
Tarihten günümüze kadar geçen süre içinde yazılı olmayan dönem ve yazının keşfinden sonraki yıllarda bizler, bilimde ve teknikte ne kadar ilerleme kaydedersek kaydedelim, bunca zaman içinde gökyüzü hep bilinmeyen, gizemli ve mistik olma özelliğini sürdürmüştür. Yaşadığımız çevreyi tanımak ve hayatın gizemini keşfetmek amacında olan bizler için ilk önce gözümüzle gördüğümüz ve algıladığımız doğal olaylar merak konusu olmuştur. Bunlar önceleri korkuyla karşılanırken, insanoğlunun doğayla olan mücadelesi bu fenomenlerin altında yatan nedenleri araştırma merakına dönüşmüştür. İnsanlar bu şekilde belki bu olaylara hakim olabileceklerini ve bir takım felaketleri önceden bilip bu gerçekleşmeden önce gerekli tedbirleri almak için zaman kazanabileklerini düşünmüş ve yaşayışlarını genellikle göksel olaylara göre düzenlemişlerdir. Tarlaların ne zaman ekileceği ve hasat zamanının ne zaman olacağı gibi yaşamsal öneme sahip bir takım kararlar alınırken hep gökyüzünden faydalanılmıştır.
Burada tabii ki ilk zamanlarda daha astronomi bu kadar ilerlememişken, Dünya’dan bakan biri için en kolay gözlenebilen Güneş’in ve Ay’ın önemi her zaman diğer gezegenlere nazaran daha büyük olmuştur. Bunlar gökyüzünde çok kolayca farkedilmelerinin yanısıra Dünya’mıza olan etkileri nedeniyle de diğerlerinden ayrılıyorlardı. Güneş’in gökyüzündeki hareketi gece ve gündüzlerin oluşmasına, zaman zaman Dünya’dan uzaklaştığında ya da yaklaştığında ise havanın soğumasına veya ısınmasına dolayısıyla da iklimin değişmesine neden oluyordu. Ay ise yeryüzündeki suların yükselmesine, gel–git olayının oluşmasına sebep teşkil ediyordu. Güneş gündüzleri Dünya’yı aydınlatırken Ay geceleri ortaya çıkıyor ve Dünya’yı aydınlatıyordu.
Zaman zaman gün ortasında Güneş görünmez oluyor ve ortalık bir anda gece gibi kararıyordu. Bu olduğu zaman insanlar alışık olmadıkları böyle bir olayın Tanrıların bir öfkesi neticesinde olduğunu, onları kızdırdıklarını ve bu yüzden bir felaket olacağını düşünüp endişeye kapılıyor, Tanrılar için adaklar veriyor, onlardan bağışlanma ve günahları için af diliyorlardı. Hatta tarihi kayıtlara göre Lidya’lılar ve Medler arasındaki savaşın en sıcak anında meydana gelen tutulma aniden gündüzün geceye dönüşmesine ve böylece de savaşın sona ermesine neden olmuştur.
Tarihten gelen bu bilgiler ışığında günümüzde de tutulmalar ile Dünya’da meydana gelen olaylar arasında birtakım benzerlikler keşfedilmiş, yapılan istatistikler bunların tesadüf olma olasılıklarını neredeyse yok denecek kadar azaltacak kanıtları gözler önüne sermiştir (Özellikle tutulmalar ve yerkabuğunun hareketleri arasında). Depremler ve Volkanik faaliyetlerin tutulmaların akabinde ortaya çıkmaları, tutulmaların bu tür yer hareketlerinin tetikleyicisi olduğu yönünde konuyu araştıranlar ve toplumun şüpheye düşmesine sebep olmuştur. Öyle ki aynen bizden önceki insanların yaptığı gibi bizler de tutulmalardan sonra artık bir felaket veya bizler için hoş olmayacak bir takım olayların, gelişmelerin olacağı beklentisine giriyoruz.
Tutulmalar ve bu olaylar arasında bir takım ilişkiler olabilir veya olmayabilir. Bu konu bir parça bizim hayata nasıl baktığımızla ilgili. Hayatımızın evrende gelişen olaylardan kopuk veya bağımsız olmadığını, evrendeki her şeyin birbirleriyle etkileşim halinde olduğunu, meydana gelen bu fenomenlerin aslında bizlerin gelişimi ve değişimi için birer fırsat olabileceğini anlar ve bunu kabul edip gerekli değişimi kendi irademizle yapabilirsek, işte o zaman başımıza bir felaket gelmesine gerek kalmaz. Artık bizler de başımıza gelen olaylar için Güneş’i veya Ay’ı veya Burçları sorumlu tutmaktan vazgeçmeliyiz. Çünkü onlar bizim için dönüşüm ve değişim zamanlarını işaret etmekten başka birşey yapmamaktadırlar.
Aşağıda Tutulmalar ile ilgili olarak SEPHARIAL adlı yazar tarafından yazılmış ve BARIŞ İLHAN tarafından Türkçe’ye çevrilmis olan GÜNEŞ & AY TUTULMALARI; DÜNYA’YA ETKİLERİ adlı kitaptan aldığım Tutulmaların astronomik yönüyle ilgili kısımlarından oluşan alıntıları sizlerin dikkatine sunuyorum. Kitapta bu konu daha ayrıntılı olarak ele alınmış ve örneklerle desteklenmiş. Bu konuyu merak edenlerin, astronomi ve astrolojiyle ilgilenenlerin zevkle okuyacakları bu kitabı almalarını ve tamamını okumalarını tavsiye ederim.
GÜNEŞ & AY TUTULMALARININ DÜNYA’YA ETKİLERİ
Güneş’i ışık kaynağı, Ay’ı yansıtıcı bir perde, Dünya’yı da bazen perdenin önünde bazen perdenin arkasında bulunan ışık geçirmez bir cisim olarak düşünün. Bu tür bir ilişkiden nasıl bir fenomen beklersiniz?
Güneş’in ışınları perdenin bir tarafına düştüğünde ve Dünya perdenin öbür tarafında durduğunda, aradaki perde Güneş’in ışınlarının Dünya’ya ulaşmasını engellediği için karanlık oluşur. Dünya’nın tarafından bakıldığında Güneş Ay’ın arada kalan bedeni ile örtülür. Bu, Güneş tutulmasıdır.
Güneş’in ışınları Dünya’ya ulaşırken, Dünya Güneş ile Ay’ın arasındadır. Bunun sonucunda Dünya’nın bedeni perdenin, yani Ay’ın bedeninin üstüne düşer. Çünkü Dünya perdenin üstüne yansıyacak olan ışığı keser. Bu, Ay tutulmasıdır.
Birinci fenomende Ay’ın bedeninin Güneş ile Dünya arasında kaldığını görürüz, öyle ki biz Dünya’dan Güneş’i göremeyiz. İkinci fenomende Dünya’nın gölgesinin Güneş’in ışınlarıyla Ay’ın bedeninin üzerine atıldığını görürüz, öyle ki biz Dünya’dan Dünya’nın gölgesinin yansımasını görürüz.
Ancak ışık düz çizgiler halinde yol aldığına göre bu fenomenleri elde edebilmek için bu üç cismin de, hiç değilse yaklaşık olarak, aynıdüzlemde bulunduklarını varsaymamız gerekir. Ve bu üç cismin ikisinin merkezinden geçen bir çizgi üçüncüyü de keser.
Belki de bunu en iyi anlamanın yolu her ay Yeniay’da ve Dolunay’da üç cismin de aynı boylamda veya dik düzlemde bulunduklarını, ama mutlaka aynı anda aynı yatay düzlemde bulunmadıklarını kavramaktır. Bir tutulma ancak üç cisim de aynı düzlemde, aynı anda aynı yatay ve dikey düzlemde sıralandıklarında gerçekleşir. Çünkü gayet aşikardır ki eğer iki cisim aynı düzlemde bulunurlarsa, üçüncü cisim bu düzlemin ya üzerinde ya da altında altındadır, öyle ki öndeki cisimden çıkan ve ikincinin üstüne düşen bir ışın veya düz bir çizgi, eğer devam ettirilirse, üçüncünün üstüne düşmez. Sonuç olarak, her Yeniay günü bir Güneş tutulması olmaz ve her Dolunay günü Ay tutulması olmaz.
(Dünya’dan görüldüğü şekliyle) Güneş kolay görülür biçimde, bir elips olarak düşünülebilecek bir yörüngede hareket eder. Bu elipsin içbükey tarafındaki odak noktalardan birinde Dünya bulunur. Bu yörüngenin düzlemi bizim ekvatorumuza doğru 23 derecelik bir açıyla eğilmiştir. Ama Ay da Dünya’nın çevresinde eliptik bir yörüngede hareket eder, odak noktası Dünya’dır ve bu yörüngenin düzlemi bizim Ekvatorumuza 28 derecelik bir açıyla eğilmiştir, ve sonuçta, Güneş’in yörüngesine 5 derecelik bir açıyla eğilmiştir.
Güneş’in yörüngesinin düzlemi ile Ay’ın yörüngesinin düzleminin kesiştikleri noktaya Düğüm (Node) denir. Sadece Düğüm’ün üzerinde veya yakınında Güneş ile Ay bir kavuşum veya karşıtlık oluşturduklarında- yani ya Yeniay ya da Dolunay olduğunda – bir tutulma gerçekleşir. Bu noktaya düşen bir Yeniay Güneş tutulmasını oluşturur. Ve bu noktaya düşen bir Dolunay da Ay tutulmasını oluşturur.

Eğer Güneş’in yörüngesinin düzlemini yukarıdaki şekildeki A-B çizgisi olarak kabul edersek ve Ay’ın yörüngesinin düzlemini C-D çizgisi olarak alırsak, kesişme noktasındaki E Düğüm noktası olur. Şimdi eğer Güneş ve Ay uzayda birer nokta olsalardı, ancak her ikisi de kendi yörüngelerindeki E noktasına aynı anda ulaştıklarında kesişebilirlerdi. Ancak bunlar gözle görülür boyutlara sahip cisimler ve yaklaşık aynı büyüklükteler. Bu nedenle, eğer Güneş’in E-B çizgisinde ilerlerken Ay’ın da E-D çizgisinde ilerlediğini varsayarsak, onların tekrar ne zaman ve hangi noktada iki ayrı disk olarak görülebilecek şekilde ayrışacakları onların disklerinin büyüklüklerine ve birleşik hareketlerine bağlıdır. Güneş ile Ay’ın disklerinin bariz şekilde kavuşmaları ve ayrılmaları temel olarak Ay’ın hareketine dayanır, çünkü Güneş yörüngesinde gün boyunca ancak 1 derece ilerler, oysa Ay aynı sürede 13 derece ilerler. Kısa sürede Düğüm noktasını terk eder ve Ekliptiğin (Güneş’in Yörüngesi) düzleminden ayrılır.
Güneş tutulmaları tam, halkalı ve parçalı olurlar. Tam tutulma Ay ve Güneş Düğüm’ün 5 derece içinde kavuştukları ve Ay’ın görünür çapının Güneş’inkinden büyük olduğu zaman gerçekleşir. Halkalı tutulma da Ay ve Güneş’in benzer şekilde Düğüm’ün yakınında olmalarını gerektirir, ama Ay’ın çapı Güneş’inkinden küçük olmalıdır. Parçalı tutulma Güneş ile Ay Düğüm’ün 5 dereceden daha uzağında kavuştuklarında gerçekleşir.
Güneş ve Ay tutulmaları için aklımızda tutmamız gereken nokta, Güneş tutulmasında Ay’ın gölgesinin Dünya’nın üstüne düştüğü, Ay tutulmasında ise Dünya’nın gölgesinin Ay’ın üstüne düştüğüdür. Her iki durumda da Güneş ışık kaynağıdır ve onun ışınlarının araya giren bir cisimle engellenmesi fenomene neden olur.
Hazırlayan: İLKER EM