Per Henrik Gulfoss
Evrende hiçbir şey tesadüfi değildir ve her şeyde -gündüz-gece, aydınlık-karanlık, gündüz-gece, yin-yang gibi- mükemmel bir denge vardır. Bu dengeyi doğduğumuz anda beraber getirdiğimiz varoluş yolculuğumuzun planında yani doğum haritamızda da görebiliriz. Doğum haritamız aynı zamanda kim olduğumuzu ve nereye yönelmeye eğilimli olduğumuzu anlamamıza yardım eden bir araçtır da.. Bu haritadaki parametreleri incelediğmizde “Biz kimiz?” sorusunu Güneş ve Ay açıklarken, Venüs ve Mars kim olduğumuzu nasıl kanıtladığımızı gösterir. Sadece Güneş ve Ay olsaydı, bunu yapamazdık. Güneş ve Ay, oluşumuzu ya da kimliğimizi, Venüs ve Mars davranışımızı açıklar. Mars Güneş’i ifade etmekte bir vasıta gibiyken, Venüs Ay’ı ifadelendirmekte bir araçtır. Güneş ile bağlantısı olmayan Mars, gideceği yönü bilmeden sokaklarda dolanıp duran ve benzinini boşa harcayan bir araba gibidir. Güneş Mars’ın hareket dürtüsünü ve enerjisini harcaması gereken yeri- gitmesi gereken yönü belirler. Aynı şekilde Ay’ın ihtiyaçlarıyla bağlantısı kopuk olan bir Venüs seçici olamaz. İhtiyacı olsun olmasın her şeyi almak ister. Alışveriş, yemek ve karşı cinsten gördüğü herkes…Oysa doyumluluğu için ihtiyaçlarını çok iyi bilip, kendi hissettiği ve gerçekten ihtiyacı olan özel bir şeye yönelmesi gerekir. Bu yüzden bu ihtiyaçlarımızı ve doğal güdülerimizi bilinçli bir şekilde anlamak için Ay’ımızla temas kurmak ve içimizdeki Ay’ı keşfetmek zorundayız.
Ay, aileyi, evi sevmek, duygularla bağlantılı olmak demektir. Kimi astrologlar da Ay’ı gelişimimiz ve güdülerimiz olarak ifadelendirirler…Ama Ay aynı zamanda annelik, besleme, beslenme gibi konularla da ilgilidir. Eğer Ay’la ilgili bir problem yaşanıyorsa muhtemelen beslenmeyle ilgili de bir problem var demektir. İleride de bahsedeceğimiz gibi Ay’la problemi olanlar Anorexia, Blumia, hazım sorunları ,besin alma gibi konularda sıkıntı yaşayabilirler.
Horoskopta Ay’ın bulunduğu ev, bağlantı kurmamız gereken mental ve duygusal alanı gösterir. Ay kendimizi nasıl değerli bulduğumuzu da gösterir. Örneğin Dördüncü Ev’inde Ay’ı olan biri kendi özdeğerini işkolik olmakla, ya da çok çalışmakla, çok başarı elde etmekle bulacağını sanabilir. Çünkü Ay’ıyla doğru bir iletişim oluşturamadığı için özsaygısı çok düşüktür ve ne kadar başarılı olursa, o kadar saygın olacağını sanır. Oysa yapması gereken kendi içine yönelmesi, belki evini sevmesi, eviyle ilgili yaratıcı bir şeyler oluşturması, duygularıyla bir bağ kurmasını sağlayacak şeyler yapmasıdır. Onuncu Ev’deki Ay ise, sizden dış dünyada kendinizi göstermenizi istemesine rağmen siz evde kendi içine kapanıp kalan dışarıda kendini göstermekten ödü kopan ve sürekli evde ve aile içinde yapılacak bir çok iş olduğu bahanelerini ileri süren biri olabilirsiniz.Ay’ınız İkinci Ev’deyse kendi kaynaklarınızı kullanmaya ya da somut bir şeyler yaratmaya ihtiyacınız vardır. Doğru bağlantı kurulduğunda aklımız beslenir, bir şeyi yapabilme yeteneğimiz ya da gücümüz ve bilincimiz gelişir.
Özdeğerimiz konusunda Ay, bulunduğu burç ve element de evle birlikte belirleyicidir, ama aynı zamanda duygularımızı, isteklerimizi gerçekleştirmek anlamında Venüs’ü de -aralarında işbirliği sağlayarak- devreye sokmamız gerekir. Çoğu kez bu enerjiler arasında ılımlı ve ortayı bulur bir tavır oluşturmak oldukça zordur. Venüs hangi evdeyse Ay’ın bize söylediklerini gerçekleştirmemizde ihtiyacımız olan, bizi besleyecek olan şartları gerçekleştirmemize yardım eder. Örneğin Yedinci Ev’deki Venüs bize Ay’ımızın söylediklerini gerçekleştirmemizde yardımcı olacak olan ve bizim bu anlamda seçtiğimiz insanları, oluşturduğumuz, cazip göründüğümüz çevreyi anlatır. Dokuzuncu Ev’deki Venüs hayatın anlamı konusundaki arayışlarımıza yardım eder. Ay ve Güneş gelişmemiz için hangi tür besine ihtiyacımız olduğunu gösterirken, Venüs ve Mars bunları almak- bünyemize katmak için yapacağımız girişimin stilini belirler. Toprak işaret ediliyorsa, toprakla bağlantı kurmamız, gelişimimiz için fiziksel dünyayla kontak kurmamız gerekirken, su gösteriliyorsa -ki su duygulardır, iç dünyadır,- o halde iç dünyamızı geliştirecek besinlere, sezgilere, ilhama ihtiyacımız vardır.
Hayatı bir süreç ya da bir yol gibi kabul edersek, bu süreçte Ay’a ihtiyacımız var, bizim için gerekli, sadece Güneş olsa değişemezdik, çünkü Güneş durağandır -gözümüze hep aynı formda yani yuvarlak görünür. Oysa Ay değişir, bir gün hilal biçiminde gördüğümüz formunu başka bir gün dolunay şeklinde görebiliriz. Kendine has bu döngüleriyle Ay bize hayatta aynı zamanda değişimin de varolduğu bilgisini sunar. Sırf Güneş’ini kullanan bir insan değişimde ne kadar zorlanırsa- yani aynı formda kalmaya nasıl ısrar ederse, Ay’ına takılıp kalan bir insan da, devamlı değişim halinde olup bir form oluşturamaz ve onu koruyamaz hale gelebilir . Çünkü sürekli bir değişim halindedir ve gerçek bir kimlik merkezine, ya da bilincine sahip değildir. Gerçekten gelişim göstermek isteyen bir insan Güneş’i ve Ay’ı entegre etmek zorundadır. Yani bir form ve kimlik oluşturmak, bu formu ve kimliği değişime açarak (bilinciyle bilemediği bilinçaltında varolan daha bir çok güdüsüne) daha farklı seviyelerde tekrar tekrar düzenlenmesine imkan vermek.
Ay’ı kullanmıyorsak empati sahibi değilizdir.. Bu durumda insan başkalarının yerine kendini koyamaz, onların ne düşündüğü hakkında bir fikri yoktur. Başkalarına kapalı olduğundan ve karşılıklı uyum olmadığından, yalnız kalır. (Ay’ın hiç açı yapmadığı durumlarda da aynı şey söz konusu olabilir. Denge sorunu vardır, insan Ay’ı ile bağlantı kurmak için çok daha fazla yorulabilir, ama diğer alanlarda büyüme ve gelişme sağlanabilirse, bu dengesizlikte bile bir denge sağlanabilir, ama çok zor bir şeydir bu…)
Herkes bir dünya görüşüne sahiptir. Eğer sadece Güneş’in getirdiği bakış açısını kullanıyorsak bu, fanatizmi veya köktenciliği yansıtabilir. Güneş kişiliği için ya siyah vardır ya da beyaz , ya melek vardır ya da şeytan, ya ışık vardır ya da karanlık. Eğer Ay’ın getirdiği bakış açısını işin içine katarsak durum değişir. Çünkü bu halde, zıtlıklar biribirini takiben var olabilirler. Zaman değişir, mevcut durumlar değişir, fikirler değişir, ruh halleri değişir. Bu perspektiften baktığımızda ortaya çıkan her durum kendi sebeplerini barındıran gerçekler haline dönüşerek anlaşılabilir hale gelirler (örneğin savaşları, teröristleri, Bush’u, Ladin’i anlayabilir, bu kişileri belirli davranışlara sürükleyen nedenleri kavrayabiliriz). Aynı zamanda bu daha kişisel olarak karşımızdakileri anlamayı, empati kazanmayı da sağlar. Burada Ay’ın entegrasyonu son derece önemlidir. Toplumların çoğunda Ay’la, Ay’ın yanlış kullanımıyla ilgili hemen farkedilebilen kanıtlar göze çarpar. Yeme bozuklukları, duygusal problemler, uzlaşma zorlukları ve kendi başına gelmeden hiç bir şeyi anlayamama…
Kim kıskançlığın iyi bir şey olduğunu düşünür ya da kaç insan kıskanç olmak ister?..Bir şeyi düşünce bazında anlamakla onu uygulayabilmek aynı şey değildir.Bunu hayata geçirmek ve duygusal olarak üstesinden gelmek zordur. Öğrenmek ve kavramak gerekir.
Özellikle bu adaptasyon zorluğu bir erkeğin dünyasıda açıkça görülebilir. Erkeklerin Ay’ları (kadınsı yönle-incinebilirlilikleri, ihtiyaçları, duyguları) ile doğrudan ilişki kurma problemleri vardır. Güçlü olduklarını düşünürler, ağlamazlar, ağlamak zayıflıktır onlara göre.. Ay’larını bloke etmişlerdir, değişmekte zorlanırlar. Örneğin Norveç’te son 20 yıldır boşanmalar çok artmıştır, çünkü kadınlar değişmeye başladılar ve Güneşlerinide devreye sokarak yeni bir kimlik geliştirdiler ama erkekler Ay’larıyla doğru bir ilişki kurup tamamlanmadıkları için değişmek istemediler.Bütün değişiklikler risk taşır, çünkü her değişiklik yeni bir başlangıçtır.
Ay’la doğru ilişki kuramamak bir yandan duygusal problemlerin kaynağını oluştururken, diğer yandan anorexia, blumia gibi beslenme bozukluğuna dayalı hastalıkları davet edebilir veya bunların kaynağını oluşturan psikolojik ve duygusal motivasyonu içinde bulunduğunuz her duruma yansıtabilirsiniz. Blumia gibi bir beslenme bozukluğu da, duygusal boyutta görülen aşırı duygusal besin alma durumudur. Ya ihtiyaçlarınızı tümüyle redderek, beslenmek istemeyebilirsiniz (anorexia) ya da bunları aşırı derecede doyurup hazmedemeden veya yararlanamadan dışarı püskürtebilirsiniz… Oysa alınan besinin veya alınan duygusal enerjinin hayata geçirilmesi, dış dünyada kullanılması gerekir. Bazı insanlar-özellikle spiritüel arayış içinde olanlar- çok fazla duygusal enerji toplarlar, içlerinde biriktirirler ama bunu bir türlü dışarı atamazlar ve sonunda şifa aramak zorunda kalırlar (tıpkı fiziksel anlamda hazım sürecinde olduğu gibi). Bu blumia hastalığının doğasının başka bir platformda tekrarlanmasından başka bir şey değildir. Ay’ı benimsemek ve bunu duygusal düzeyde gerçekleştirerek olabildiğince hayata geçirmek gerekir.
Bizim için önemli olan, bizi harekete geçiren enerjileri doğru anlamamızdır. Örneğin Ay-Pluto bağlantılarının ille de felakete yol açması gerekmez. Bu bizim o enerjilerin gerektirdiklerini değil de yanlış besinleri aldığımızı, artık farklı bir beslenmeyi denememiz gereğini vurgulayabilir. Her horoskop olasılıklarla doludur. Anlamamız gereken , enerjiler arasında denge oluşturmayı ve armoni yaratmayı öğrenmektir; dersimiz budur…
Derleyen: Oya Vulaş
Eylül 2002’deki seminerden