MERKÜR’ÜN DOĞASI, İŞLEVİ VE BİLİNÇTEKİ ARKETİPSEL ROLÜ

Jeffrey Wolf Green

Merkür’ün bilinçteki rolü hakkında konuşma tarzımız biraz soyut gelebilir. Önce bilincimizin doğasını Merkür’ün işlevinin bakış açısından inceleyip, daha sonra bunları doğum haritalarındaki evlere burçlara ve açılara uyarlayacağız. Merkür’ün gerekli rolü konusunda anlamamız gereken ilk şey onun insan bilincinde olgusal gerçekliğin doğasına doğrusal bir yapı ve düzen getirme ihtiyacı ile bağlantılı olmasıdır. Bu şu demektir: bizim gerçeklik dediğimiz şey, veya onun Yaradılış’ı olgusaldır. Başka bir deyişle, yanımdaki karatahta, kendisine karatahta demez. Ben derim, siz dersiniz. Yani varoluşun yapısı doğuştan olgusaldır. Görünüşlerin yarattığı bir şeydir. İnsan aklı kendisini güvende, duygusal olarak güvende hissetmek için tamamen olgusal görünen şeylere isimler vermiştir. Bunu yaparken olgusal gerçekliğin doğrusal yapısı oluşmuştur. Bir isim, örneğin karatahta, bir başka isimle, üzerinde durduğu zemin ile, ve bitiştirilmiş olduğu duvarın ismi ile ilişkilidir. Karatahtanın bağlı olduğu oda bir binaya bağlıdır. Binanın üzerinde durduğu toprak parçası Seattle şehrindedir, Seattle bu gezegenin bir parçasıdır, gezegen ise evren bütünlüğünün bir parçası. Gerçekliğin olgusal nesneleri isimlendirmeye ve sınıflandırmaya dayanan doğrusal yapısını işte bu şekilde oluşturmuş bulunuyoruz.

Merkür, varoluşun olgusal yapısını entelektüel açıdan düzenleme rolünü üstlenmiştir. Şimdi  şu soruyu sorabiliriz: ‘Bir şeye hangi ismi vereceğini nereden biliyor?’ Sebeplerden birisi, bir şeye ne deneceğini belirleyen uzlaşma anlaşması aracılığıyla birbirimizle iletişim kurabilmek. Eğer pek çok insan elimde tuttuğum şeyi, olgusal bir form olarak bir mutfak lavabosu değil de, bir kağıt parçası diye adlandırıyorsa, o zaman birbirimizle iletişim kurmak için bir zemin var demektir. En nihayetinde, bilincimizin bir parçası olarak duyular duruyor. Aslında bilinç duyular dediğimiz şeyleri -dokunma, duyma, koku alma ..vb.- yaratır. Bunlar bilincin UZANTILARIDIR. Bir diğer deyişle, bir cesede, yani ölmüş bir vücuda yaklaştığımızda, o artık hissetmiyordur. Bu cesedin ağzına bir parça ekmek verip bunu hissetmesini, çiğnemesini bekleyemem. Bu vücutta bu ekmeği duyumsayacak bilinç olmalıdır. Demek istediğim şu ki duyu dediğimiz şeyler, bilincimizin fiziksel vücudumuz içindeki uzantılarıdır. Tüm bunlar gereklidir çünkü, DÜŞÜNCELER ve ALGILAR bilinç içinde duyular ve hisler kanalıyla ateşlenirler. Özünde olgusal gerçekliğin algıları bilincin formüle edilmiş düşünceler yaratmasına neden olur, bu da olgusal gerçekliğin doğası ile ilgili sınıflandırmalar ve isimlendirmelerle, karşılıklı ilişkiler kurularak meydana gelir.

Düşünce bir Merkür fonksiyonudur. İki tip düşünce vardır. Doğrusal ve akılcı (rasyonel) düşünce ki buna tümdengelimci düşünce de denir ve genellikle sol beyin ve Merkür ile bağlantılıdır. Bir de doğrusal ve akılcı olmayan sezgisel düşünce vardir ki bu da sağ beyin ve Jüpiter’le bağlantılıdır. Bana göre duyusal uyarıcılara baktığımızda bu uyarıcıların yapısı düşünceyi oluşturur veya ateşler. En dip noktada, duyular veya hisler kanalıyla ateşlenen düşünceler fikirleri oluştururlar: şu yanımda duran şey bir karatahtadır. Duyular kanalıyla biçim ve işlevi algılarım, bu da bilinçte bir fikrin oluşmasına olanak sağlar. Neticede olgusal gerçekliği düzenleyen şey işte bu mekanizmadır. Bu, sürekli bilgi ve veri toplama süreci daha fazla düşünce ve algı oluşturur. Bu süreç sonuçta düşüncelerin bütününe gider ve düşüncelerin bütünü entellektüel bir bütün oluşturmak için diğer düşüncelerle bağlanır, ve bu yolla yaşam denen deneyimi anlamamız için organize bir zihinsel bütün oluşur.

Bu düşünceler doğal olarak doğrusal ve tümdengelimcidir. Merkür’ü sol beyinle ilintilendiren, tümevarımcı mantık değil, tümdengelimci mantıktır. Tümdengelimci mantığa göre bir olgu hemen bir sonraki olguyla bağlantılıdır, ve bu böyle devam ederek bir bütün oluşturur. Bu, bir yap-bozu (puzzle’ı) kutudan çıkartıp rastgele yere savurmaya benzer. Yap-boz aslında özünde düzenli (organize) olmasına rağmen, yerde düzensiz durmaktadır. Ortada görünen tam bir karmaşadır. Daha önceki bitirilmemiş yap-boz formlarıyla ilgili algılamalarımıza dayanarak analitik bağlantılar kurmaya başlarız –Merkür-, ve bir parçayı diğerine uydururuz. Bu işlem tüm parçalar düzenleninceye kadar sürer. Bu, Merkür’ün nasıl işlediğine dair basit bir örnektir. Olgusal gerçeklik deneyimimizi düşünceler bütünü olarak organize etmemize yardımcı olan, olgusal gerçeğin entelektüel organizasyonunu kurmamıza olanak sağlayan tümdengelim mantık süreci ile çalışır.

Örneğin bu insanlık tarihi ile ilgilenenler için çok önemlidir. İçsel ve dışsal dürtülere dayanan düşüncelerin/algılamaların doğası bizim dil dediğimiz şeyin temel mayasıdır. Soru ise şu: İnsan cinsi çok uzun zamandan beri bu dünya üzerinde yaşadığına göre niye tek bir dil yok? Hepimiz insanız ve aynı türdeniz. Niye sadece tek bir dil yok? Niye bu gezegende inanılmaz bir dil sistemleri çeşitliliği -Merkür- var? Niye? Hiç kimse kendine bu soruyu sordu mu? Hiç zahmet edip de düşündünüz mü? Çok basit, ruhun evrimsel durumunu yansıtır, ve neticede insanların yaşadığı bölgenin coğrafi özellikleriyle ve o bölgede oluşan evrimle ilgilidir. Başka bir deyişle, kendinizi Aborjin Avustralya’sında, Avustralya’nın ıssız bölgelerinde yaşayan bir Aborjin olarak bulduğunuzu düşünün, o bölgenin eko sisteminde yaşadığınız (olaysal) gerçek deneyiminiz, kesinlikle Batı Avrupa’da geç Rönesans dönemlerinde yaşanacak bir tecrübeden çok daha farklı bir deneyim olurdu. Algılarınızın doğası ve bunun sonucunda oluşan düşünceleriniz farklı olurdu. Doğal olarak diliniz de farklı olurdu.

Topluluktan soru: “Buluş (icat) nerede işin içine girer, mesela ampul gibi? Varolmadan önce düşüncesi veya deneyimi yoktu?”

Şu anda Uranyen bir soru soruyorsunuz, ve buradaki asıl konu bazıları için bir tartışma konusu bile olabilir: Bir şey gerçekten ‘icat’ edilebilir mi? İnsan bilinicinin kendisini tamamen Yaradılış’ın Kaynağında bulunan bütün potansiyellere uyumlu olarak ayarlayabilmesi mümkün müdür? Ve ampul örneğinde olduğu gibi yapılan bir ayar bize bir buluş, bir icat gibi mi görünür? Benim bu konudaki düşüncem şu: potansiyel olan veya varolan bizim icat dediğimiz herşey aynı anda varolmuştur; ve sadece evrim aşamalarının gereklerince zaman ve mekana bağlı olarak herhangi bir gezegendeki veya yerdeki türlerin gelişimini ilerletmek üzere durum ve gereklere göre ortaya çıkar. Bence bu Uranyen bir prensiptir, ya da astroloji kitaplarındaki adıyla ‘yüksek bilinç’tir.

Bu nedenle dilin yapısını anlamak çok önemlidir. Kaçınız yabancı bir dil öğrendiniz? Yabancı dil öğrenenleriniz için, çalıştığınız dilin yapısını sindirdiğinizde bunun sizin gerçekliği algılamanızı da değiştirdiği doğru değil mi? Ben böyle düşünüyorum. Merkür bu işlevi görür, ve mevcut evrimsel gereksinimlerin temeline dayanır. Böylece dil, bizim onun vasıtasıyla iletişim kurduğumuz –İkizler, Merkür, Başak- bir araca dönüşür. Algılarımızın temelinde bu araç vardır ve bunun karşılığında bizim entelektüel düşünce sürecimizi belirler. İletişimin yapısında hiç durmadan devam eden bir öğrenme deneyimi vardır. Başka birisiyle çok sık iletişim kurduğunuzda, şimdiye kadar üzerinde hiç düşünmediğiniz bir şeyler duyabilirsiniz. İnsanların konuşmasının temelinde bu vardır. Bu şekilde daha fazla bilgi toplarsınız. Bu enteresan bir durumdur, çünkü dışsal uyarıcılarla deneyimler oluşturdukça, bunlar algılar ve düşünceler olarak ortaya çıkan içsel uyarıcıları tutuştururlar veya tam tersi olur ve bu durum ebediyen sürer gider. Öğrenme gelişiminin özünde bu vardır. Bilinçteki düşünce ve algılamanın temelinde yine uyarıcılar vardır. Ve bilinç zaman, mekan ve coğrafi bölgenin gereklerine göre gelişir. Merkür algılarla ve nasıl algıladığımızla ilintilidir, sonuçta temeli oluşturur, ve bu geliştikçe, entelektüel çerçevemiz oluşur. Rasyonel, tümdengelen, doğrusal düşünce: ardışık düşünce. 

Bu Jüpiter’den ve sağ beyinden çok farklıdır. Sağ beyin doğrusal, tümdengelen ve ‘rasyonel’ değildir. Jüpiter’in fonksiyonu algıladığımız ve üzerinde düşündüğümüz şeylerle iligili olarak soyut veya kavramsal bir temel sağlamaktır. Eğer kendimi Aborjin Avustralyasında bulsam ve burada farklı deneyimlerimle uğraşıyor olsam ve yeni düşünceler, algılar ve dil aşamaları geliştiriyor olsam, bir noktada durup kendime şu soruyu sorarım: ‘Tüm bunlar ne demek oluyor?’ ‘Daha büyük bağlantılar nelerdir?’ Böyle bir soru sorduğumda bu sağ beyini hareketlendirir. Durum şu ki: sağ beyin Merkür’ün doğrusal ve tümdengelimli düşüncelerine soyut kurallar ve kavramlar sunar. İnanışlar dediğimiz şeyin temeli budur. Jüpiter bizim bireyler olarak, bir canlı türü olarak fiziksel yakın çevremizden çok daha fazlasına bağlı olduğumuzun ayırdına vardırtan bilincimizdeki arketiptir, gözlerimiz etrafımızda bir gökyüzü, yıldızlar ve gezegenler olduğununun farkına varır. Düşüncelerimizde daha büyük sorular oluşmaya başlar. ‘Evrene ne şekilde bağlıyım?’ Bu soru bir kez sorulunca felsefenin, inanışların, dinin ve metafiziğin temeli zihinde oluşur. Hepimiz bunu yaparız. Doğu ve Batıdaki uygarlıkların zaman içindeki yapılarını incelerseniz, her birinde bireyin ve türünün kozmosla bağlantılarını gösteren mitoloji ve dinleri bulursunuz. Bu bir Jüpiter fonksiyonudur.

Şimdi sıra büyük soruda: “Kim haklı, kim haksız? Kimin algıları/düşünceleri/inançları doğru? Kiminkiler yanlış? Hepsi mi doğru, hepsi mi yanlış? Roman Katoliğinin algıları/düşünceleri/inançları bir şekilde bir Tibet Budistinin algıları/düşünceleri/inançlarından daha mı geçerli? Benim inancım doğru mu? Kim hatalı? Ve tüm bunlara kim karar verir?”

Evrimsel düzeyinizin ne olduğu, ruhunuzun her bir yaşamdaki süregiden gelişimi için gereksinim duyduğu şey her ne ise algılarınızın doğasını o belirler, sonuçta da inanışlarınıza denk gelen düşüncelerinizin yapısı belirlenir. Evrimsel açıdan, eğer evrimin uzlaşmacı boyutuna kadar gelişmişseniz, bu kısaca algılarınızı ve düşüncelerinizi ruhunuzun uzlaşmacı bir duruma ihtiyaç duymasının belirlediğini gösterir,ve sonuç olarak siz de toplumdaki ortak görüşün dolaylı bir uzantısı haline gelirsiniz. Bu noktayı anlıyor musunuz? Öte yandan, eğer ortak görüşten özgürleşmeye, bireyleşmeye ve kendinize özgü düşünmeye çalışıyorsanız, bu durumda, inançlarınıza denk gelen, algılarınız/düşünceleriniz bireysel düşünceye yönelir. Kozmosla bağlantılı olan bireyliğinizin yapısını entelektüel/felsefi açıdan belirlemeye çalışırken, düşünce süreciniz üzerinde uzlaşılmış inançlara başkaldırmak veya isyan etmek temeline dayanır. Eğer kendinizi tinsel ve ruhsal düzeyde bulursanız -ki burada dini kastetmiyorum, çünkü din de uzlaşma içindir- tüm algıların, tüm inanışların, tüm yolların sonuçta Yaradılış’a çıktığını anlarsınız. Bu, çeşitlilik içindeki tekliğin Balık’a özgü olan nihai sembolüdür. 

Bu grafiksel bir noktadır, çünkü eğer Merkür ve İkizler’i incelerseniz bunun doğal zodyakta değişken büyük kareyle bağlantılı olduğunu görürsünüz: 3.Ev/İkizler, 6.Ev/Başak, 9.Ev/Yay ve 12.Ev/Balık. Bu değişken kare bilinçte doğal bir dinamik gerilim durumu yaratır. Peki bilinçte bu neyi gösterir? Neyi sembolize eder? Burada tümevaran mantık ile tümdengelen mantık arasında doğal bir çelişki oluşur. Tekil ve hizipsel düşünce biçimleri ve hizipsel olmayan evrensel düşünce biçimi arasında doğal bir çelişki. Özellikle bu tip kültürlerde tümevaran ve tümdengelen mantıklar arasındaki gerilim oldukça dramatiktir. Çoğunluğunuz, en azından bu odadakiler genelde sol beyne ve onun doğrusal tümevarım yöntemlerine dayanan bir eğitimle büyüdünüz. Okullarda, temel olarak sizlerden size öğretilenleri ezberlemeniz istendi, öğretilenlerin kavramsal temellerini anlamadınız. İlkokulda hatta evde bile bu sürdü, mesela meditasyon eğitim programınızın bir parçası değildi.

Topluluktan soru: Sizce bu neden oluyor? A.B.D. ve Kanada’nın -aslında genellemek istemiyorum- örneğin Doğu’ya göre daha düşük bir evrimsel aşamada olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Bu bir yargılama konusu değil. Bu, fenomenin kendisini gözleme sorunu. Çünkü eğer varoluşun doğasını insan türüne göre parçalara ayırırsanız, neticede tek tek bireylere ulaşırsınız. Sizce neden bir ruh ABD yerine Zaire, Tibet veya İskoçya’da doğmaya karar verir? Bu ruhun karmik ve evrimsel gerekliliklerine işaret eder. Özel olarak sorunuzun cevabına gelince: Bunun temelinde Rönesans Avrupasındaki gelişmeler ile gözleme ve karşılıklı bağlantıya dayanan doğal bilim arasındaki aktarımlar; yani doğal bilim açısından duygular aracılığıyla algılanan şeyi deneylerle ispatlama çabası var. Bir bakıma, Doğudakilerin içsel mikroskopla ispatladıklarını, Batıdakiler dışsal mikroskopla ispatlamaya çalışıyorlar. İkisinden birinin daha iyi veya daha kötü olduğunu söylemiyorum. Aslında bunlar sekter ve dogmatik olmak yerine evrensel olsalar, birbirlerini tamamlayabilirler. 

Neticede, tümdengelen ile tümevaran mantık arasında dinamik bir gerilim vardır. Konu şu ki, tümevaran mantığın özü önce bütünü tüm parçaların kendilerini kendi doğal düzenleri içinde ortaya koyabilecekleri biçimde kavramaktır. Oysa tümdengelimli yaklaşım bütünü parçalardan oluşturmak ister. Bu tip kültürlerde bu durum ana çelişkidir. Neden? Çünkü, ister Doğu, ister Batı, kendinizi hangi kültürde bulursanız bulun, hala bir sağ ve sol beyniniz olacaktır. Hala sezgileriniz ve tümdengelimli aklınız olacaktır. Hala düşünecek ve kocaman sorular soracaksınız. Tümdengelimli analizlerin eseri olmayan spontan algılamalarınız olacak. Buna rağmen, bu toplum tarafından bildiğinizi düşündüğünüz herşeyi deneysel olarak ispatlamanız yönünde şartlandırıldığınız için sağ ve sol beyin arasında bir çelişki oluşur. Sonuçta bu tip kültürlerde pekçok insan şüphe etmeye -Başak, 6.Ev, Merkür- eğilimlidir, oysa aslında sadece seziyorlardır (içlerine doğuyordur) -Jüpiter, 9.Ev, Yay- ve Balık ve 12.Ev sembolü kanalıyla akıl karışıklığı doğar. Bana göre, bu tip bir dinamikle bağlantılı olan Balık ve 12. Ev arketipi Ruhun gerekli gelişimini sınırlayan her türlü düşünceyi/algıyı/fikri/kanıyı düngüsel veya aralıksız biçimde dağıtır, çözer. 

Hanginiz entelektüel karmaşa yaşamadınız? Bu, İkizler, Başak ve Yay üzerinden gelen bir Balık deneyimidir. Sağ beyninizi öne çıkartıyor ve kendinizi kendinize ve diğerlerine anlatmak için o muhteşem felsefi yapıları kullanıyor olsanız bile, eğer bu inanç sistemleri ve felsefi yapılar tüm gerçeğin sadece bir versiyonu ise, o zaman bir noktada bu mutlu inançlar pek de mutlu olmayabilirler. İşe yaramazlar. Balık’ın bu dinamikle bağlantısı neticede tüm gerçeği kucaklamasıdır, sadece bir versiyonunu değil, sınırlı bir anlayış değil: hepsi. Çeşitlilikte birlik, tüm yollar aynı noktaya çıkıyor. Ve inanın bana, sol beyin bunların hiçbirini ispatlayamaz. Kendi içinde sınırlıdır. Bu nedenle, bir noktada, bu tip bir gerçeğin kavranabilmesi için bilinçte sol beyinden sağ beyine bir aktarım olması şarttır. Yani Jüpiter Merkür’ü yönlendirmelidir, Merkür Jüpiter’i değil.

Şimdi tüm bunları astrolojiyle bağlarsak, Merkür’ü çeşitli evlere, burçlara koyabilir, diğer gezegenlerle açı oluşturabilirsiniz. Bu bize ne anlatır? Eğer Merkür Akrep’te, Başak’ta veya Balık’ta -bu gezegen için garip bir pozisyon- ise, veya Merkür hangi burçta olursa olsun, bu sizin hangi tip algı ve düşünce süreçlerine sahip olacağınızı göstermez mi? Bu sizin aklınızın –sol beyin- olaysal varoluşa doğru nasıl yönlendiğini göstermez mi? Herşeyi nasıl biraraya getirip, olaysal deneyimlerinizin ve varoluşunuzun yapısının iletişimini nasıl sürdüreceğini göstermez mi? Akrep’teki Merkür’ün fonksiyonu Boğa’daki Merkür’den değişik mi olacaktır? Düşüncelerinin doğası, bu düşüncelere nasıl vardığı, bir düşünceyle diğerini nasıl biraraya getirdiği ve bu düşünceleri nasıl ilettiği farklı mı olacaktır? Sonra soru şuna dönüşür; Niçin ruhunuz Merkür’ün şu burçta, şu evde ve şu açılara sahip olmasını seçer? Çok açık, evrimsel gelişimizdeki bir sonraki adımı kolaylaştırmak için. Böyle baktığımızda, Merkür bir burçta diğerindekinden daha iyi ya da daha kötü olabilir mi? Niye yargılıyoruz ki? Niye bunu gerekli olarak görmüyoruz?

Bu durumu biraz örnekleyelim; örneğin Merkür birinci evde Akrep’te ise sizce bireyin ne tip düşünceleri ve algıları olur? Kendi gerçekliğini entelektüel açıdan nasıl bir araya getirir? Bu bireyin nasıl iletişim kuracağını düşünürsünüz? Kimin bir fikri var? Size önce önemli bir soru sorayım: Sizce bu kişi yüzeysel konuşmalarla ilgilenir mi? Sizce bu kişi rastgele bir kitap okur mu? Neden hayır? Eğer cevabınız hayırsa -hepiniz başınızı sallıyorsunuz- neden hayır? Bu imzanın yaşamdaki genel ve kapsamlı bir amaç duygusunu yansıtan çok ihtisaslaşmış bir bilginin peşinde olması mümkün mü? Adı geçen amaçla (bu her ne ise) bağlantılı olarak bu özel bilgi üzerinde yoğunlaşıp, alanı daraltmak diğer bilgi biçimlerine veya kaynaklarına direnç gösterme şeklinde entelektüel sınırlamalar üretmeye neden olabilir mi? Eğer öyleyse, bunun bireyin iletişim biçimi üzerindeki etkisi nasıl olur, kişi diğer insanların ilettikleri bilgileri nasıl alır veya nasıl dinler?

Topluluktan cevap: Merkür’ü 1. Evde Akrep’te olan birini tanıyorum, ve bence bu kişinin zihinsel yapısı, Merkür’ünün doğası Ruhuna nüfuz etmiş, her zaman bilgiyi özetler, derine, daha derine gider, bunları karıştırır, dönüştürür ve geliştirir.

Jeffrey: Tamam. Akrep’te Merkür’ü olan bir kişinin kendi içinde, ve bunun sonucu olarak dışarıda, düşünce sürecinde periyodik sınırlamalarla karşılaşması olası mı?

Topluluktan cevap: Akrep’in yapısı hep derinlere gitmek olduğundan, her zaman derinlerde, daha derinlerde aşılması ve anlaşılması gereken sınır(lama)lar olacaktır. Bu, öfke ve hayal kırıklığı yaratan veya özgürleştiren bir durum gibi algılanabilir. Bu sınırlara varıldığında moral bozulur, sonra bunlar çok gayretli bir hamle ile aşıldığında kişi kendisini özgürleşmiş hisseder; yani tablonun bütününü gören Jüpiter derinlere gider.

Jeffrey: Peki…çok güzel. Akrep’teki Merkür’ün birinci evde oluşunu Merkür Koç’ta gibi inceleyelim. Bağımsız düşünce isteyen, en azından birçok insanın mevcut görüşlerine meydan okuyan (Koç arketipi) birini mi arayacağız? Kısaca özgür düşünen biri mi olmak isteyecektir? Eğer bunlar bağlantılı -ilintili arketiplerse, o zaman –Merkür Akrep’te- başka birisinin savlarındaki zayıf halkaları ya da entelektüel sınırlamaları sezme ve bunlara sızma yeteneğine sahip olmaz mı? Bir başkasının zayıf halkasını anlamayı başararak aslında kendi düşünce sürecinin ne kadar değerli olduğunu ispatlamaya çalışmaz mı? En azından böyle bir kişinin kendi yaşam deneyimine ve onun gereklerine denk gelen en nihai bilgiyi arayan derin bir düşünür olduğunu söyleyebiliriz. Yaşamına sokacağı bilgiyi belirleyen, bu çok genel yaşam gereklilikleridir. Bu yüzden de yüzeysel, rastgele bilgiye toleransı yoktur. Akrep’teki Merkür bilinçte içgüdüsel olarak bu şekilde işler.

Bu Merkür’ü Terazi’deki Merkür’le karşılaştırırsak ve Terazi’deki Merkür’ü 11. Eve koyarsak ne çeşit düşünce süreçleri, algılar, iletişim ve bilgi toplama biçimi oluşacağını düşünüyorsunuz?

Topluluktan cevap: Uluslararası arabulucu.

Jeffrey: Terazi ile ilgili o önemli konuyu anımsayalım. Doğal karşıtlığını hatırlamak zorundasınız: Koç. Bir Terazi arketipinin kendi bireyliğini anlaması için, yani Terazi-Koç karşıtlığını anlaması için, çok çeşitli görüşlere, değer sistemlerine, inançlara sahip çeşitli kişilerle çeşitli ilişkilere girmesi gereklidir. Kendi bireyliğini karşılaştırma ve çelişki yoluyla değerlendirir. 11. evde bir Merkür işleyişi olarak bu özelliğe sahipseniz, gerekli ilişkilerin ve bilginin olası hacmini potansiyel olarak arttırmadık mı? Bunu yaparken Terazi’de Merkür’ü olan kişinin, bir noktada, kendi bireyliğini aramaktan uzaklaşması, kendi zihinsel gelişiminden, kendi düşüncelerinden ve fikirlerinden kopması mümkün değil midir? Bu tip bir Merkür’ü Terazi’de insanını kendisini başkalarının fikirlerine göre değerlendirmek sevdasıyla koştururken görmemiz mümkün değil mi? ‘Bu konuda ne düşünüyorsun?’ tipik bir Merkür Terazi’de sorusudur. Genel anlamda Merkür’ü Terazi’deki insanların entelektüel eğilimli olduklarını, temelde insan ilişkilerini ve insan dinamiğini anlama ihtiyacında olduklarını ve daha geniş çerçevede, Yaradılış’taki herşeyin karşılıklı ilişkilerini anlamaya çalıştıklarını söyleyemez miyiz? Başkalarıyla bu kadar çok iletişim kurmasının ve bu kadar çok kişiyi tanımasının temelinde bu yok mu? Size anlattıklarım mantıklı geliyor mu?

Peki Balık’taki Merkür için neler söylersiniz? Bunu 3. eve, İkizler’in doğal evine yerleştirelim. Merkür’ün doğal evi 3. ev olduğuna göre burada doğrusal, ardışık ve tümdengelime dayalı bir düşünce biçimi var, ama Balık arketipi bunun tam da antitezi gibi; o zaman bu kişinin zihinsel sürecinde doğal bir içsel çelişki olmayacak mı? Mantıken böyle görünmüyor mu? Merkür’ü Balık’ta olan kişi doğal olarak metaforik, mecazi tanımlarla veya mesellerle veya benzeşimlerle -şiirsel biçemlerle düşünmeyecek mi? Dostumuz Nasıra’lı İsa’nın 3. evdeki Balık’ta 6 gezegeni vardı. Onun iletişimini nasıl deneyimledik? Hala açıklamaya çalışıyoruz değil mi? Balık!!!

Topluluktan soru: 3. evde Balık’ta 6 gezegeni olduğunu nereden biliyoruz?

Bu harita ilahiyat kökenli bir astrolog olan Moby Dick tarafından rektifiye edildi. Komik bir isim. Asıl adı Donald Jacobs’tu. Astrolog Jayj Jacobs’ın babası. İncil’i temel alarak yapmış, bir ilahiyatçı olduğu için Kutsal Kitap tarihini okumuş. Astrologlar tarafından İsa için çizilen pekçok harita var. Ama eğer İncil’le ilgili konularda okur ve neler araştırdığına bakarsanız size de mantıklı gelecektir. Örneğin; 3. ev Balık’taki tüm bu gezegenlerin 9. evde Başak’ta gerigiden Mars ve Pluto’ya karşıt açı yapması: inançlar yüzünden çarmıha gerilmek için olası bir sembol olamaz mı? Merkür’ü Kova’da: beklenmedik mesaj. Güney Ay Düğümü Neptün’le kavuşumda: Tanrının oğlu. Yükselen Yay: Gençliğinde Hindistan, Tibet ve İngiltere’ye yaptığı geziler. Ve niçin verdiği pek çok örnek balık ve balıkçılıkla bağlantılı? Su üzerinde yürüme mucizesi’, şifa verme-iyileştirme konusuna verdiği önem, panteistik zamanlarda çok etkili olan tüm Tanrıların ve Tanrıçaların özünde BİR TANRI’nın olduğu. Demek istediğim buradaki adam analoji, mecaz ve mesel kullanarak konuşuyor. İşte Hıristiyanların oldum olası kafalarının karışmasının -Balık- temel sebeplerinden biri budur. Balık’taki Merkür’ün sorunu budur. Bu kişininMerkür bölümü, Merkür’ün mantıklı bir düzen içerisinde işlev görebileceğinden daha geniş bir değerlendirme çerçevesini, daha büyük bütünleri sezmekte ve algılamaktadır. Bunun sonucunda, daha büyük, daha yüksek, daha yüce bir şeyi sezdirmek için benzetmelerle,mesellerle, imalarla konuşmak zorundadır. Tabii bahsi geçen durum modern toplumlarda yaşayanlar için problematiktir. Batıda şu anda varolan hangi modern toplum böylesi bir entelektüel yaklaşımı yüceltir? Amerika, Kanada, Avrupa veya Avrupa benzeri toplulukların herhangi birinde bu tip bir kişi kamu eğitimine maruz kalsa başına neler gelir? Bu yüzdendir ki Merkür karşı karşıya kaldığı kültürün dil sistemlerine adapte -değişken arketip- olur. Çelişkinin kökeni buradadır. Anlıyor musunuz?

Merkür’ü bu fonksiyonu koşullandıran çeşitli açılarla da bağlantılandırabiliriz. Örneğin, bir insanın Merkür’ü Uranüs’le 150’lik açı yapıyorsa? Bu insanın ne tür bir algılama süreci, düşünme süreci, zihinsel organizasyon süreci ve iletişim süreci olacağını düşünürüz? Uranüs arketipinin özünün büyümeyi engelleyen her türlü mevcut durumdan kurtulmayı hedeflemek olduğunu, bunun da bir isyan ihtiyacı doğurduğunu hatırlayalım. Eğer metafiziğin herhangi bir biçimini kabul ediyorsak, Uranüs’ün Evrensel Zihin ile bu düzeyde karşılıklı bir ilişkisi olacağını kabul ediyoruz demektir, bu arketip başlangıçtan beri varolduğuna göre, kendimizi bir radyo sinyaline ayarlamamız gerekir. Sinyal mevcuttur. Size sadece (dalga) ayarını yapmak kalır.

Topluluktan yorum: Bu örnekte doğrusal düşünce doğrusal olmayana dönüşüyor. 

Size esaslı bir soru sorayım: Bu kişinin bilincinde radyo kadranı, yani Merkür süreci, iletişim kurmak için uygun sözcükleri -Merkür- bulmakta zorlanacağı -150’lik açı- bir sinyale -Uranüs- ayarlanmış olamaz mı?

Topluluktan soru: Kişinin (kendisinden daha büyük yerden alacağı) görüş ve kavramları açıklamakta zorlanacağını mı söylüyorsunuz?

Evet, gerekli dili ve sözcük dizilerini bulmakta büyük zorluk çeker.

Topluluktan yorum: Uranüs yapısı itibariyle kişiyi özgürlüğe doğru iter bu hareket sırasında bir ritim ve birikim olur. Ve arada sırada sıçrar, hepiniz biliyorsunuz, spontan Uranüs, ve bir kıvılcım halini alır, kurtulur. Sonra en güçlü noktasında ise ayardan çıkmış bir radyo gibidir.

Doğru, çünkü 150’lik açının en derin deneyimlerinden biri yetersizliktir; mükemmel olamamak. Kendinden daha yüksekte olan birşeye akort edilen bir zihinsel süreç yaşarsanız ve bu durumu tanımlayacak sözcüğü ararsanız o zaman bu yetersizliğinizin farkına varırsınız. Bu durum iletişimde hayalkırıklığı yaratır. Kişinin zihinsel durumunu paralize edebilir. Anlattığım durumu 1000 ayağı olan bir kırkayak örneği ile açıklayabiliriz. Hayvan yürüdüğü sürece sorun yoktur, ama 46. bacağının nasıl çalıştığını anlamaya uğraşırsa, biter: paralize olur. Uranüs/Merkür 150’lik açısının tüm zorluğu olanları analiz etmektir, oysa sadece geldiği gibi konuşmak gerekir. Yoksa 46. bacağa olanlar sizin de başınıza gelebilir.

Beyin açısından bakıldığında bile Uranüs’ün dendritlerle (sinir hücresine giden ince lif) karşılıklı ilişkisi vardır. Dendritler beynin evriminden sorumludurlar. Merkür gibi, beynin içindeki tüm bağlantıları ile tüm nevron birleşme yerleri arasında karşılıklı bağlantı kurar. Merkür’le Uranüs arasında bağlantı olması 5 wattlık bir apmülden 10.000 watt çıkması gibidir. Kendisini patlatmaya çalışır. Beyinde çok şiddetli bir tahrik yaratabilir. Bu imzayı gördüğünüzde aklınıza gelmesi gerekenbu yaşamda hızla evrimleşmeyi planlayan; tüm yeni tür dendritleri yaratan, tüm yeni kavrayışları oluşturan bir beyine sahip olmayı isteyen bir ruhla karşı karşıya olduğunuzdur. Ne zaman daha önce varolmayan ve aniden size “a-ha” dedirten yeni bir fikir, kavrayış ya da düşünce oluşursa bilin ki beyninizde bir dendrit yapılmıştır. Kendi içinizde Uranüs’ü deneyimlemektesinizdir. Tabii bu sırada Merkür paldır küldür içeri girer ve o anda olan şeyi anlatmak için doğru sözcük ve mantık dizisini bulmaya uğraşır. Hayalkırıklığının oluşabileceği an işte bu andır. Bunlar genelde başkalarınınkilere benzemeyen orijinal düşünceleri olan kişilerdir. Ama bu fikirler içinde bulundukları zamandan çok uzakta olabilirler -Uranüs-, ve bu düşünceleri dinlemeye çalışan insanlarla bir kriz yaşanabilir -injoncunt-. Unutmayın ki Merkür duymanın anatomisiyle bağlantılıdır ve Uranüs duymamızı sağlayan sinirlere aşırı yükleme yapabilir: radyo sinyalinde parazit.

Bilin bakalım: 3. evde Başak’ta gerigiden Uranüs’e sahip kim var? Doğru: Einstein. Söylediği sözleri hatırlarsınız: “Bir dahi orta karar beyinlerle karşılaşınca, şiddetli bir karşı çıkış bekleyin.” Bu karşılaşmanın özü dirençtir, çünkü mevcut statükocu düşünce tipine meydan okunmuştur.

Topluluktan yorum: Immanuel Velikovsky’nin Uranüs’ü ile Merkür’ü kavuşum yapıyordu ve yazdığı kitap zamanının çok ötesindeydi ve bilim toplumu tarafından dışlanmıştı.

Çok doğru. Bu örneği daha da ileri taşırsak, 1950’lerde eğer teorileri doğruysa Venüs’te özel bir çeşit iklim bulunacağı yönünde iddiaları vardı. Bu Venüs’e bir uzay gemisi gönderilmesinden önceydi. O zamanların etkin bilim topluluğu bu atmosfer fikrine tümüyle karşıydı. Tabii açıkça eleştirildi, üniversiteden dışlandı .. vs., durum 20 yıl devam etti. Sonra Venüs’e bir gemi gönderdiler ve bilin bakalım kim haklı çıktı? Şimdi fikirlerine saygı duyuluyor. Onun fikirleri bulunduğu zamanın çok ötesindeydi.

Üzerinde duracağımız son konu Merkür’ün transitleri. Ayrıca, üçüncü evin başlangıç çizgisinde de bir burç olacak, o burç da bir gezegen tarafından yönetilecek, ve o da  gerçekliğin olgusal yapısını organize etmeye yarayan bu zihinsel faaliyetle doğrudan ilintili. 6. evde de rasyonel aklın analitik fonksiyonu ile ilişkili bir burç ve bir planetsel yönetici olacak. 9. evde de bir burç ve onun yönetici gezegeni, ve tabii 12. evde de genel anlamda bilincin sol beyin/sağ beyin fonksiyonuna (her bireyin kendi varoluşunun doğasını anlamasına olanak sağlayan felsefi inanç sistem dinamiğini oluşturan düşünce ve algılara) katkıda bulunan bir burç ve onun yönetici gezegeni olacak. Ve, evet, bukonuyu tam olarakkavramak için Jüpiter, Merkür ve Neptün’ün bulundukları evlerin ve burçların yapılarını da anlamamız şart. Hepsi birden çok fazla görünebilir, ama bu dinamiklerin hepsi bir araya gelerek her hangi birimizin nasıl düşündüğünü, algıladığını, inandığını, öğrendiğini ve iletişim kurduğunu gösterir. Evrimleşen yaşamın bakış açısından aynı zamanda, bireyin evrimsel ihtiyaçlarını yansıtan yeni düşüncelerin ne tür algılardan ortaya çıktığını anlamak için, bu gezegenlerin transitlerinin,her hangi bir dönemde, nerede olduklarına da bakmamız gerekir. Adı geçen gezegenlerin transitleri, özellikle de bugünün konusu olan Merkür’ün transitleri üzerinde durursanız, her hangi bir anda, nerede yeni bilgi aradığınızı ve bu yeni bilginin mevcut entelektüel gereçlerinizi, mevcutgörüşlerinizi, mevcut inançlarınızı, dolaylı veya direkt, nasıl desteklediğini veya onlarla çeliştiğini görürsünüz. 

Örneğin eğer transit Merkür 3. evinizden geçiyorsa bunun basit analizi nasıl olur? Yaşamının o anında kişinin hayatının yapısını anlamak için yeni yollar aradığını söylemek basit bir tanım olmaz mı? Ve içinden geçtiği burcun bu bilginin tipini ve kalitesini belirleyeceğini söylemek? Diyelim ki 3. evinizde Oğlak var, ve erken yaşlarda biyolojik ailenizle bir takım sorunlar yaşadığınızı varsayalım. Şimdi 3. evdeki Oğlak burcundan geçen Merkür’ün kişinin doğal olarak bu deneyimler üzerine odaklandığını -Oğlak- ve sonuçta yeni anlayış yolları aradığını düşünelim. Bu durumda transiti yaşayan kişi için ebeveynleriyle konuşmaya çalışma, ebeveynler ve çocuklarla ilgili yeni çıkan bir kitabı okuma ya da bu amaçla bir seminere katılma zamanının geldiğini düşünmez miyiz?

Topluluktan bir soru: Daha fazla bilgi toplama ve bunu çevreyle iletişimde kullama dürtüsü görüyorum, ama bu bir Jupiter transitine bağlanamaz mı?

Daha geniş bir anlayış Jüpiter’le bağlantılıdır. Bilgi toplama Merkür’dür.

Topluluktan bir soru: Merkür’ün 3. eve veya başka bir yere transitinde anlama arzusu da yaşanır mı?

Tabii. İlk başlangıçta buna değinmiştik. Niye buna karatahta diyorum? Kendimi güvende hissetmek için kendi gerçekliğimi entelektüel açıdan organize etmem, ona isimler vermem gerekiyor. Daha sonra Jüpiter gelecek ve bunları soyut kavramlar ve inanışlarla birleştirecek, böylece ben de isimler verip gruplandırdığım bilginin yapısını anlayabileceğim. Başka bir örnek daha verelim. Merkür 12. evdeki Akrep’ten transit yaparsa ne olur? Ne tahmin ederiz? Ayrıca burada en az bir ay kalacağını varsayalım. Hatta burada geri gitsin.

Topluluk: Entellektüel kaos, ama sonuç olarak dönüşüm. Bu onunla nasıl bir ilişki kurduğunuza bağlı olarak muhteşem bir evrimsel sıçrayış olabilir. İçinize bir yolculuk yaparsanız, bu bir çeşit kalburdan geçirme, uzayda bir yolculuk olabilir, ama transit bittiğinde kişi daha bilgili olarak geri dönebilir.

Evet ama, kişinin mevcut akıl yapısının sınırlarının çözülerek dönüşmesine izin vereceği farzediliyor. Eğer bu çözülmeye izin verilirse bu yeni ilham dolu düşüncelere, esine çevrilebilir. Öte yandan kişi içinde nereden çıktığı belli olmayan hayali düşmanlarla (iblisler) da mücadele edebilir. Bu noktada kendi zihninin tutsağı -12. ev- olduğunu düşünebilir. Nasıl deneyimlendiği ile bağlantılı olarak, kişi bu dönemde, içsel gereksiniminden kaynaklanarak, kendisine mevcut entelektüel yapısıyla yüzleşmesini sağlayan -Akrep- ve gerçekliği çeşitli ‘yüksek bilinçli’ yollarla açıklayabilen -Merkür- insanları çekebilir. Tabii (tipik) Akrep dilinde kişi şöyle der: ‘Neden bunlar oluyor?’

Kaç kişinin doğum haritasında Merkür geri gidiyor? Bazılarınız bilirsiniz, ama bazılarınız bilmez. Merkür’ünüz geri gitmediği halde, kaçınızın haritasında geri giden bir gezegen Merkür’le açı yapıyor? Şimdi hemen hepinizin Merkür’ü geri gider oldu!! Buna dolaylı geri gitme denir. Şimdi varsayalım ki doğum anınızda Merkür’ünüz geri gidiyor, bu geri gitmeyi ok olarak düşünelim; Jüpiter’i gösteren bir ok. Bir başka deyişle, sol beyin fonksiyonları kanalıyla ‘irrasyonel’ yapmaya kalkışıyor. Evrimsel açısından konuşursak, bu sembol entelektüel/felsefi olarak basitleşme istiyor anlamına geliyor. Kişi önceki yaşamlarında ayırım yapmadan rastgele her çeşit bilgiyi ve veriyi öyle bir toplamış ki bellek/zihin karışmış ve boğulmuş. Sonuç olarak kişi bu hayatta sadece evrimsel amaçlarına gerekli olan bilgiyi alıp, geri kalan bilgiler için son derece kesin bir ayrıştırma -geri gitme- yapmalıdır. Bu, herkes için değil ama geri giden Merkür’ü olanlar için çok tipik bir durumdur. Şöyle ki: bir öğrenme deneyimi sırasında eğer o bilgi kişisel amaçları için gerekli değilse, onu almakta çok zorlanırlar. Ayarları bozulur., hattı keserler. 

Topluluktan soru: Bu niye olur?

Niye? Çünkü kişisel amaçları için gerekli ve uygun olan bilgiyi ayıklamaya çalışıyordur.

Topluluktan soru: Kişisel amacına bağlı olarak- bu nereden geliyor.?

Bir dakika önce pek çok vakada örneklerini verdim….

Topluluktan bir kişi: Tekrar duymam lazım, benim Merkür’üm geri gidiyor.

Klasik nokta. Bu kişiler geçmiş yaşamlarında zihinsel kapasitelerine aşırı yük bindiren pek çok bilgiyi ve veriyi ayırım yapmadan sırtlanıp bu hayata gelmişlerdir. Karmaşa, birbiriyle yarışan pek çok perspektif entelektüel kuşkuya neden olmaktadır. Sonuçta bu hayata bu yaşamdaki amaçlarına lazım olanı ayırıp, geri kalanı kesin bir şekilde ayrıştırmak için gelmiştir. Bu nedenledir ki senelerdir, en azından bu tip toplumlarda, Merkür’ü geri gidenler için Merkür’ü geri giden öğretmenlerin ders verdiği okullar açılması gerektiğini savunuyoruz.

Topluluktan yorum: Kulağa doğru geliyor. Nerede bu okul?

Siz bir tane başlatın. Birinin yapması gerek. Adına Gerigiden Merkür okulu deriz.

Topluluktan soru:Böylece insanların ayrımcılığıöğrenmesine yardımcı olacaksınız, söylediğiniz bu mu? 

Hayır. Eğitimde çok fazla kişisel dikkat gerekiyor: çocuğa veya yetişkine ilgilendikleri şeyi onunla ilgilendikleri zamanda aktarmak. Sonra öğretilen her şeyi toptan alırlar. Bu düzeyde resim hafızası gibidir. Ama hatırlamalısınız ki doğal bir İkizler/Başak/Yay/Balık dinamiğiniz var. Kişi dinlediği şeyle gerçekten ilgilenmiyorsa kopar, düzeni bozulur. Balık/Neptün işin içine katılır. Aklı dağılır ve zihni ona daha ilginç gelen hayallere ve fantazilere kayar. Başka sorusu olan var mı? Peki, bu konuşmayı burada sonlandırıyoruz. Dilerim hepiniz size ilginç gelecek bir şeyler duymuşsunuzdur, geldiğiniz için teşekür ederim. Tanrı hepinizi korusun.

Çeviren: Hande Güler

Jeffrey Wolf Green yirmi beş yıldan bu yana Seattle’da profesyonel astrologluk yapmaktadır. Pluto:The Evolutionary Journey of the Soul, Cilt 1-Cilt 2’nin yazarıdır. Ayrıca Evrimsel Astroloji Okulunun kurucusudur.

Close