11 Ağustos Güneş Tutulması – 3 Mayıs Gezegen Kümeleşmesi
Barış İlhan
Kozmik Panik
Astrolojide gökyüzünün sembolik bölünümünden ortaya çıkan burçlar kuşağı takımyıldızlara göre değil, mevsimlere göre yapılır. Baharda gündüz ve gecenin eşitliği (21 Mart) bu kuşağın başlangıç noktasıdır. Günümüzde bunun Koç burcundan başladığı kabul ediliyor. Ama milattan önce 4200-2200 yıllarında bahar ekinoksunda sabit bir burç olan Boğa burcu yükseliyordu. Yani bahar Boğa burcuyla, yaz Aslan burcuyla, sonbahar Akrep’le, kış da Kova ile başlıyordu. O zamanlarda bu dört özel burç bütün uygarlıkların kutsal anıtlarında bulunurlar ve Kozmik Tapınağın “temel taşları” olarak kabul edilirlerdi. Boğa burcu boğayla, Aslan aslanla, Kova insanla, Akrep de sırasıyla ejderha, yılan ve kartalla ilişkilendirilirdi. Sfenks’te olduğu gibi kutsal anıtlarda bedenin değişik bölgelerinde bu burçların sembolleri görülürdü. O dönemlerde Tanrıça kültürü egemendi, sonraları Tanrı erkeğe dönüştü. Boğa kadını ve duyguları temsil eden Ay’ın güçlü olduğu bir burçtu. Boğa’nın boynuzları Ay’ın hilal evresi olarak görülür ve yeni güçlerin büyümesinin sembolü olarak kabul edilirdi.
Boğa Güneş’in ısısı altında, su kenarında, çimlerin üzerinde ayaklarını yere sağlam basan, yani dünyanın nimetlerinden faydalanırken fiziksel dünyanın keyfini çıkartan, böylece huzura kavuşan bir hayvandır. Bizi besleyen toprağın ve verimin sembolüdür. Bu özellikleri nedeniyle Boğa burcu yeryüzünde maddi, manevi sahip olduklarımızı, kaynaklarımızı, değerlerimizi temsil eder. O “Toprak Ana”dır.
Eskiden beri, Güneş, Ay ve gezegenlerin çoğunun bu dört özel burçta toplanmasının veya tutulmaların bu burçlarda olmasının şiddetli depremlerle sonuçlandığı söylenmektedir, çünkü bu durumda temel burçlar olan Boğa, Aslan, Kova ve Akrep ile temsil edilen Dünya’nın temelleri tehdit altındadır.
11 Ağustos 1999 tarihli Güneş tutulması Aslan burcunda gerçekleşmiştir. Bunun dışında, aynı anda Boğa, Akrep ve Kova’da bulunan gezegenler sayesinde, iki bin yıldır ilk defa gökyüzünde büyük bir kare oluşmuş, dolayısıyla bu burçların dördü de aktive olmuş ve Kozmik Tapınağın kapıları açılmıştır. Bu olay uzun zamandır astrologlar tarafından heyecanla beklenen, ve dünyada ve bizim onu algılayışımızda büyük değişiklikler olacağını simgeleyen bir olaydır. Sabit burçlardaki büyük kare gerilim, yoğunluk, hareket ve değişime direnç demektir. Ancak değişim şarttır.
Bu değişim esnasında bireyler önce en derindeki korkularıyla yüzleşecekler, bu korkulardan arınmaya çabalayacaklar, sonra toplum içinde kendilerini ifade etmeye, yaratıcılıklarını kullanmaya başlayacaklar, her düzeyde değerlerini, değer verdiklerini yeniden tanımlayacaklar, maddi zorluklara ruhsal çözümler arayacaklar, daha fazla kendilerine yeter hale gelecekler, ancak bütün bunları yaparken insanlığın geri kalanıyla aynı gemide olduklarının bilincine varacaklardır. Kuşkusuz bu değişimler çoğu insan için öyle durup dururken “hadi başlayalım” denecek değişimler olmadıkları için bunlara yol açacak dışsal olayların eşliğinde gerçekleştirilmeleri gerekir. Nitekim bizim ülkemizde de deprem bu konuda bir katalizör rolü oynamıştır. Depremde zarar gören insanlar kendi başlarının çaresine bakmak zorunda kalmışlar, bütün sahip olduklarını yitirmişler (Boğa-Akrep burçları) her zaman medet umulan devlet “baba” veya kral (Aslan) yerinde olmadığı için bu görevi küçük ölçekli sivil örgütler (Kova burcu) üstlenmiş, prestiji sarsılan devlet de ekonomiye (Boğa) ve yeraltı dünyasına saldırarak (Akrep) göze girmeye çalışmıştır. Astrolojide buna benzer cümleler kurarak göksel hareketler dünyasal olaylarla ilişkilendirilir. Her ne kadar biz sadece depreme odaklanmış olsak da 1999 ve 2000 yılında yaşadıklarımız Güneş tutulmasında yer alan bütün burçlar tarafından simgelenmektedir. Örneğin benzer hedefleri olan birimlerin örgütlenmesi -Avrupa Birliği- (Kova), yeraltındakilerin ortaya çıkması –Çakıcı, PKK, Hizbullah- (Akrep), insanların kendilerini ifade etmeye başlamaları (Aslan), maddi-manevi değerlerin yeniden belirlenmesi (Boğa) gibi. Bu olaya kişisel düzeyde baktığımızda ise, depremin kendimiz için yarattığımız küçük evrenleri yok ettiğini veya tehdit ettiğini görüyoruz. Böylece bizden daha büyük ve daha güçlü bir evren olduğunun farkına varıyoruz. Bu evren karşısında korkularımızdan arınıp, onun iyi niyetli olduğuna inanmamız gerekiyor. Çünkü ona karşı direnip kendi evrenlerimizi korumaya çalıştıkça korkuların egemenliğine giriyoruz. Ancak bugüne kadar doğru olduğunu düşündüklerimizi sorgulamaya başlarsak, farklı bakış açılarını da görmeye çalışırsak, kendimizi evrenin akışına bırakırsak zorunlu değişimi başlatmış oluruz ve korkularımızdan kurtuluruz. Bu doğrultuda, depremin tarihini saptamaya çalışmak anlamsızdır. Evrenle uyum içinde yaşamak belirsizliği kabullenmeyi, bugünü gereği gibi yaşamayı gerektirir. Eğer duygularımızın, arzularımızın farkına varıp, bugün-burada kendimizi içimizden geldiği gibi ifade edersek değişim başlar ve bir olayın katalizör olmasına gerek kalmaz.
Kozmik İzdiham
Güneş tutulmasının etki süresi hâlâ devam ediyor. Üstelik büyük kare bundan sonraki tarihe damgasını vurmuş durumda. Geriye dönüş yok. Yeni bir çağ başladı. 11 Ağustos’ta atılan tohumlar tam dokuz ay sonra 3 Mayıs’ta doğacaklar. 3 Mayıs’ta Yeniay olacak ve tarih boyunca bütün astrologların kullandıkları 7 gezegen Boğa burcunda toplanacak. Böyle bir kavuşum yeni başlangıç demektir ve çok önemlidir.
Boğa burcunda bu gezegenlerin toplanması genel anlamıyla “Tanrıça’nın Dönüşü” ve “Baba Figürünün Aniden Düşüşü” olarak kabul edilmektedir. Bu hareketle birlikte Toprak Ana onunla ilgilenmemizi, dünyadaki kaynaklara özen göstermemizi, maddi-manevi bu kaynakların doğru dağıtılmasını, dünyada yeni bir düzenin kurulmasını, değerlerimizin gözden geçirilmesini isteyecektir. Finansal ve çevresel faktörler öne çıkacaktır. Duygularımızı ve ruhumuzu ihmal ederek sadece aklımızla belirlediğimiz hedefler arzuladığımız güven duygusunu artık veremeyecektir. Dolayısıyla dış dünyadaki başarılara ve kazançlara yönelik “erkeksi” yaşam tarzımızı içsel benliğimizle daha fazla ilgilenen “kadınsı” yönümüzle dengelememiz gerekecektir. Devlet “baba” ve “erkek” tanrı gücünü yitirecektir. Kendi ihtiyaçlarımızın başkaları veya dış kaynaklar tarafından karşılanması beklentisi bir kenara atılacak, içsel dünyamızı besleyerek güvence duygusu geliştirilecektir. Eğer bu akışa kendimizi uyduramazsak ekonomide, devlet yönetiminde veya yer hareketlerinde yaşanan olaylar katalizör rolü oynayabilirler.
Kuşkusuz bunlar sadece Türkiye için geçerli değil. Bu nedenle 3 Mayıs’ta İstanbul’da deprem olacak diye odaklanıp hayatımızı zehir etmemiz anlamsız. Birincisi, deprem olsa bile, bunun Türkiye’de olacağı belli değil. İkincisi 3 Mayıs’ta olacağı belli değil. İyisi mi siz şu andan itibaren Tanrıça’nın istediklerini yapmaya başlayın. Toprak Ana’nın sevdiği çocuklar olarak bu sevgiye karşılık verin. Boğa’nın temsil ettiği doğayla, sanatla ilgilenin. Sıcak ortamlarda sevdiklerinizle huzur içinde yemek yiyin. Boğa gibi dünyanın nimetlerinden faydalanın. Bu nimetleri koruyun, kollayın. Dünyada güvende olduğunuzu hissedin. Paylaşmanız gerekenleri verin. Kendinizi açın, sevdiklerinize sunun. Kaybetmekten korkmayın. Değerli olduğunuzu hissedin. Sizi kısıtlayan yapıları bırakın. Hayalgücü ve inançla yeni gerçekliğinizi yaratın.
(Nisan 2000’de Radikal 2’de yayınlandı)