Özgüven; bireyin kendisine karşı pozitif düşüncelerinin olması, kendinden hoşnut olması, doğru ve yanlışları ile kendini tanıması, olayları kontrol edebilme inancının olması ve kendini olduğu gibi kabullenmesi gibi durumları ele alan bir kavramdır. Kişinin kendisine yönelik olumlu duygular beslemesi sonucu kendisini zinde hissetmesi, kendisiyle barışık olmasından dolayı hayatla uyumlu olma halidir. Özgüven, bir bireyin kendi yeteneklerine, kapasitesine ve yargılarına olan güveni veya günlük zorluklar ve taleplerle başarılı bir şekilde yüzleşebileceğine dair inancını arttırır ve daha fazla çaba göstermeye özendirir. Yeteneklerimiz hakkında daha iyi hissettiğimizde, harekete geçmek ve hedeflerimize ulaşmak için motive olur, başarılarımızla gurur duyar ve onlardan keyif alırız. Özgüvenimiz olmadığında işleri yapabilme yeteneğimizden emin olamayız. Gerekli beceriye ve deneyime sahip olduğumuzu bildiğimiz halde daha önce hiç yapmadığımız bir işle karşılaştığımızda endişeleniriz. Birçok durumda, özellikle karar vermemiz, inisiyatif kullanmamız veya yeni insanları işin içine katmamız gereken durumlarda rahatsız ve huzursuz oluruz. Buna karşın, aşırı bir güven duygusu içinde davrandığımızda; sınırlarımız olduğunu kabul etmek istemeyiz, kendimiz hakkında gerçekçi olmayan düşüncelere kapılırız. En iyisini bildiğimizi düşünür, önerileri göz ardı eder ve yardım istemekte zorlanırız. Yapabileceğimizden daha fazlasını vadeder, kendimizi ve başkalarını zor durumlara sokabiliriz. Yaşama özgüvenli bir şekilde yaklaşmak ve bunu sürdürmek önemlidir. Ancak, aşırı bir güven duygusu ile hareket ederek kendimizi ve diğer insanları tedirgin edebileceğimizi farkında olmalıyız.
Özgüveni, iç güven ve dış güven olmak üzere iki başlık altında inceleyebiliriz. İç güven; kendini tanıma, kendini sevme, kendine açık hedefler koyma ve pozitif düşünebilmeyi içeren bir terimdir. Bireyin sağlıklı bir benlik duygusu geliştirebilmesi için kendini tanıması gerekir. Hangi alanlarda iyi olduğunu veya zorlandığını, hangi alanlarda daha çok gayret sarf etmesi gerektiğini bilmelidir. Kendini tanıyan, olduğu gibi kabullenip sevmeyi öğrenen birey, kendisine karşı pozitif düşünceler ve olayları kontrol edebilme inancı geliştirebilir. Güçlü ve güçsüz yanlarını bilen kişi, kendine uygun açık hedefler koyabilecek ve kendini dair olan sağlıklı inancını besleyebilecektir. Pozitif düşünmek ise, çaba sarf etmeden her şeyin iyi olacağına dair inanç geliştirmek demek değildir. Esnek, çözüme yönelik, gerçekçi ve uzlaşmacı niteliğe sahip düşüncelerle kendini motive edebilmektir. Bireyin iç huzurunu sağlayabilmesi adına çok önemli bir unsurdur. Düşüncelerimiz güçlü bir enerji kaynağıdır ve somut yaşantılar büyük ölçüde düşüncelerimizden oluşur. Yorumlama, yargılama, değerlendirme yeteneği olmayan bilinçdışımız olumlu ya da olumsuz, aldığı her düşünceyi gerçekleştirmek için çabalar. Bundan dolayı düşündüğümüzü yaşar, düşündüğümüzü oluruz. Yetenekli, güçlü, şanslı olduğunuzu düşünüyorsanız başarılı olmanız kolaylaşır. Tersi durumunda, küçük bir pürüz büyük engellere sebep olacak, aksilikler hep sizi bulacaktır. Bu yüzden, pozitif düşünmeyi doğru şekilde kavramamız oldukça önemlidir**. Dış güven** ise; kişinin dış dünyaya karşı kendisinden memnun olduğunu gösteren eylemleridir. Kendini iyi ifade edebilme, duygularını denetleyebilme, kendini sağlıklı bir şekilde ortaya koyabilme ve duygularını kontrol edebilmektir. Dış güven geliştirebilmek için bireyin kendini tanımak zorunda olması kaçınılmazdır. Duygularını ifade edebilmek ve kontrol sağlamak için önce onları farkında olmak gerekir. Ancak bundan sonra birey, kendini sağlıklı bir şekilde ortaya koyabilecektir. Eğer iç ve dış özgüveni dengeleyemezsek sağlıksız bir iletişim kurmaya başlarız ki bu da bizim ilişkilerimizi olumsuz yönde etkiler. Bağımsız bireyler olmamız konusunda sıkıntılar yaşar, içinde yaşadığımız toplumla çatışma yaşamaya başlarız. Dengeli bir özgüvenle, elimizden gelenin en iyisi için çaba göstereceğimizi ve kabul edilebilir bir sonuç ortaya koyacağımızı bilerek işleri ele alırız. Bir işi yapamadığımızda mazeret üretmek yerine yeniden denemeye başlarız.
Bireyin özgüveni, benlik kavramı ile ilişkilidir. Benlik kavramı, psikolojide hümanistik yaklaşımın kurucularından ve psikoterapi alanında yaptığı araştırmalarla tanınan Carl Rogers tarafından geliştirilmiştir (1951- 1959). Rogers, benliğin, ideal benlik ve gerçek benlik olmak üzere iki ayrı yapısının olduğunu söylemiş, ideal benlik ile gerçek benlik birbiri ile uyumlu ise bireyin sağlıklı ve uyumlu olduğunu, ancak aralarında farklılık var ise bireyin anksiyete, depresyon ve özgüven eksikliği yaşayacağını belirtmiştir. Daha sonra 1980’lerde Tory Higgins, Rogers’ın benlik hakkında söylediklerini, *benlik farklılıkları teorisi *adı altında geliştirmiştir. Higgins’in teorisinde, Rogers’ın teorisinden farklı olarak, üç farklı benlik temsili vardır. Bunlar gerçek benlik, ideal benlik ve zorunlu benliktir. Higgins’e göre gerçek benlik, bireyin gerçekte sahip olduğuna inandığı özelliklerdir. İdeal benlik, kişinin ideal olarak sahip olmayı istediği özellikleri temsil ederken (ör. umut ve istekler), zorunlu benlik bireyin sahip olmasının zorunlu ya da gerekli olduğuna inandığı özellikleri temsil etmektedir (ör. görev ve sorumluluklar). Benlik kavramını, bireyin kendisine bakış açısı ve kendisini zihninde temsil ediş biçimi şeklinde tanımlamak mümkündür. Ayrıca, benlik kavramı bireyin kendisi ile ilgili düşüncelerinin, kendine yüklediği sorumluluklarının, geçmiş deneyimlerinin, gelecekle ilgili hedeflerinin ve sosyal rollerinin onun zihninde temsil ediliş şeklidir. Bireyin çevresi ile olan ilişkileri, iletişimi ve yaşantılarının algılanış biçimlerine göre oluşan ve değişim gösteren bir süreçtir. Bireyin çevresindeki insanlar tarafından olumlu olarak değerlendirilme ve kabul edilme gereksinimin karşılanması bireyin kendisini algılama biçimini önemli ölçüde etkiler. Bu konuda memnun eden veya hayal kırıklığına uğratan deneyimler, bireyin kendine değer verme duygusunu oluşturur. Bu duygu zamanla öğrenilerek gelişir. Bireyin özsaygı ve buna bağlı olarak özgüveni bir kez oluştuktan sonra tüm davranışlarını etkisi altına alır ve birey zamanla diğer insanların değerlendirilmelerinden etkilenmeden varlığını sürdürür.
Kişinin kendisine yönelik geliştirdiği inançların temeli, yaşamın ilk yıllarında sevdiği insanlar ve çevresinden aldığı geri bildirimler ile birlikte atılır. Özellikle ebeveynlerin çocuklarına karşı sergiledikleri tutum, benlik algısı gelişiminde önemli rol oynar. Çevresi ve sevdikleri tarafından değer gören, ihtiyacı olduğunda ilgi gören, düşüncelerine değer verilen, güven duyulan, sorumluluk verilen, güzel yaptığı işler için ödüllendirilen, hata yaptığında kabul edilen bir çocuk kendisine ve çevresine karşı güven duymayı öğrenir. Eleştirilen, aşırı korunan, sorumluluklarının üstlenilen, kıyaslama ve mükemmeliyetçi bir yaklaşıma maruz kalan çocuklar da çevreye ve kendilerine karşı güvensizlik geliştirecekler, okul ve toplum içerisinde belli sorunlar yaşayacaklardır.
Çocukların yalnızca olumlu özelliklerine odaklanılması, kendilerini özel olarak görmeleri, küçük başarıları için bile çok alkışlanmaları da sağlıksız bir benlik algısı oluşmasına neden olur. Bu tür gerçekçi olmayan yaklaşımlar, çocukları güvensizlikten korumak yerine, düşük motivasyona ve hedefe yönelik davranışta azalmaya yol açar. Bireyin kendini güvende hissedebilmesi için, hayatın gerçekliklerinin bilincinde olması ve sorumluluklarını yerine getirmesi gerekir. Bu yüzden sorumluluk duygusunun oluşumunda çocuğa verilen otonomi (kendi kendini yönetme) fırsatları, çocuğu davranışlarının sonuçlarıyla baş başa bırakma yolunu seçme büyük önem taşır. Bunun için öncelikle çocuğa küçük yaştan başlayarak yaşına ve yeteneğine uygun görevler vererek güven duygusunun pekiştirilmesi sağlanmalıdır. Sorumluluk verilirken çocuğun birtakım kurallara uyması ve ilk temel alışkanlıkları kazanması gerekir. Ancak bu şekilde birey sorumluluklarını içselleştirerek üzerine düşen görevleri yerine getirmeye çalışır.
Çocukluk döneminde bireyin kazanılmış ya da kazanılmamış özgüven duygusu ergenlik dönemi ile beraber kendisini göstermeye başlar. Çocuk ergenlik dönemiyle, kendisini fiziksel görünümü, performansı ve kurduğu sosyal ilişkiler açısından değerlendirir. Eğer çocuk, sağlıklı bir özgüven duygusu kazanmışsa, bu dönemi daha rahat geçirebilecek ve kendi özelliklerinin farkına varabilecektir. Aksi durumda, çocuk içinde bulunduğu toplulukta kendine uygun bir rol üstlenemeyecek, beklentileri karşılayamayacak ve sosyal kaygı yaşamaya başlayacaktır. Bu kaygıyla beraber, otorite figürlerine karşı kendisini daha güvende hissetmek için onlarla savaşma, kendisini riske atmadan içine kapanmayı yeğleme ya da zorluklarla baş etmek adına çeşitli bağımlılıklar geliştirmek gibi olumsuz davranışlar göstermeye başlayacaktır.
Özgüven duygusu, çocuğa bireysel ve toplumsal hayatında sağlıklı ilişkiler kurması adına yol göstericidir. Fakat burada sadece çocuğa odaklanmak doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Ebeveynlerin özgüveni olan bir çocuğa sahip olabilmesi için, önce kendilerine, sonra birbirlerine, ardından da çocuklarına güvenmeleri gerekir. Kendi sorunlarını ele alış biçimleri, kaygılarıyla baş etme şekilleri ve farklılıklara yaklaşımları da çocuğun benlik gelişiminde mühim bir rol oynar. Eşlerin kendi arasında kurduğu iletişim de en az çocukla kurdukları iletişim kadar önemlidir. Bu yüzden yetişkin bireylerin de kendisine dönmesi, kendini tanıması, ihtiyaçlarını fark etmesi, güçlü ve güçsüz yanlarını keşfederek kendisine uygun, açık ve gerçekçi hedefler koyarak özsaygısını geliştirmesi çok önemlidir. Ancak bu şekilde üreten, gelişen ve huzurlu bir toplumda yaşayabilmeyi başarabiliriz.
Mutlu bireyler olabilmemiz için, içimizde kendimizi huzurlu ve güvenli hissediyor olmamız gerekir. Güvenli insanlar sağlıklı ve geliştirici ilişkiler kuracak, enerjilerini doğru yöne aktaracak, motivasyonlarını, potansiyellerini ortaya koyacakları şekilde kullanacaklardır. Burada asıl hedef mükemmele ulaşmak olmamalıdır. Bunun yerine, pozitif düşünerek gelişim gösterebileceğine inanmak, kişisel değerlendirmeler yapmak, kendine şefkatli olmak ve ihtiyaç duyulmayan şeyler içinde kaybolmadan kendine gerçekçi hedefler koyabilmek, güvenli bir şekilde hayatlarımıza devam etmemizde bizlere yardımcı olacaktır.
Hazırlayan. Elçin Demiroğlu
Kaynakça:
D. Gurcan, “Benlik Farklılıklarına Rogers’ın Danışan Odaklı Terapisi ile Yaklaşım: Vaka Çalışması ” AYNA Klinik Psikoloji Dergisi. 2015, pp. 13-26
K.F. Erçal, “Ergenlerin Sosyal Anksiyete Düzeyleri ile Özgüven Algıları Arasındaki İlişkinin İncelenmesi” Haliç Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Klinik Yüksek Lisans Programı Tezi
B. Aydın “Benlik Kavramı ve Ben Şemaları”, M.Ü.* Atatürk Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Dergisi. 1996, pp : 41 -47*
Dr.Y. Kuzgun Meyvacıoğlu, “Benlik ve İdeal Benlik Kavramının Tercih Edilen Meslek Kavramı ile İlişkisi”
A. Durmus (2006), “Cocukta Ozguven Gelisimi ve Karakter Egitimi”, Türkiye: Nesil Yayınları
K. Fadime Parcal (2018), “Ergenlerin Sosyal Anksiyete Düzeyleri Ile Özgüven Algilari Arasındaki Ilişkinin Incelenmesi “Haliç Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Psikoloji Ana Bilim Dalı, İstanbul
C.A. Ackerman, Positive Psychology, https://positivepsychology.com/self-confidence/
E.F. Uluhan, Antalya Psikiyatri ve Psikoterapi Danışmanlık Merkezi, http://www.antalyapsikiyatri.com/psikote…/pozitif-dusunmek