Babil’de planet Jüpiter Marduk adıyla biliniyordu. O diğer Yunan tanrısı Zeus ve Romalı Jüpiter gibi tanrıların kralıydı. Marduk’un hikayesi Babil’in epik yaratılış miti Enuma Eliş’te anlatılır. Bu arkaik hikayeye göre bir deniz canavarı veya yılanı olan ölümsüz Tiamat tanrılara karşı gelir. Tanrılar göklerin kralının oğlu genç Marduk’u bu belayı savmak üzere görevlendirirler. O, karanlıkların ordusunu perişan eder ve Tiamat’ı ortadan kaldırır. Bu korkunç yaratığın muhteşem büyüklükteki gövdesinden arta kalanlardan yeryüzünü ve gökyüzünü yaratır, yıldızları yerlerine yerleştirir ve takvimi geliştirir.
İşte bu noktada bilenler belki hatırlayacaklardır; Apollon ile canavar yılan Python’nun hikayesi de yukarda anlattığımız öyküye çok benzer. Evet gerçekten tamı tamına aynı mitolojik hikayeden bahsedilmektedir. Marduk (Zeus veya Jupiter) tanrıların kralıydı. Apollon güneşti ve güneş planetlerin “kralıydı”. Güneş ve Jüpiter, her ikisi de kaosa düzen getiren krallardır ve yaşam enerjisinin gemlerini ellerinde tutarlar. Amaç bilincin gelişmesini sağlamaktır. Robert Bly ‘yın “içsel kral ” olarak adlandırdığı bu iki planet gerçekten çok önemli eril arketipleri sembolize ederler.
Astrolojide ise Jüpiter ve Güneş iki farklı planettirler. Bu iki kral arketipi arasındaki farkı yorumlamak astrologlara bağlı olarak değişiklikler gösterebilir. Ancak genellikle Jüpiter sosyal bir planet olarak tanımlanırken, Güneş bireysel olarak değerlendirilir- hatta ondan daha bireysel olanı da yoktur. Güneş her bireyin yaşamsal gücünü o insanın emrine vermekte, bu gücün bir noktada yoğunlaşması ile de gitmesi gereken yolu hissetmesini sağlamaktadır. Bu bizi iş hayatına, öğrenmeye, ilişkilere veya ruhsallığa yöneltebilir. Bu listeyi uzatmak olasıdır. Ancak biz bu enerjiyi dünyada, yaşamımızda nasıl yayıyoruz? Bu yönettiğimiz enerji sosyal alanda nasıl çalışmakta? İşte bu soruların cevabı Jupiter’in astrolojideki rolünün tanımında gizlidir. Jüpiter sayesinde, irademizle yönettiğimiz enerjimiz bir takım sosyal hedeflere yönelir ve belirli sosyal davranışları ortaya koymayı öğrenir.
Jüpiter tanrıların kralı sıfatıyla antik kosmosun yöneticisiydi. Jüpiter’i güçlü insanlar her zaman kendi kosmoslarının yöneticisi olmaya yatkınlık gösterirler. Baskın görünen Jüpiter geleneksel olarak hukuk, geniş çaplı iş ve iş dünyasında aktivite veya yüksek öğrenimle ilişkili olarak görülür. Bu özellikteki insanlar yüksek sosyal sınıflara ulaşmalarını sağlayacak uğraşlara yönelerek başkalarının kanunlarından uzak durup, yanlızca ve yanlızca kendi kurallarıyla yaşamalarına elverişli ortamı sağlarlar. Burada sorulması gereken önemli soru şudur: Hedeflerimize ulaşmada nasıl bir davranış içindeyiz? Başarıyı ararken nasıl bir ruh halinin resmini çizmekteyiz?
Jüpiter’in mitolojik rolünü araştırırken Jüpiter’in doğru veya iyi adapte edilmiş bir davranış biçimi olarak tanımlamasını yapabiliriz. Büyük harflerle yazılması gereken şey elbetteki onun öncelikle bir “kral” olduğudur. Eski Yunan’da tanrı bir “baba” , insanları koruyan, kollayan bir çobandı. Bu çoban tanrılar ve çoban krallar Anadolu’un arkaik dönemlerinde de aynen gözlemlenir. Homer’in “İlyada”sında bir dizi uzun kral adları listesi verilir –Agamemnon, Odyseus, Menelaos, Ajax v.b. -hepsi de Truva’nın sur duvarlarının önünden derlenmiş, bir araya gelmiş isimler! Hepsi dikkat çekecek biçimde farklılıklar gösterirler; Ajax’ın adaleleri, Odyseus’un beyni ve Agamemnon’un aşırı soyluluk ve vahşilik arasındaki gidiş gelişleri!. Fakat bir ortak noktaları vardı: Hepsi de kendilerini maiyetlerindeki insanların koruyucusu olarak görüyorlardı. Jüpiter (özellikle ezoterik astrolojide) “koruyan, kollayan” veya “ içsel rehber” olarak tanımlanmıştır. Altıncı evde duran Jüpiter bizim sağlığımızı korurken, on ikinci evdeki Jüpiter belki bizi spiritüel anlamda korumaktadır. Dünyada Jüpiter’in yolunu izlemek bizi mutlak ilahi ruhsal mutluluğa götürmeyebilir, ancak bir şekilde başarıyı yakalamamızı kolaylaştıracaktır – hatta çoğu kez rahat çıkılan basamaklar hazırlayarak yapacaktır bunu!
Homer’in tanrılarının bir diğer özelliği de onların “ödüllendiren” olmalarıdır. Başka bir değişle madalyaları takarlar. Kahramanlar, kutsal şarkılar söyleyen şarkıcılar ve yarışma kazanan şampiyonlar kralın onlara altın bir bileklik , kolye veya güzel hanımlar hediye etmesini beklerlerdi. Bir doğum haritasındaki Jüpiter bize bir takım hediyeler verebilir; aynı zamanda bizim kendi cömertlik kapasitemizi de temsil eder.
“İçsel kral” (Güneş ve Jüpiter) psiko-spiritüel enerjimize odaklanmamızı ve onu yönlendirmemizi sağlarken “savaşçı” (Mars) gereken aktiviteyi, hareketi yerine getirir. Güneş bizim ruhsal hedeflerimize ulaşmamız açısından bizi ileriye doğru götüren asıl çekirdek olarak görülebilir. Ama ancak bunu Jüpiter sayesinde gerçek bir hedef olarak, dünyevi anlamda deneyimleyebiliriz. Bu hükümdar vari planet bizi yaşam yolculuğumuzda dünyada cömertlik ve vericilikle yürümeye çağırır. O bizi bazı yollarda veya ana caddelerde adeta koruyarak sonunda başarıya ulaşmakta bize en uygun yolu bulmamızı sağlar. Jüpiter’in bolluğa giden yolu cömert bir ruh oluşturmamıza ve iyi dostluklar bulmamıza izin verecektir.
Ancak Jüpiter’in de gölge yönleri vardır. Her şeyden evvel ortada bir tür aşırılık vardır. Örneğin astrologlarca çok iyi bilinen fiziksel varlık veya görünüşle ilgili olanı. Birinci veya altıncı ev gibi bedenle ilgili alanda duran veya transit olarak bulunan Jüpiter fiziksel anlamda deneyimlenen bir aşırılığa sebep olur; yani “şişmanlık”!… Bu şişmanlık bireyin kendine olan güveniyle, bizzat varlığından dolayı duyduğu mutlulukla da alakalı olabilir. Bunun sonucu aşırılık bireyin burnunu ta kaf dağlarına yükseltip, hiç bir faniyi beğenmemesiyle sonuçlanabilir. Bu durumda insan kendini öylesine mükemmel görürür ki, sanki bir tanrıdır. Elbette, söylemeye gerek yok, tanrı kendini daha da iyileştirmeye çalışmaz. Durağandır ve olduğu gibi kalacaktır. Bu bir insan için aslında olabilecek en kötü durumdur. Jüpiter’in Venüs ve/veya Neptün ile olan bağlantılarında ise yemek, içmek, cinsellik ve uyuşturucularla ilgili aşırılıklar ortaya çıkabilir.
Jüpiter’in negatif yönleri konusuna biraz daha geniş bir açıyla bakabilmak için mitolojiye geri dönelim. Tanrılların kralı Zeus Olimpos dağının en tepesinde bir tahtın üzerinde oturmaktadır. Tepeden aşağıya doğru bakarak, dünyada olup bitenleri izlemektedir. Aynı şekilde bir İskandinav tanrısı olan Odin’de Asgard’da (tanrısal dünya) tahtına kurulmuş aşağıdaki insanların dünyasını izler şekilde resmedilmiştir. Zeus’un omuzlarının üzerinde temsilen iki büyük karga süzülmektedir. Onlar düşünce ve hafızayı yani Zeus’un iki devamlı danışmanını temsil etmektedirler. Dağın tepesinde duran taht temasını “Yüzüklerin Efendisi” ni okuyanlar bir yerden hatırlayabilirler. Bilindiği üzere Yay burcunun yöneticisi olan Jüpiter, bu burcunda geniş bakış açısı ve dolayısıyla toleransıyla bilinir. Ancak farklı dalları birleştiren, onları yaşamsal bir bilgiye dönüştüren felsefi yaklaşım, olaylara çok tepen bakmakta olduğundan detaylar konusunda yetersiz kalacaktır. Büyük hedefler veya rüyalar uygulanabilirlerse ortaya çıkar, gerçek olurlar. İşte bu noktada Jüpiter detaylar ustası Merkür’e gereksinim duyacaktır.
Buraya kadar Zeus’u tanrıların dünyasının kralı, dragonu öldüren bilincin havarisi ve dağın tepesindeki filozof olarak tanıdık. Ya bir aşık olarak nasıldı dersiniz tanrılar kralı Jüpiter? Geçen sayılardan belki anımsarsınız; Zeus’un oldukça canlı, bol trafikli maceralarına değinmiştik. Şurası bir gerçek ki, Yunan mitolojisinin insana pes dedirten tanrısı kırdığı cevizler dolayısıyla açık ara Zeus’dur. Akdeniz insanının pek kaynayan kanı mı, bir o kadar canlı fantazileri midir bilinmez, Zeus’a değen Tanrıçalar, yarı tanrıçalar ve hatta ölümlü güzeller hamile kalıvermekteydiler. Kral tanrı Zeus bu yolla bir kahramanlar ordusu üretmeyi başarmıştır. Ancak astrologlar Jüpiter’e cinsellik açısından her hangi bir fonksiyon yüklemez, onu aseksüel olarak değerlendirirler. Jüpiter’in yöneticisi olduğu burçların ise cinsellikle güclü bir bağlantısı vardır. Balık cinsel aksiyonun mistik “kendinden geçme”siyle ilgiliyken, Yay Zeus’un bizzat oldukça rahat ve kendini vermeksizin giriştiği ilişkilerle ilgilidir. Jüpiter’in bu alandaki gerçek rolü konusundaki ipucu eski Yunan astrologlarının bu tanrıyı Aslan burcuyla birleştirmelerinde saklıdır. Elbette Aslan burcu çocuklarla ilgilidir. Vedik astrolojide de Jüpiter ve beşinci ev çocuklar konusunda bilgi verir. Beşinci evin diğer anlamı da “kreativite” yani “yaratıcılıktır”.
Jüpiter’in sayısız kadın ve tanrıçanın bereketli kılınmasındaki rolü onun ilişkilerde bağlılık gösterememesinden veya aşırıya kaçan cinselliğinden kaynaklanmaz. Gökyüzünün kralı yeni bir ırk yaratmanın peşindedir. Ona ilişkin hikayelerde konunun erotik yanına odaklandığı hiç görülmez, bu işler daha çok Mars’ın alanına girmektedir. Çünkü asıl tema soyun devamlılığını sağlayacak pek çok çocuk dünyaya getirmektir. Jüpiter’in seçtiği aşıklarının bir tanesi bile kısır çıkmamış en azından bir çocuğu, hatta çoğunlukla da daha fazla sayıda çocukları olmuştur. Kısacası Jüpiter’in her aktivitesi pek bereketli olmuştur. Bir tanrıça veya bir ölümlü, evli veya bekar, istekli veya isteksiz pek de fark etmiyordu. O gözüne ilişen her kadın kişiyle bir araya gelmeyi bir vazife edinmişti. Ayrıca unutmamalıyız ki Jüpiter’le bir aşk macerasına adı karışan dişi arketiplerin hepsi mitolojinin güçlü tanrıçaları olarak tanrısal bilginin kadın temsilcileriydiler. Bu kadınlarla olan beraberliklerden dünyaya gelen çocukların ebeveynlerinin insanüstülüklerine ilişkin genleri taşımaları gerekirdi.
Dar görüşlü, gelişmemiş bir Jüpiter uygulama seviyesine sahip bir ölümlü ise çocuklara sahip olmayı bir statü sembolü olarak görecek ve toplumsal pozisyonunun devamlılığının bir garantisi olduklarını düşünecektir. Bu çocukların bir statü sembolü olarak algılanması meselesi Jüpiter’in karısı ve dişil örneği Juno’da da aynen görülür.
Sosyal bir planet olarak bakıldığında Jüpiter’in yaşamındaki kişisel ilişkilerde derinlikten yoksun, oldukça yüzeysel olduğunu görürüz. Güçlü Jüpiter tiplerinin çok geniş ve çok çeşitli insanlardan oluşan bir çevreleri vardır. Ancak hepsinin bir nedeni, hatta bir hesaptan yola çıkıldığı izlenimini veren hikayeleri olduğunu düşünebiliriz. Bu, tanrıçalarla olan ilişkilerin aslında özellikleri olan çocuklar dünyaya getirmek amacını gütmesiyle aynı şeydir. Gerçekten de tanrı aslında kadınların hiç birisini yakından tanımak, onları anlamak yani gerçekten yakın bir ilişki kurmak için istememişti. Çocuklarına da bu yüzden, Atena hariç, hep mesafeli olmuştur. Çocuklarıyla onların yaptıkları işlere göre ya gurur duymuş ya da tamamen onlardan nefret etmiştir. Jüpiter özelliğine sahip ebeveynlerin çocuklarına “gerçekten” zaman ayırmaktansa onları uzaktan izlemeleri de buna benzer. Çocukları onu mutlu etmiş ya da tam bir hayal kırıklığına uğratmış olabilir. Tanrı Zeus onları ya mücevherlerle ya da yıldırımlarla ödüllendirecektir. Astrolojide Jüpiter dördüncü evde, Yengeç burcunda, yani ailenin temsil edildiği yerde “güçlü” olarak değerlendirilir. Dolayısıyla Jüpiter’i baskın bir konumda bulunan kişiler dünyayı yönetemeseler bile ailelerinin saygıdeğer adamı veya kadını olabilirler.
Bu özellik Jüpiter’in arkadaşlık ilişkilerinde de görülür. Çevresindeki insanlar genellikle onunla eşdeğer sosyal nitelikler gösterirler – Bu geniş topluluk başka krallıkların başı, başka holdinglerin yöneticisi, VIP’ ler, yüksek kariyerdeki insanlar, cömert yardımseverler veya toplumun “yarı tanrıları” olan insanlardan derlenmiştir. Bu insanlar arasında bir dostluk veya arkadaşlık oluşması ihtimali vardır, ancak bunun arkasındaki motivasyon Jüpiter’e ait bir şey değildir. Çünkü Jüpiter’in arkadaşlara ihtiyacı yoktu. Ancak ona ve yaptıklarına hayranlık duyulmasına ihtiyacı vardı. O insanlara kendi nasıl istiyorsa öyle davranırdı. Zira davranışları her şekilde bir kralın doğal hakkı olarak değerlendiriliyordu. Öyle görünüyordu ki; yaptığı her şey krallığı içindi ve bireysel her hangi bir kazanç beklentisi yoktu. Jüpiter’e özgü bir meslek olarak hakimlik mesleğini ele alacak olursak bu davranışı günümüz dünyasından iyi bir örnekle anlatabiliriz: Birisi hakkında karar veren hakim o bireyin hapsedilmesine veya yeniden topluma dönmesine ilişkin bir karar verirken, o insan hakkında tamamen kişisel olan “hoşlanma” veya “hoşlanmama” duygularından arınmıştır. Bireysel her hangi bir kazancı yoktur. Davranışı tamamen sosyal bir amaca hizmet etmektedir. Jüpiter için toplumdaki kabul edilebilirlilik öncelik taşımaktadır. Ancak diğer yandan Jüpiter’in bir baba-tanrı figürü olarak beklentilerine, onun iyi ve doğruya ilişkin kriterlerine uyamayan çocuklarına memnuniyetsizliğini ve gazabını çok açıkça gösterdiğini mitolojik anlatılardan biliyoruz. Astrolojik Jüpiter genellikle bizim toplumsal uygunluğu gözeterek toplumsal sistem içinde ilerleyebilmeye ilişkin düşüncemizi gösterir. Ne kadar uygun ve kabuledilebilir olunursa o kadar ilerlenebilir. Daha öncede değindiğimiz gibi Jüpiter bizi evrensel mutluluğa götürmeyebilir. Ancak iyi içselleştirilmiş bir Jüpiter toplumsal onaylar alarak kutsanmış olma duygusunu deneyimlememizi sağlar. Doğruluk ve felsefe ile ilgili olduğundan doğru olduğuna inandığımız şeyi yapmayı seçebiliriz ki ; bu da Jüpiter’in ruhsal yanıyla ilgilidir.
Astrolojik olarak Jüpiter hep iyi şans ve iyi bir sosyal çevreyle ilişkili görülmüştür. Jüpiter’in Latin versiyonu Jove ingilizce’de “jovial” yani neşeli, canlı anlamına gelen kelimenin kökenidir. Almanca’da jovial “Yay burcunda doğan” anlamına da gelmektedir. Yunanlı Zeus’un zamanının korku saçan bir tanrısı olduğu doğrudur. O gökgürültüsü ve şimşeklerin tanrısıydı. Kızı Atena’da (Pallas Athene) göğüslük şeklindeki zırhının tam ortasında onu kem gözden sakınacak olan korkunç “Meduza” (Medusa) kabartmasını taşıyordu. Kutsal kuşu asil ama saldırgan kartal, kutsal ağacı ise krallık sembolü meşeydi (Meşe ağacı ormanların kralıydı). Zeus tapınaklarının rahibeleri olan Dodona’lar geleceği söyleyebilmek için meşe ormanlarında rüzgar eşliğinde meşe yapraklarının çıkardığı sesleri dinlerlerdi. Daha sonraları artık tanrılar o derece ciddiye alınmaz ve ibadet edilmez olunca, Jüpiter’de farklı bir gözle görülür oldu. Orta çağın humanistleri ve erken Rönesans’da Greko-Romen dönemi bir tür “Altın Çağ” olarak anılır oldu. Yunanlıların Neolitik’i altın çağ olarak tanımlayıp, Kronos’un (veya Satürn) tiranlıklarını bağışlamaları gibi her şey zamanla yumuşadı. Rönesans Jüpiter’i kral planet olarak gördü. Onun öfkeli gazabını unuttu ve onu zeytin ağaçları altında güzel Nimfeler ve şarap eşliğinde partiler verirken resmetti. İşte astrolojiye devrolan Jüpiter bu yumuşatılmış imajdır. Jüpiter’in yönettiği Yay burcu Amerika’da Şükran Günü ile Christmas arasındaki döneme gelir. Bütün bir yılın stresi, tüm koşuşturmaca Jüpitervari aktivitelerle unutulur. Milyonlarca doların hediyeler almak için harcandığı, tonlarca şekerleme, içecek ve yiyeceğin tüketildiği bu bolluk ve cömertlik döneminde insanlar çocuklarıyla, torunlarıyla bir araya gelirler. Aslında birbirleriyle akraba olmaktan öte hiç bir ortak noktaları olmayan bu insanlar sanki birbirlerinin çok umurlarındalarmış gibi davranarak farklılıklarını bir yana atarlar. Hatta astrologların pek çoğunun aklı Jüpiter ve Santa Claus (Noel Baba) arketipinin benzerlikleri dolayısıyla karışır. O bütün bir yıl boyunca çocuklarını izler, ve sana Noel ağacının altına bıraktığı hediyelerin sayısı ile ne kadar uslu veya yaramaz bulunduğuna dair bir işaret verir. Jüpiter’in transit olarak (bulundukları ev ve burçlarla ilişkili) bir takım hediyeler getirdiği astrologlarca malumdur. MC’den geçen Jüpiter kariyer konusunda büyük bir fırsat, dördüncü evde daha büyük ve konforlu bir ev, yedinci evde ise belki harika bir eş şeklinde pek çok olumlu şeyi beraberinde getirebilir. Onun transitlerine eşlik eden olaylar her zaman elle tutulur gözle görülür olmak zorunda değildir. Fakat gerçek şu ki, Jüpiter her zaman bir “büyüme şansını” beraberinde getirir, içsel veya dışsal anlamda olması bu gerçeği değiştirmez.
Hazırlayan: Neşe Kuran
Kaynakça:
Mythic Astrology, L.Greene
Mythic Astrology: Archetypal Powers in Horoscope, Ariel Guttman- Kenneth Johnson