sorunlara yol açabilir.

Yağ Metabolizması:Bedenimizdeki yağlara “Lipid” adı verilir. Lipitler kanda taşınabilmek ve beden içinde kullanılabilmek için proteinlerle birleşirler. Bu lipid- protein birlikteliklerine lipoprotein denir. Kan lipitlerinden biri Kolesteroldür. 2 türdür. Düşük yoğunluklu Lipoprotein (Low Denisity Lipoprotein). Bu tür, “LDL” olarak bilinen kötü kolesteroldür. Atardamarların iç yüzeyine girerek Ateroskleroza yol açar. İkinci Kolesterol türü ise Yüksek Yoğunluklu Lipoprotein (High Denisty Lipoprotein) dir. Bu da HDL olarak bilinen iyi kolesteroldür. Aterosklerozun oluşmasına ve atardamarlarda yağ birikmesine karşı savaşır. Kolesterol hücre zarının yapısı, safra oluşumu, steroid hormon salgıları ve D vitamini sentezi için önemli bir maddedir. Trigliseridler kandaki lipitlerden biridir. Fazlalığı şişmanlık, şeker ve tiroid hastalığı ile kalp damar hastalıklarına yol açar.

Üre üretimi, Ürik asit: Ürik asit, hücre çekirdeklerinin yıkım ürünü olduğu için,fazla protein alan kişilerde oluşur. Normalde kan ve idrarda bulunurlar. Fazlalığı eklemlerde birikerek Gut (damla) hastalığına yol açar.

Hipofiz Arka lobu:Vasopressin (Antidiüretik hormon=ADH) salgılandığı bölümdür. Düz kasların kasılmasını sağlar ve kan basıncını artırır. İdrarla atılan su miktarını kontrol eder. Eksikliğinde Şekersiz Diyabet=Diabetes İnsipudus görülür.

Karbonhidrat Metabolizması: Basit karbonhidratlar şekerlerdir. Tek şekere Mono-sakarin denir. İki şekerin bileşimine Di-sakarin denir. İçinde çok sayıda şeker bulunan bileşimlere ise Poli-sakarin denir (Nişasta). En önemli karbonhidrat Glikoz denen mono-sakarindir. Glikoz beynin kullanabileceği tek enerji kaynağıdır. Kanda düşük düzeyde glikoz bulunması beyin işlevlerini bozar, hatta komaya yol açabilir. Sofrada kullandığımız adi şekere Sakaroz denir. Bu bir di-sakarindir. Glikoz ile früktozun birleşmesiyle oluşur. Meyvelerde çok miktarda bulunan Früktoz da bir mono-sakarindir. Karbonhidrat metabolizmasının denetiminde insülin, adrenalin ve glükagon gibi hormonlar önemli rol oynar. Karbonhidrat dengesi bozulduğunda Şişmanlık, Kardiyovasküler hastalıklar, Yüksek tansiyon, Şeker hastalığı, Safra taşları, Diş çürümeleri, Böbrek rahatsızlıkları, Ateroskleroz görülebilir.

Uyluk Kemiği ve Kalçalar: Uyluk kemiği (Femur) Üst bacak kemiğidir. Vücuttaki en büyük ve en kuvvetli kemiktir. (Jüpiter’in büyüklük iddiası burada karşımıza çıkar ne var ki Uyluk aynı zamanda yayın en zayıf noktasıdır.) Yayın idaresindeki kalçalar bedeni kusursuz bir denge içinde taşırlar. İleriye yönelmede başlıca itici güçtürler. Doğum anında Jüpiter sert etkiler altındaysa kalça çıkıklığı görülebilir.

Kalça rahatsızlıkları büyük kararlar alarak ileriye yönelmekten korkmayı simgelerler. Yay aynı zamanda Siyatik sorunlarını da içerir.

Şişmanlık (Obesıty): Vücut fazla alınan yakıtı ve enerjiyi yağ olarak depolar. Aldığımız besin ile kullandığımız enerji arasında bir denge kurulamadığında Şişmanlarız. Fazla yemekten doğan şişmanlıkta Venüs-Jüpiter açıları baş roldedir. Bunun haricinde Metabolizma (Endokrin) bozukluklarından doğan şişmanlıkta Ay’ın parmak izine rastlarız. Ensülin salgısının aşırı faaliyetinden kaynaklanan şişmanlık (Hipoglisemi ve doymaz iştahla birlikte seyreder) gene Jüpiter’le birlikte Ay ve Venüs iş başındadır. Gonadların (Dişi ve erkek eşey hormonları) fonksiyon yetersizliğine bağlı şişmanlıkta bu üçlüye Pluto da katılır.

Globus Pallidus:Prf.Dr.Tony Nader, beyinde yer alan bu çekirdeği Jüpiter’in idare ettiğini belirtmektedir.

Jüpiter’in aşırı yayılmacılığı başta karaciğer fonksiyonlarına zarar verdiğinden alerjiler, ciltte döküntüler (egzama, kurdeşen vb) kan zehirlenmeleri veya yüksek kan basıncı, kalp büyümesi gibi rahatsızlıklara da yol açar. Jüpiter olumlu ve yararlı bir gezegen olduğundan çoğunlukla ağır tahribat yapmaz ancak bir doğum haritasında diğer planetler çok sert etkileşim içindeyse o zaman dolaylı yoldan Jüpiter de bu olumsuz durumu destekler.

İkizler- Yay ekseninin ana teması DÜŞÜNCE dir. İkizler rasyonel ve entelektüel düşünceyi,Yay ise sezgisel, soyut ve kavramsal düşünceyi temsil eder. İkizler burcunun yöneticisi Merkür Beynin sol yarıküresi, Yay burcunun yöneticisi Jüpiter beynin sağ yarıküresi ile bağlantılıdır. Beynin iki yarıküresini “Corpus Callosum” adı verilen ve liflerden oluşan kalın bir kabloyu andıran bağ birleştirir ve iki kürenin birbiriyle ilişkisini sağlar. İkizler burcuyla Yay burcunu da “İletişim Aksı” birbirine bağlar. Böylece Merkür (sol beyin) ile Jüpiter (sağ beyin) birbiriyle bilgi alışverişinde bulunur. İkizler süreci İlk öğrenim, Yay süreci de Yüksek öğrenimi temsil ettiğinden düşünce hamlıktan olgunluğa uzanan bir süreç izler. Bu süreçte kıvamlı bir şekilde pişmek esastır, ama bu beraberinde haşlanma ve kavrulma riskini de taşır. 3.ev Pazaryerinden, 9.ev Tanrı katına uzanan bu aksta kral, mehdi, evliya, peygamber hatta Tanrı iddiaları ya da sanrıları adamın aklını başından alabilir. Psikiyatrik tabloya bakacak olursak en sık karşılaşılan vaka Grandiöz (Büyüklük kompleksi) daha seyrek olarak da Şizofreni ve “Çoğul Kişilik “ vakalarıdır.

Şizofreni (Schizo-phrenia):Eskilerin “Ruhun Veba”sı dedikleri bu amansız hastalıkta önceleri akıl hastanelerine kapatılan şizofrenler, tıptaki ilerlemeler sonucu bu gün ilaç ve psikanaliz tedavisiyle birlikte sağaltılmaya çalışılmaktadır. Kelime anlamı “Zihin Yarılması” olan Şizofrenide gelinen son aşama bilişsel süreçler ve nöron devreleridir.

Andreasen’a göre; “Şizofreninin bilişsel süreçlerin yanı sıra duygular ve devinim dizgeleri ile bağlantılı olduğunu, bu nedenle beynin yalnızca bir ya da birkaç bölgesindeki bir bozukluktan çok aradaki iletim devreleriyle ilgili bir bozukluğun olabileceğini belirtmektedir. Temel bozukluğun prefrontal korteks, subkortikal merkezler ve beyincik (serebellum) arasındaki devrelerin bozukluğu ile ilgili olduğunu, bu nedenle bu temel bozukluğu “bilişsel ölçüm bozukluğu-cognitive dysmetria” olarak adlandırdığını ileri sürmektedir.” Bu verilere göre Şizofrenide;

1)Frontal lobda küçülme

2)Talamus’un algıları süzme ve ayıklama işlevinde bozukluk.

3)Prefrontal korteks ve cerebellum (serebellumun bilişsel işlevlerde bir yeri olduğu artık bilinmektedir) arasındaki devrelerde bozukluk bulunmaktadır.

Eugene Bleuler, Şizofreninin belirtilerini şöyle sıralamaktadır;

A) Temel (birincil) belirtiler;

1) Duygulanım (affect) bozukluk; ilgi azalması, küntleşme, dengesizlik.

2) Çağrışımlarda (association) bozukluk; düşüncede duraklamalar, bloklar, kaymalar, sözcük salatası, garip ve anlaşılmaz ifade.

3) Ambivalans; Kişide birbirine karşıt duygu ve eğilimin aynı anda olması.

4) Otizm (autism):Gerçek dünya ile iletişimi azaltarak ya da keserek kendisine göre bir iç dünya kurmak, o iç dünyanın ihtiyaç ve kurallarına göre düşünüp, davranmak.

5) Bilinç, yönelim: Oryantasyon ve bellekte temel bozuklukların olmayışı.

B) İkincil Belirtiler;

1) Sanrılar: kalıplaşmış, yineleyici (stereotip) fikirler ve uğraşılar.

2) Varsanılar: halüsinasyon-yanılsamalar (illüzyonlar)

3) Devinim bozuklukları: Donakalım (Katatoni) katalepsi, balmumu eksikliği (flexibilitas cerea), garip duruşlar, yüz oynatmalar (mimikler-tikler) kalıplaşmış-yineleyici hareketler.

Genellikle psikanalistler de şizofrenide doğuştan yapısal bir yatkınlığın, bir ego zayıflığının ve birincil narsistik duruma kolayca gerileyebilme eğiliminin olduğunu kabul ederler.

Sulllivan’ın görüşlerine göre; “Şizofrenik ailelerde önemli “yarılma” (Schizm) ve bozulma olduğunu, şizofrenik çocuklara annelerince özel bir önem verildiğini (örneğin; çocuk anne için bir dahidir. Tanrının özel olarak verdiği olağan-dışı bir varlıktır vb)

Lidz ise; “Ana-babadan biri çok aşırı baskın ve saldırgan, öbürü de ileri derecede bağımlı, edilgendir. Aile yarılmasında ana-babadan biri öbüründen doyum ve destek bulamamakta bu yüzden doyum ve destek için çocuğa yönelmektedir.”

İrvin Yalom; “Şizofrenik hastaların çoğu kendilerini canlı olarak hissedemezler. Bu ölü olma halinin, şizofrenik hastalardaki bütün duyguların top yekun bastırılmasının bir işlevi olduğuna hiç kuşku yoktur, ama aynı zamanda bu durum ek bir savunma amacına da hizmet etmektedir; “ÖLÜ” olmak hastayı ölmekten kurtarabilir. Sınırlı ölüm gerçek ölümden daha iyidir. İnsan zaten ölüyse ölümden korkması gerekmez. Burada gözden kaçırılmaması gereken önemli bir nokta vardır; Hastanın ölüme karşı birincil kalkanı her şeye gücü yeterlilik hissidir (kendisini Tanrı gibi hissetme) ki bu da şizofrenik hastalıkta anahtar özelliktir.”

Şizofreni çok değişik belirtiler gösteren (heterojen görünümlü) bir bozukluk olduğundan tipik bir genel görünüm tanımlanamaz. Hastaların çoğunda belirgin vurdumduymazlık, ilgisizlik, donukluk ve çekingen görünüm vardır. Uyku-uyanıklık düzeni bozuktur. Cinsel isteksizlik ve Empotans sık görülen belirtilerdir. Bazen de aşırı cinsel kamçılanış, aşırı sıklıkta özdoyurum eylemleri olabilir. Gözle takip ya da sabit bir noktaya bakma sırasında sarkaçvari salınımlar olmaktadır. Aşırı derecede sigara bağımlılığı (nedeni; bu hastalıkta rol oynayan dopamin,seratonin ve glutamat dizgeleri üzerinde nikotinin olumlu etkisine, ilaç yan etkilerini azaltmasına bağlanmaktadır) Ayrıca alkol, esrar, eroin, kokain gibi maddelerin fazla kullanılması da sık görülmektedir. Beklenmedik biçimde saldırgan ve ajite davranmaktadırlar. Araştırmalar Şizofren hastalarının genellikle kış ve ilkbahar aylarında doğduklarına ve çoğunlukla travmatik bir çocukluk dönemi yaşadıklarına, ayrıca pek çoğunun yaşamında göç olgusunun bulunduğuna dikkat çekmektedirler.

Paranoid, Heberfrenik, Katatonik, Rezidüel, Ayrışmamış vb şeklinde şizofreni türleri vardır. Süregelen klinik bulgularda glukoz metabolizmasında ve kan akımında azalma, Corpus callosum’un olmaması veya küçük olması, beyaz cevher içinde yer yer gri cevher adacıklarının (gri cevher heterotropileri – Bir dokunun bulunmaması lazım gelen yerde) bulunması Şizofrenide genetik yatkınlığın olduğu varsayımını da desteklemektedir.

“İnsanoğlunun yaşamının bir çok döneminde ve koşulunda genler organizmanın içinde bulunduğu ortamın etkisi ile değişebilmektedir. Genlerde var olan bu esneklik ve plastisite (yoğrulabilirlik) sayesinde insan tümden genetik yapısının ürünü ve kölesi (genetik determinizm) olmaktan çıkabilmektedir. İnsanoğlu evrimsel gelişiminde, beynin ve genlerin plastisitesi sayesinde çevreye uyum yapabilen, kendisini ve çevresini değiştirebilen ve göreceli özerkliği olan bir yapıya kavuşmuştur.”

Ve tam da bu can alıcı noktada Astroloji hayati rol oynamaktadır. O da, bize doğum haritamıza prangalı bir mahkum olmadığımızı, onun rehberliğinde kendimizi tanıyarak yaşamımızın mimarı olabileceğimize işaret etmektedir. İnsana hem iradesini kullanabilme gücü, hem de iradesini aşan noktada kaderini kabullenme ve sevmeyi öğretmektedir. Çünkü insan kaderiyle savaşarak değil onunla paralel hareket ederek kendini gerçekleştirebilir. Şimdi, kaç gram Merkür ya da kaç gram Jüpiter ve Neptün’ün Şizofreniye yol açtığını merak ediyorsanız eğer, buna verecek yanıtım yok. Bu ciddi hastalıkla ilgili astrolojik olarak söyleyebileceğimiz şeyler ancak olasılık dahilindedir. Merkür (İkizler/Başak) Sol Beyin, Jüpiter (Yay)-Neptün (Balık) sağ beyin ana temsilcileridir. Bu dörtlü arasındaki değişken büyük kare de, bu dörtlünün kısmi birbiriyle uyumsuz açıları da (3.6.9.12 ev olumsuz etkileşimi), Bu iki aksta toplanan ağır etkili gezegenlerde rol oynayabilir. Güneş ve Ay bağlantısı zaten hayatidir. Bir de Ay düğümleri tüm kalıtsal ve ruhsal hastalıklar da önemli bir etkendir.

Sol beyin Merkür; buna “Üst Beyin” de denmektedir ve % 28 gri renkli hücreler den oluşmaktadır. Sağ beyin; Jüpiter-Neptün; buna “Alt Beyin” de denmektedir % 72 beyaz hücrelerden oluşmaktadır. Üst beyin kişiseldir (Ben bilinci), Alt beyin evrenseldir (Biz bilinci). Üst beyinde saat zamanı, Alt beyinde uzay zamanı vardır. Gluoril (genetik kod ) açılımlarında üst beyin alt beynin şifrelerini çözemediğinde ruhsal hastalıklar olarak tezahür eder. Burada bir parantez açıp Jüpiter’in metaline değinelim. Kalay Karbon grubunda yer alan kimyasal bir elementtir. Beyaz kalay (beta) -Gri kalay (alfa) olarak iki şekilde bulunur. Beyaz metalin düşük sıcaklıkta ani olarak gri biçime dönüşmesi “Kalay Vebası” olarak adlandırılır. Şizofrenide klinik bulgularla saptanan gri cevher heterotropileri ile beyaz kalayın gri kalaya aniden dönüşmesi arasında bir şifre olabilir mi? Yani Kalay Vebası ile Ruhun Vebası arasında bir paralellik söz konusu mudur? Ne dersiniz?

PSİKOLOJİK FONKSİYONLARI:

İnanç ve Anlam:Jüpiter İnancın planetidir. Bu sıradan bir inanç değil, esaslı bir inançtır. İnsana inanç. Tanrıya inanç. Evrene inanç. Sarsılmaz bir şekilde hayatın yaşamaya değer olduğuna inanç. Anlam duygusu ve inancı Yay’ı Nihilizm den korur. Çok sert bir etki altında olmadığı sürece anlam bunalımına düşmez. Varoluşsal kaygılarla en iyi başa çıkabilme yolunun inanç ve anlamdan geçtiğini içgüdüsel olarak bilir. Evrendeki hiçbir mekanizmanın insanoğlunun aleyhine çalışmadığına inanır. Her şerde bir hayır görür. Bakış açısı pozitiftir. Bunlar insanı ayakta tutan ve iyi hissetmesini sağlayan olumlu özelliklerdir. Ancak aşırı genişleme ve gerçekçi olmayan beklentiler bu burcun tuzaklarıdır. “Her şey olacağına varır” eğilimiyle sorumluluktan ve uygulamadan kaçabilir. Oysa Don Juan’ın Carlos’a dediği gibi; “Bu dünyada hiçbir şey armağan gibi verilmez, her şey zorluklarla öğrenilir.”

Felsefe: “Bir şey biliyorsam o da hiçbir şey bilmediğimdir” Ünlü Filozof Sokrates’in asırlar öncesi attığı ok tam da Felsefenin kalbine saplanmıştır. Bir Filozof aslında çok az şey bildiğinin farkındadır. Bu yüzden hep gerçek bilgiye ulaşmaya çalışır. Sokrates bu türden ender bir kişiydi. Asla Fildişi kulesine çekilip insanlara ahkam kesmezdi. Tersine Cahil i oynamayı çok severdi. Onun bu tutumu Felsefe tarihine “Sokratesçi İroni”olarak geçmiştir. “Atina uyuşuk bir at. Ben de onu uyandırıp canlandırmaya çalışan bir at sineğiyim” sözüyle, soru sormanın önemine işaret ederdi. Her zaman en korkulan kişiler soru soran kişilerdir. Sorgusuz–Sualsiz Aldım-Kabul ettim davranış biçimi bir tür hipnoz veya transtan farksızdır. Deneyim sürecinden geçmeyen bilgi sadece malumat olarak kalmaya mahkumdur.

Yüksek öğrenim: Amerikalı Astrolog Stephen Arroyo, eğitimin 4 aşamasını Değişken burçların sembolize ettiğini söylüyor. Sırasıyla İkizler Burcu; İlk öğrenim (Kişisel algılama ve iletişim becerisi kazanma), Başak; Orta öğrenim (Çıraklık), Yay; Yüksek öğrenim (Ustalık, Bilgelik), Balık ise, Spritüel öğrenim (Ruhsal büyüme ve Evrenle bütünleşme) son aşamayı kapsar. J.Wolf Green de bu değişken burçların oluşturduğu büyük karenin bilinçte doğal bir dinamik ve gerilim durumu yarattığını söylüyor.

Mitolojide Jüpiter, “Tanrıların Kralı”dır ve Olimpos Dağının zirvesinde yaşar. Merkür ise “Tanrıların habercisi”dir ve dağın etrafında bir aşağı bir yukarı mekik dokur. Merkür “Bugün” e Jüpiter ise “Yarın”a odaklıdır. Merkür nötrdür. Her kalıba uyar. Saf zekayı ve ham bilgiyi temsil eder. Ahlak kavramı yoktur. Fırsatçıdır. İşine geldiği gibi hareket eder.Jüpiter de ise inanç ve ahlak vardır. İlkelidir. Yasa koyucu ve koruyucudur. Onun da açmazları ve çıkmazları vardır elbet. Deneyimden yoksun bir akıl hocası ya da ahlak kumkuması bir yargıç olabilir. Oysa Yüksek öğrenimin ana hedefi ustalık kazanmak, uzmanlık geliştirmek ve bunu tüm insanlığın hizmetine yaymaktır.

İyimserlik, Hoşgörü, Umut, Olumlu Yaklaşım: Jüpiter bize kendimizi iyi hissettirir. Kesinlikle negatif titreşim yaymaz, karamsar değildir, ama Jüpiter ayarını iyi yapamadığımızda bizi fena ayartır. Gözünden hiç çıkarmadığı pembe gözlükleri ile iflah olmaz bir İdealist ve Popüler Optimistir. Jüpiter doğum haritamızın neresinde yer alıyorsa orada korunduğumuz hissi yoğundur. Bu nedenle her şeyi garantide sanıp tembelliğe kapılabiliriz. İnsanın kendini sürekli karamsar, kötümser ve çökkün bir ruh hali içinde hissetmesi ne kadar sağlıksızsa sürekli iyimser, hafif ve mutlu hissetmesi de aynı derecede sağlıksızdır. Yaşam, negatif ve pozitif kutupları iç içe devinen bir spiraldir. Bir uçta takılıp kalmak yaşamı askıya almak demektir. (Kalp elektrosunda düz çizginin anlamı Ölümdür / Bu çizginin inişli çıkışlı grafiği yaşam belirtisidir) Yaşam ustalığı da bu iki kutbun dengelenmesidir.

Neşe, Coşku, Heves / Fanatizm – Dogmatizm:Yay’ın kaynaklarıdır. Çoğunlukla Hevesli bir öğrenci, Coşkulu bir Sporcu, Neşeli bir Çingene ve Muhteşem bir Çocuk halleriyle yaşama yansır. Sert açılar altında bu dinamik enerjiler yüksek gerilim hattına sıçrayarak Fanatizm ve Dogmatizmi beslerler.

Maceraperest, Gezgin, Bağımsız / Aylak-Geveze:Yay’ın Stratejisi bir anlamda hayatı bir serüven gibi yaşamaktır. Bunun için de kişisel özgürlük zorunludur. Kısıtlanmaktan bu kadar korkan başka bir burç yoktur. Yay’a verilecek en büyük ceza onu dar ya da kapalı bir alana hapsetmektir. Yay’ın yuvası doğadır. Tüm doğa yaratıkları da ailesidir. Yerdeki karıncadan gökteki kuşa kadar içi titrer. Gerçek bir doğa aşığı ve gönüllü bir çevrecidir. Hayvanlara ve Çocuklara zarar verilmesine hiç tahammül edemez. Yay amaçsızca yaylandığında günde kırk kapının ipine asılan, boş gezenin boş kalfası olup çıkar. Gününü bir torba dolusu laf ederek geçirir ne var ki söyledikleri bir incir çekirdeğini bile doldurmaz. Yay’ın, Karınca (Satürn) ile Cırcır böceği (Jüpiter) hikayesinden kıssadan hisse çıkarmasında büyük hayır vardır zira Jüpiter’in panzehiri Satürn’dür.

Lütuf, Kibir, Küstahlık, Görgüsüzlük: Yay Burcu görünürde iyi kalpli,cömert ve yardımsever olduğundan onun olumsuz yönlerini yakalamak biraz zordur. Eğer siz de bir insanın zahmetsizce iyi olabileceğine ve kolaylıkla başkalarına da iyi davranabileceğine inanıyorsanız bu tuzağa düşersiniz. Yay Asalet sultasını Aslan’la birlikte paylaşır, ama ikisinin de en büyük zaafı Kibir ve Lütufkarlıktır. Kendisine ve yaptıklarına hayranlık duyulmasını hararetle talep ederler. Jüpiter gösteriş ve İddianın planetidir. Yay, “Küçük dağları ben yarattım, büyükler babamdan miras kaldı” edasıyla insanlara yukarıdan aşağıya doğru göz süzdüğünde kullandığı sağlıksız malzeme geri teper. Kendi halindeki insanlar da ona aşağıdan yukarıya doğru bir bakış fırlatarak karşılık verirler; “Kim olduğun o kadar bağırıyor ki, ne dediğini duyamıyorum” (Bir bilge)

Komedi (Mizah anlayışı) – Sakarlık: Filozof, Kaşif, Alim ve Aristokrat sıfatlarıyla Zodyak’a nam salan Yay Burcu aynı zamanda ıslık çalıp, taklalar atarak insanı eğlendiren sevimli bir Palyaçodur. Kahkahası sıkıntılarının tesellisi ve ilacıdır. Yay’ın abartma ve kendine aşırı güvenme huyu başını gerçekten belaya sokabilir. Ayağı kayıp düştüğünde kafasını gözünü patlatsa (Sakarlığı meşhurdur ama ona sorarsanız koruyucu meleğinin izin günüdür) etrafındakiler kan kaybından gidiyor diye feryadı basarken, O hiçbir şey olmamış gibi, ” Aaa! Gördünüz mü kanımın rengi ne muhteşem kırmızı !” diyebilecek tek burçtur. Bilinen başka bir örneği de yoktur. Başak’ın Hypochondriasis (hastalık hastalığı) özelliğine karşılık Yay’ın Hyperchondriasis (Tüm hastalık belirtilerini yok sayarak aldırış etmeme) tavrı baskındır. Bunun temelinde ”Bana bir şey olmaz – Ben Sentor Varisiyim”gibi çok özel, seçilmiş, ilahi bir varlık olduğuna dair sarsılmaz bir inanç yatar. Bazen de hastalık ona çok kaygı verdiğinden bir kaçınma davranışı olarak ortaya çıkar.

İltifat mı- Hakaret mi (Pot kırma):Yay’ın pot kırma huyu dillere destandır. Akrep gibi acımasız bir stratejiyle insanlara saldırıp, diliyle sokmaz ama ağzını açtığında ortalık bir anda karışır. Diyelim ki Yay arkadaşınıza yeni sevgilinizi nasıl bulduğunu sordunuz. O da açık yüreklilikle size; Doğrusu çok isabetli bir seçim (iltifat olduğunu düşünüp tebessüm ederken) Hiç olmazsa bu bir karış adam seni on karış topuklu ile dolaşma eziyetinden kurtarır deyince (Tebessümünüz donar) Ne demek şimdi bu? İltifat mı yoksa hakaret mi? Hiçbiri. Sadece sürç-ü lisan eylemiştir. Af ola.

Deneyim ve Keşfetme dürtüsü:Yay’ın en büyük hedefi evreni keşfetmektir. Evrenin işleyişine duyduğu merak ve hayranlıkla sınır tanımadan ilerler. Sürekli kendini aşma arzusu taşır. Kah Don Kişot gibi yel değirmenleriyle savaşır, kah Evliya Çelebi gibi kıtadan kıtaya sıçrar. Kah da Yunus Emre gibi “Bir ben vardır bende, benden içeri..” deyip kendini içsel gelişime adar. Yay’ın temsil ettiği 9. Evin geleneksel adı “Uzun Yolculuklar Evi”dir. Bu ev yaşamın bütünselliğini kavramaya ve onun içinde kendi yerimizi bulmaya çalıştığımız çok önemli bir deneyim alanıdır Burada evrensel yasalarla tanışıp, farklı inanç ve kültürlerle buluşuruz. Yüksek öğrenimin asıl amacının niceliksel (diplomalar, doktoralar)dan ziyade niteliksel (kalite, ustalık, uzmanlık) olduğunu idrak ederiz. Burası Tanrı Zeus’un katıdır.Olimpos dağının zirvesidir. Buraya ancak bir dağcı gibi risk alarak, aşkla-şevkle tırmanabiliriz. Kolaya kaçıp tepesine paraşütle atladığımızda maazallah Tanrıların gazabına uğrayabiliriz.

Din Adamı – Alim / Yobaz-Sofu – Cahil: İnsanın kaçamayacağı en büyük otorite kendi vicdanıdır. Dini inançlarda bu mertebede yer alır.Kendi yüreğine bakabilme cesaretinden yoksun, kıt aklı ve bulanık yaşamıyla kalkıp başkalarına vaaz eden, ahkam kesen, iyi-kötü, doğru-yanlış, güzel-çirkin yargısını din adına Demokles’in kılıcı gibi sallayanlar “Kutsal Varlık” olan insana çok büyük zarar verirler. Hamlıktan (3.ev) – Olgunluğa (9.ev) uzanan bu kıl kadar ince kılıç kadar keskin Sırat Köprüsünde biraz durup, Özdemir Asaf’a kulak verelim;

Kendi bahçesinde dal olamayanın biri

Girmiş bahçeme ağaçlık taslıyor.

Ahlak – Erdem – Yargı: Ata Ruhum Jung’un deyişiyle; “Olduğumuzdan daha iyi ve yüce insanlar olarak yaşamaya çalışmak bizi aşırı derecede ikiyüzlülüğe ve sahtekarlığa götürür. Ayrıca üzerimize öylesine bir gerilim yükler ki, çok daha kötü durumlara düşer ve çöküntüye uğrarız. Yüksek erdem sahibi insanların titizliği ve bağışlamazlığı iyi bilinir. Günlük gazetelerde sergilendiği gibi çok saygıdeğer bir vatandaşın cinsel yaşantısı bazen şaşırtıcı olmaktadır; cinayet olayları hiç umulmadık çevrelerde ortaya çıkmaktadır.” Kısacası gölge her yerde kol gezmektedir. Bu gerçeği kabullenmek ve bununla yüzleşmek kuşkusuz manevi cesaret gerektirir.


Kendini Bilmek / Patavatsızlık – Dangalaklık:
Kişinin kime, neyi ne zaman nasıl söyleyeceğini bilmesi kolay kolay ve hemen başarılacak bir hadise değildir. Yayın sağlıksız işleyen sürecinde Kendini Bilmenin yerini Patavatsızlık, Bilgeliğin yerini de Dangalaklık alır. İkisi arasındaki farkı, Doğan Cüceloğlu çok net vurguluyor; “Patavatsız önem vermediği için, Dangalak aklı yetmediği için başkalarını rahatsız edecek şekilde davranır.

“Kendini Bilmek” neden önemlidir? Çünkü; Yaşamın gerçek amacı budur. Çünkü; ancak kendini bilen insan gerçek doyum ve mutluluğa ulaşabilir. Bizim kültürümüzde kişinin kendisini bilme teması oldukça geniş bir yer tutar. Yunus Emre bu konuda başlı başına bir hazinedir.

İlim ilim bilmektir ilim kendin bilmektir.

Sen kendini bilmezsin ya nice okumaktır.

Kamp ateşini söndürme vakti geldi. Yay’ı okları ve hedefleri ile baş başa bırakıp dünyamıza geri dönelim. Satürn zamanı, Oğlak da sorumluluk ve görevleri hatırlatan sinyalleri yağdırmaya başladı bile…

Sevgiyle ve Sağlıcakla kalın.

Nazan Öngiden

Faydalandığım Kaynaklar:

Medical Astrology (Jane Ridder-Patric)

Planets and their keywords (Reinhold Ebertin)

The planets and Human Behaviours (Jeff Mayo)

Tıp Sözlüğü (Prf.Dr.Pars Tuğlacı)

Çağdaş Tıp Sözlüğü (Prf.Dr.Ayşegül Demirhan Erdemir)

Tıp ve Sağlık Ansiklopedisi (J.A.C.Brown/çev.Prf.Dr.Aykut Kazancıgil)

Psikiyatri Temel Kitabı (Prf.Dr.Cengiz Güleç-Prf.Dr.Ertuğrul Köroğlu)

Ruh Sağlığı ve Bozuklukları (Prf.Dr.M.Orhan Öztürk)

İnsan ve Davranışı (Doğan Cüceloğlu)

Savaşçı (Doğan Cüceloğlu)

Şizofreni (Dr.Peter L.Giovacchini)

Astroloji, Psikoloji & Dört Element (Stephen Arroyo)

Astrolojinin Anahtar Sözcükleri (Hajo Banzhaff & Anna Haebler)

Merkür’ün Doğası,İşlevi ve Bilinçteki Arketipsel Rolü (J.Wolf Green)

Astroloji Ders Notları (Barış İlhan)

İyi Kolesterol Kötü Kolesterol (Dr.Eli M.Roth-S.L.Streicher-Lankin)

Psikoestetik (Doç.Dr.Nusret Kaya)

Varoluşçu Psikoterapi (İrvin Yalom)

Ayurveda-Strese en kolay çözüm (Vesile Bolaç)

Sofinin Dünyası (Jostein Gaarder)

Bütün Hastalıkların Zihinsel Nedenleri (Louise L.Hay)

Close