23 Mart 1895’te Paris’te doğmuş, 16 yaşında Sorbon’dan felsefe dalında bakalaryasını almıştır. O dönemde Nietzsche’nin radikal fikirlerinden etkilenmiştir. 21 yaşında Amerika’ya göç etmiştir.
Astrologluğun yanısıra tanınan bir besteci, şair, sanatçı ve filozoftur. O döneme kadar ağırlıklı olarak insanların başına gelecek olayları tahmin etmeye çalışan astrolojiye yepyeni bir boyut getirmiş, Koç burcu doğasına uygun olarak, insanı merkeze alan humanistik astroloji akımını başlatmıştır.
Çalışmalarında Madame Blavatsky’nin Gizli Doktrininden, C.G. Jung’un eserlerinden, hümanistik psikiyatrist Carl Rogers’tan ve yeni gelişmekte olan Einstein fiziğinden etkilenmiştir.
1936 yılında yazdığı The Astrology of Personality (Kişiliğin Astrolojisi) bu idealin başlangıcı olmuştur. İyi ve kötü gezegenlerin olmadığını, krizlerin büyüme fırsatı sunduğunu söyleyen ilk astrologlardandır. Ve bu düşünceleri o döneminde bir devrim niteliğindedir. Mesajı kısaca şöyle özetlenebilir:
Evren içiçe geçmiş bütünlerden oluşur. Bir bütün içinde bir başka bütün, onun içinde bir başka bütün. Bir insan, bizim gezegenimiz, güneş sistemi, galaksi –bunların hepsi daha büyük bir bütünün içindeki bütünlerdir. Hepimiz bir amaçla, daha büyük bütünün temel bir ihtiyacını yanıtlamak üzere doğduk. Astroloji bu amacı bulmamıza, kendimizi ona uyarlamamıza, bütünleşmiş kişilikler olmamıza, içimizdeki potansiyelleri gerçekleştirmemize yardım eder. Bu potansiyeller doğumdan itibaren içimizde –meşe palamutunun içindeki bir meşe ağacı olma potansiyeli gibi- tohum olarak mevcuttur. Eninde sonunda, amaç daha büyük bütünle bağımızı fark etmek, onu gerçekleştirmek ve kendimizi bu bütüne adamak, insanlığa hizmet etmektir.
“Astrolojinin esas ve zorunlu amacı … yol üzerinde ne ile karşılaşacağımızı söylemekten ziyade, onunla nasıl karşılaşmamız gerektiği ve bu karşılaşmanın temel nedeni hakkında fikir vermektir. Bütün bir insan olma yolunda, içimizdeki hangi niteliğin, ne tür bir gücün belirli bir aşamadan geçmesi gerektiğini söyler.”
“Olaylar bizim başımıza gelmez, biz onların başına geliriz.”
sözü Dane Rudhyar’ın en bilinen sözüdür. Şöyle devam eder: “Eğer kaldırımda yürürken bir adamın kafasına bir tuğla düşerse, bu, adamın sorumluluğudur. Adam tuğlanın düşme alanına girmiştir. Adam tuğlanın başına gelmiştir, çünkü o bilinçli bir bireydir. Tuğla ise evrensel doğanın küçük bir parçasıdır.” Rudhyar şöyle devam eder: “Bize ne oluyorsa, onun olması gerekir. Her kriz bir meydan okumadır, her astrolojik transit veya hareket dönüşüm, arınma ve genişleme için fırsat sunar. Astrolojinin hüneri bu eşikte bize neyin yaklaştığını anlamamızda yardımcı olmaktır. Astrolojinin değeri danışanın kendisini kabullenmesine ve şimdi olan biteni veya olup bitmiş olanı anlamasına yardım etmektir.
Bu sözlerin anlamını şöyle örnekleyebiliriz. Diyelim ki eşiniz sizi aldattı ve sizden boşandı. Eğer bunun kinine sarılıp, intikam almaya çalışırsanız, intikamın alanına girersiniz. O alanda bundan sonra yaşayacaklarınız sizin sorumluluğunuzdur. Öte yandan bu kaybın yasını tutup yaşamınıza devam ederseniz bir başka alana girersiniz. Bu alan dönüşüm, arınma ve büyüme sonucu girdiğiniz bir alandır. Burası kendinizi bütünleme ve daha büyük bütüne adama olanağı sunar. Yaşamın size getirdiği meydan okuma ile yüzleşip eşiği atlamış olursunuz.
Barış İlhan