Dena DeCastro
Astrologlar için genellikle en zor olan şey, yaklaşan Plutonik zamanı danışanlara hem olumlu bir dille hem de doğru bir şekilde anlatmaktır. Birçoğumuz danışanlarımıza “Hiçbir şeyin kontrolünüz altında olmadığı gerçeğiyle yüzleşmek üzeresiniz” veya “Şu anda ölüm ve ölüm konularına odaklanıyorsunuz” demek istemeyiz. Öte yandan danışanlarımıza Pluto’nun güçlü büyüsü tarafından hayatlarına nazikçe dokunulacağı ve her şeyin acısız bir şekilde “dönüştürüleceği” gibi bir izlenim vermek de istemeyiz. Bence “dönüşüm” kelimesi gereğinden fazla kullanılıyor, bu yüzden Liz Greene’nin bu kelimeyi bir astroloğun usturuplu ifadesi olarak nitelendirdiğini gördüğüm zaman gülümsedim.
“…Dönüşüm, gizemi ve derin psişik amacı çağrıştıran ve bir Pluto transiti
veya progresyonuyla karşılaşması yakın bir danışanı en çok cesaretlendiren
kelimedir. Ama maalesef, eğer bir gezegenin anlamı karışıksa veya anlaşılması güçse ya da haritadaki muhtemel deneyim danışan için krizin ve acının habercisiyse, baş vurmayı sevdiğimiz türden bir kelimedir..”1
Ancak ben de suçluyum bu üstü kapalı kullanım konusunda. Gerçi birçok büyük modern astrolog sayesinde bir Pluto transitinin haberlerini iletmek bakımından daha iyi bir dil ve yaklaşım edindim ama, tüm zarafetlerine ve zekalarına rağmen, Pluto’nun güneşlerine kare veya aylarına karşıt açı yaptığı danışanlarla karşılaştığımda bu benim gözümü hala korkutuyor.
Kişisel deneyimlerime ve gözlemlerime göre, kriz ve ıstırap, çoğu zaman kaçınılmaz olarak bir Pluto transitine eşlik eder. Bu yazıda danışanın Pluto transitini uygun bir şekilde cevaplamasına yardımcı olmak için eski simya ve astroloji dillerinin nasıl birlikte çalışabileceğini göstereceğim. Simya sürecinin benzetmeleri ve kavramları, astrologların Pluto transitini -sonuçta insanın kendini gerçekleştirmesi süreci demek olan- spiritüel simyanın sembolik “altınını” kazıp çıkarma fırsatı olarak yeniden ve farklı bir bakış açısıyla anlamalarına yardımcı olabilir.
Otuzlu yaşlarımın ortalarına doğru transit Pluto -natal Pluto karesi yaşarken, bir tür “Plutonik yahni gibi” adeta kaynıyordum ve Pluto’nun sembolleri her yanımdan fokurduyordu. Bu transit, -sevgiyle adlandırmaya başladığım adıyla “P-karesi”-, o zamanlar hayatımın en acı dönemlerinden birini başlatmıştı. Pluto evlilik ve ortaklık alanı olan yedinci evimden geçerken, birincil ve en yakın ilişkilerim elimden alındı. Aslında daha da kötüsü olabilirdi, ancak Boğa’da Ay’ı ve Yengeç’te ikinci ev Güneş’i olan benim için annemin ölümü, ardından boşanma, sonra evimi kaybetme zaten en büyük korkularımın zirvesiydi. Rahat evimden karanlık, tek odalı bir stüdyo daireye taşınıp, yetmezmiş gibi bir de sürpriz oda arkadaşlarım, yani bir fare ailesi olduğunu fark ettiğimde kabusum tamamlandı. Boşandıktan sonraki ilk aylarda (farelerle mücadelenin ardından) orada kendimi çok yalnız hissettim. Dairenin mezara benzemesi de cabasıydı. O zamanlar bir astrologdum, dolayısıyla kendi Pluto karemin ortasında olduğumun tamamen farkındaydım. Birkaç yıl, gelecekte olacakların gelişini izledim. Bu bilgi bana yardımcı oldu mu? Bence oldu. Kesinlikle yardımcı olan şey, tüm transitler gibi sınırlı süreli olacağını – “bunun da geçeceğini” – ve yeni bir yaşam vaadi taşıdığını bilmekti. Ama astroloji müttefikim olmasına rağmen, hala yoğun ıstırabımı anlamanın bir yolunu arıyordum.
Bu dönemde C. G Jung’un astroloji, derinlik psikolojisi ve simya arasındaki bağlantıları keşfettiğim çalışmaları üzerine yüksek lisans dersi alırken, karanlık iç yolculuğumda beklenmedik bir yardım buldum. Simya sembollerinden oluşan bir kitapta bir hastanın rüyasından birebir aynı bir görüntüyü bulduğu zaman Jung’un simyadan büyülendiğini2 öğrenince şaşırmıştım. Bu deneyim Jung’u, hastalarının rüyalarından elde edilen gözleme dayalı (ampirik) kanıtlar aracılığıyla rüyalar ve simya arasında bir bağlantı olduğuna dair çalışmaya yöneltti ve işte o zaman, simya sembolizminin zenginliğini fark etti. Yapıtlarının çoğunu çeviren Jung psikoloğu Marie-Louse von Franz’a göre: “Bu içgörü onun opus alchymicum’u (yani simya çalışmasını), egonun bilinçsiz arka planıyla tamamen bütünleşmesine benzer bir hedefe sahip zihinsel bir dönüşüm süreci olarak değerlendirmesine yol açtı.3 Bu nedenle Jung, simyanın ilkelerini bireyleşme teorisiyle4 ilişkilendirmeye başladı ve bunu psikolojik ve ruhsal bütünleşme için bir metafor olarak gördü. Ruhun, bilinçdışı içerikleri bilinçli zihne katmak için rüya sembollerini kullanması gibi, simya sürecinin de dönüşüm amacıyla sembolleri kullandığını ve kendimizi daha derinlemesine tanımamıza izin verdiğini fark etti.5
Psikoloji ve simya arasındaki bağlantıyı kurmam bile ilk başta benim için bir ilerlemeydi. Doğrusu, Jung’un birçok meslektaşı ve öğrencisi – belki de ona erişmenin ve anlamanın zor oluşu yüzünden- simyaya olan ilgisini anlamamıştı. Herhangi bir okült sanatta olduğu gibi simyada da öğretilerinin üstü kapalı olması amaçlanmıştır; okült kelimesinin asıl anlamı “gizli” dir.
Simyanın en basit tanımlarından birini yapan ünlü Rönesans simyacısı, astrolog ve Hermetik filozof Paracelsus’a göre “Simya, henüz tamamlanmamış bir şeyi sonuna kadar taşımak demektir.”6 İlk simyacıların nihai hedefi, kurşunu altına dönüştürmekti, böylece kusurlu bir metal mükemmele dönüştürülürdü. Bir şeyi en mükemmel biçimine “sonuna kadar” taşıma işi, aynı zamanda “Büyük İş” veya “Opus” olarak da biliniyordu ve sonuç, gerçekten veya sembolik olarak “altın”dı. Yani görünüşe göre antik simya uygulaması metaller, kimyasallar ve elementlerle çalışmayı içeren bir fizik bilimiydi ama, Jung’un da ileri sürdüğü gibi bu öğretiler aslında kimya deneylerinden daha fazlasıydı ve insanı unio mystica veya Tanrı’yla mistik birliğe ulaştırmak için bir sıkıntılar sürecinden geçirmeye yönelikti.7 Jung’un zihninde “Büyük İş”in nihai sonucu şuydu: bireyleşmiş Benlik olarak benliğin yeniden doğuşu. Benlik, Jung’un sadece egoyu değil aynı zamanda psişik merkezi, rüya görüntülerinin kaynağını ve bizi psikolojik büyüme ve olgunlaşma yolunda ileriye götüren her şeyi de kapsayan, ruhun bütünlüğü olarak gördüğü şeydir.
Astroloji ve Simyanın Bütünleştirilmesi
Simya da astroloji gibi doğal dünyayı ruhsal aydınlanma ilkelerine bağlar ve her ikisi de yüzyıllar boyunca paralel yollar izlemiştir. Astrolojinin gezegenlerin fiziksel hareketinin gözlemlenmesiyle ortaya çıkması gibi, simya da elementlerin ve kimyasal bileşiklerin kombinasyonlarının fiziksel çalışması olarak başladı. Ancak her iki bilim de geliştikçe, derin psikolojik dönüşüm için gerekli olan bir farkındalığa, (yani kişinin kendi bilinçdışı malzemesinin farkına varmaya) giden yolu işaret edebilecek güçlü sembolik anlam taşıyıcıları haline geldiler. Kendi ıstırabımın daha derin anlamını araştırırken bu kavramları öğrenen bir astrolog olarak, modern astrologların simya dilini danışanlarıyla yaptıkları işlere nasıl dahil edebileceklerini düşünmeye başladım. Görünüşe göre ruhun bu iki bilimi, el ele vererek bize en zor astrolojik mevsimlere yeni bir açıdan bakma imkanı sağlayabilir.
Simya ilkelerini astrolojik pratiğe katma fikri yeni değildir. Liz Greene’in büyüleyici konferansı “Alchemical Symbolism in the Horoscope (Doğum Haritasında Simyasal Sembolizm)“de belirttiği gibi: “Simyanın perspektifi, horoskopu sabit karakter özelliklerinin bir listesi olmak yerine bir sürecin haritasına dönüştürür.”8 Greene’nin bu konuşmadaki tezi şudur: Simya sürecinin aşamaları hakkında bilgi sahibi olmak, astrologlara, -kendi “Büyük Çalışmalarında” ilerlemek için doğum haritasını kullanmak isteyen- danışanlarına rehberlik edecek başka bir araç seti sağlayabilir. Greene, doğum haritasının şifresini çözmek için simya sembollerinin ve süreçlerinin kullanımını uygulamaya devam ediyor ve simya çalışmasının her aşamasını transitlerle ve progresyonlarla ilişkilendiriyor.9 Ama benim buradaki niyetim, simyasal evrelerden sadece birine, yani kararma/nigredo’ya ve astrolojik olayların en güçlüsü olan Pluto transitiyle benzerliklerine odaklanmaktır. Bu, kişisel deneyimimin olduğu ve danışanlarla çalışmalarım hakkında doğrudan konuşabildiğim bir aşamadır.
“P-Karem” sırasında, Jung’un simya üzerine yazıları benim “Plutonyen yahnime” karıştı. Simyanın ilk aşaması olan nigredo ya da “kararma” ile ilgili açıklamaları, içinde yürümekte olduğum fırtınalı geçidi anlatıyor gibiydi. Jung şöyle yazar: “Gölgeyle yüzleşme ilk başta bir durgunluk, ahlaki kararları engelleyen ve inançları etkisiz ve hatta imkansız kılan bir duraklama yaratır. Her şey şüpheli hale gelir, bu yüzden simyacılar bu aşamaya nigredo, kaos, melankoli derler.”10 Aniden bu “karanlık” zamanın daha büyük bir psikolojik sürecin parçası olabileceği, “Büyük Çalışmaya” başlamamın zorunlu ilk adımı olabileceği ihtimalini fark ettim. Ama ışığa doğru ilerleme sürecindeki ilk adım, karanlığa dalmaktır. Jung’un inandığı gibi, önce gölgeyle yüzleşmeden “Bireyleşmeye” ulaşamayız.
Şimdi, nigredo aşaması için bir çerçeve edinmek üzere, simya sürecinin her biri bir renk ve bir dizi eylemle karakterize edilen dört aşamasına bir bakalım:
Tablo: Simya Süreci
Nigredo | Kararma-siyahlaşma | Çürüme, bozulma, ayrışma |
Albedo | Beyazlaşma, arıtma | Kirliliğin yanarak arıtılması |
Citrinitas | Sararma | Ruhsallaşma, aydınlanma |
Rubedo | Kırmızılaşma | İnsanın Tanrı’yla birleşmesi |
Aslında farklı yazarlara ve kaynaklara göre simya aşamalarının – bazıları yedi aşamalı, bazıları da on iki aşamalı- birçok versiyonu vardır; bu dört aşamaysa Jung’un kendi sisteminde değindiği şeydir. Psychology and Alchemy‘de yazdığı gibi: “Sürecin tam olarak seyri ve aşamalarının sırası konusunda hemen hemen aynı görüşe sahip iki yazar bulmak zor olsa da, çoğunluk söz konusu ana noktalar üzerinde hemfikirdir… Dört aşama birbirinden ayrılmıştır, orijinal renklerle karakterizedir … (siyah, beyaz, sarı ve kırmızı).”11 Yapıdaki bu varyasyonlardan bağımsız olarak, birincil amaç konusunda simya metinlerinde genel bir fikir birliği vardır: aynı zamanda prima materia olarak bilinen yoğun kusurlu maddeyi, giderek daha az yoğunluğa, sonunda mükemmelliğe doğru dönüştürmek. Prima materia, dönüştürülen hammaddedir. Rosemary Ellen Guiley The Encyclopedia of Magic and Alchemy‘de şöyle der:
“Prima materia her şeyin başlangıcı ve sonudur. Mükemmelliğin tohumunu taşır.”12 Ancak simyadaki çoğu kavram gibi prima materia da tek bir şeye veya bir tanıma indirgenemez. Spiritüel simya açısından en yararlısı prima materia’yı Büyük Çalışma’dan geçmekte olan birey olarak düşünmektir.”
Simya metinleri arasında sürecin ilk aşamasının nigredo veya “kararma” olduğu konusunda genel bir fikir birliği vardır ve nigredo, egonun ustalık ve kontrol yanılsamasına ciddi bir şekilde meydan okunduğu zamandır. Simya süreci işin konusu olan prima materia nigredo‘ya girdiği zaman başlar. Bu, prima materia’nın fiziksel düzeyde kokuşarak çürümeye ve ölmeye başlamasıdır. Simyacılar, maddeyi dönüştürmek için onun önce kaos olarak da bilinen şekilsiz haline indirgenmesi gerektiğine inanırlardı. Psikolojik açıdan birey ego kimliğinden sıyrılır, bu da yönelim bozukluğuna ve kafa karışıklığına neden olur. Büyük Çalışma, içimizdeki karanlığı araştırmaya doğru itilirken başlar.
Pluto karem sırasında, yönelim bozukluğu, kafa karışıklığı ve “ego-ölüm” duygusu çok arttı. Daha önce beni tanımlayan şeylerin kaybıyla karşı karşıya kaldım: evliliğim, evim, annemle olan ilişkim.. Kaosu kesinlikle o zamanlar oyundaki en önemli güç olarak gördüm. Paradoksal bir şekilde, bu dışsal unsurlardan sıyrıldığımda artık kim olmadığımın ışığında kim olduğuma dair netlik kazandım. Yakın bir arkadaşımın dediği gibi, “hâlâ küllerin içindeki bir yumurtada doğmayı bekleyen bir bebek anka gibiydim.” Anka kuşu, anlaşıldığı üzere Büyük İş’in doruk noktasına ulaşmasının simyasal sembolüdür.14 Simya ve sembolleri, kaosun ortasında bir yer edinmeme yardımcı oldu ve astrolojiyle birlikte, içinde bulunduğum sürecin hangi aşamaya ilişkin olduğuna dair psikolojik farkındalık sağladı.
Pluto Transitleri ve Nigredo
Pluto transitlerini anlatan astroloji yazılarında, kaos karşısında egonun ölümü kavramı yaygındır.15 Astrolog Robert Hand’in yazdığı gibi: “Pluto’nun doğası, yaratan ve yok eden Hindu tanrısı Shiva’nınkine benzer. Pluto genellikle bir yapıyı yıkarak başlar ve sonra onun yerine yeni bir tane yaratır.”16 Bu, fiziksel düzeyde yaşamımızın yapısı ve /veya psikolojik düzeyde egomuzun yapısı olabilir. Liz Greene, doğum sonrası Pluto’nun bizi bilinçdışı malzemeye sıkıca bağlama ve bu rahatsızlık verici bölgede çalışmaya devam etmeyi bir zorunluluk haline getirme etkisini şöyle anlatıyor:
“Kişi kendini ondan kurtardığını düşündüğünde müzmin, tekrar tekrar geri dönen bir ıstırap veya kısıtlama oluşu, Pluto’nun astrolojik evlerin temsil ettiği yaşam alanları üzerindeki etkisiyle ilişkilendirdiğim bir şey. Hiçbir zaman nihai bir çözüm yoktur, aksine, bireyi daha ve daha derinlerine döne döne götüren bir sarmal hareket vardır”. 17
Plutonyen olaylar hayatımıza damgasını vurduğunda daha derine inmek zorunda kalırız. Sevdiğimiz birini kaybederiz, evlilik biter, mali krizle karşılaşırız. Ya da olaylar dışarıdan daha az görünür olabilir: Açıklanamayan bir depresyon yaşarız, hoş olmayan çocukluk anıları yeniden su yüzüne çıkar veya olaydan yıllar sonra, eski bir travmadan kaynaklanan travma sonrası stres bozukluğu semptomlarından mustarip oluruz. Her iki durumda da, bu dışsal ve psişik müdahaleler bizi acımızın köklerine, yüzeyin altında yatan şeye bakmaya zorlar. Onu hafifletebilecek, dindirebilecek bir şeye, herhangi bir şeye ulaşmamızı sağlayacak kadar çok acı çekeriz. Ayrıca, onsuz yaşayamayacağımızı düşündüğümüz şeyleri bıraktığımızda, aslında onlarsız da hayatta kalabileceğimizi görebiliriz.
Simya dilini kullanmak, danışan için bu potansiyel olarak travmatik zamanı yeniden şekillendirmemize nasıl yardımcı olabilir? Nigredo’nun Büyük Çalışma’ya bir giriş olduğu kavramı, iyi bir başlangıç noktasıdır. Bir yolculuğun başında, dayanağımızı bulmadan önce çoğu zaman güvensiz hissederiz. İlerlemek için hayatımızın ve kendimizin belirli yönlerini geride bırakmalıyızdır. Nigredo aşaması, eski bir varoluş halinin ölmesi ve yeninin yeniden doğmasıdır. Aynı şekilde, bir Pluto transiti sırasındaki sonlar ve yeni başlangıçlar, hayatımızın bir aşamasından çıkıp diğerine girdiğimizi gösterir.
Bize bir çerçevenin, bir hikayenin içinde kendimize dair bir vizyon verildiğinde acıya, şüpheye ve belirsizliğe katlanmak daha kolay olabilir. Von Franz şöyle yazar: “Simya literatüründe genellikle büyük çabaların ve sıkıntıların nigredo’dan albedo’ya kadar devam ettiği söylenir; yani işin en zor kısmı budur ve bundan sonra her şey daha kolaylaşacaktır denir.”18 Nigredo’nun, giderek daha kolay ve daha ödüllendirici hale gelen bir yolculuğun ilk ve en zor ayağı olduğu fikri bir Pluto transitine uygulandığında yardımcı olabilir. Belki de transitin kendisi bir tür inisiyasyon yani bir tür giriş, bir başlangıçtır; inisiyasyonlarsa genellikle fedakarlık, bağlılık ve rahatsızlık veya acı temalarıyla karakterizedir. Başlatma gerçekleşir gerçekleşmez, başlama öncesi duruma geri dönüş yoktur. Küllerinden doğan anka kuşu gibi, yeni bir şey oluruz.
Harita Örneği: Başlatan Pluto
Pluto transitleri, kayıplar ve krizler yoluyla gerçek gücümüzün ortaya çıktığı bir zamanı gösterebilir. Bir danışanım –Sandy- nezaket göstererek haritasını ve uzun bir Pluto transiti dizisiyle deneyimlerini paylaşmamı önerdi. “Sandy” nin Yay burcunda Güneş ve Ay kavuşumunu da içeren ve Neptün, Merkür ve Mars’ın da olduğu büyük bir stelyumu var. Pluto bu stelyuma transit yaparken, Güneş, Ay ve MC ile kavuşumları da kapsayan astrolojik olaylar zirve yaptı. Bu transitler 1998’den 2007’ye kadar yaklaşık on yıllık bir süre içinde gerçekleşti. Ona o yılları ve onun için öne çıkan temaların neler olduğunu sordum. (Doğum Haritası sonraki sayfada).
Onun ifadesiyle “dünyasını en çok sarsan” olay, genç bir yaşta sayılabilecek babasının 2004 yılında kalp krizi sonucu ani ölümüydü. Yıllardır yakın olmamalarına rağmen babasının ölümü onu çok sarsmıştı, çünkü son zamanlarda yakınlaşmaya başlamışlardı. Bu süre boyunca, birkaç yıldır uzaklaştığı annesiyle de anlaşmazlık içindeydi. Olayın ani ve beklenmedik doğası, zorluğu daha da artırdı ve kendini ölümlülüğü, kendinin ve etrafındakilerin faniliğini düşünürken buldu. Aynı zamanda Sandy, bu transitlerin sonuna doğru arasının bozulmaya başladığı yaşlı bir adamla “yoğun, derinden bağlı ama kaotik” bir ilişki içindeydi. Bu süre zarfında çok az duygusal güvenlik hissediyordu; sevgilisiyle arası sürekli gergindi, ebeveynlerinden biri aniden gitmişti ve diğeriyle zor bir ilişkisi vardı.
Bu temalar açıkça Pluto’nun Güneş’e ve Ay”a transitleriyle örtüşür. Güneş, hayatımızdaki önemli bir erkek figürünü; Ay da evimizi, ailemizi, duygusal rahatlık kaynaklarını ve gerçek annemizle olan bağlantımızı sembolize edebilir. Sandy tüm bu alanlarda gerçek ölüm, kayıp ve karışıklık yaşadı. Ancak bu kadar temel bir seviyede sarsıldığı için önceki rahat bölgesinden daha da uzaklaştı ve yeni bir bölgeye doğru itildi. Pluto, MC’yle kavuşum yaptığında, farkında olduğu ama görmezden geldiği “ölmüş kişiyi görebilen ve duyabilen bir kanal olma yeteneğini” araştırmak için “çağrıldığını” hissetti. Daha önce bu yetenekten korkmuştu. Ancak babasının ölümü, Öteki Dünya’ya karşı duyarlılığının çok artmasına neden oldu ve ölmüş ruhları daha sık görmeye ve duymaya başladı. MC’ye kavuşum transitinde, bu Pluto becerisini paylaşırken, yeteneğini ilk kez halka açık bir şekilde kullanarak başkaları için okumalar yapmaya başladı.
Medyumluk temasıyla ilgili olan bir diğer konu da Yay burcundaki natal Ay-Neptün kavuşumudur. Bu kavuşum genellikle psişik duyarlılığı ve doğuştan gelen psişik yeteneklerin varlığını gösterir. Pluto 2002-03 sonlarında Ay ve Neptün’le kavuşumunu henüz tamamlamıştı ve transit, 2004’te babasının ölümü sırasında devam ediyordu. Pluto MC’nin üzerinden geçerken, Sandy Pluto transiti esnasında derinlere inerek edindiği bilgileri paylaşmak için yeteneklerini kullanması gerektiğini anladı.
Pluto’nun Sandy’nin Yay burcundaki gezegenleri ve MC’si üzerinden geçişi bir inisiyasyon gibi görünüyordu. Kayıp, derin keder ve kaotik koşullar onu Pluto’nun dünyasına çekmişti. Hayatı dönüştü ve güvenle ve bir amaçla yeni bir hayata, bir medyum ve sezgisel bir yorumcu olarak yeni bir kimliğe doğru adım atmaya çağırıldığını hissetti. Nigredo’nun simya ürünü olan Büyük İş’in ilk aşaması olduğunu ve henüz geçtiği zamanın, gerçek işine kapıyı açmak için bir başlangıç dönemi olduğunu açıkladığımda, yaşadıklarını anlamak açısından bu fikri inanılmaz derecede yararlı buldu. Halen kamu önünde bir medyum olarak tanınma fikrine sıcak bakmamasına ve gün içinde daha geleneksel bir başka işte çalışmasına rağmen, simya bakış açısı ona tanrı vergisi yetenekleri ve bunlara erişmek için yaşadığı her şey hakkında bir amaç duygusu sağladı.
Pluto’un Hediyeleri
Pluto bizden ne ister? Bu sorulması gereken bir sorudur. Hangi fedakarlık yeterli olacak? Danışanlar genellikle Pluto tarafından “cezalandırıldıklarını” hissetmekten bahsedeceklerdir. Bu duyguyu küçümsemiyorum ve kendi transitimi onunla kesinlikle bağdaştırabilirim ama, bu şekilde görmek belki de yararlı olmayacaktır. Pluto’nun gücü bir ceza değildir; geçmiş bir “hata” için cezalandırmak üzere burada değildir o. Aslında Pluto olaylarının hiçbir mantığı yoktur. Pluto’un soğuk gözü hayatlarımızı Güneş Sistemi’nin dış alanlarından, ilişki kuramayacağımız ya da anlayamayacağımız bir perspektiften görür. Pluto’un Güneş etrafındaki döngüsü yaklaşık 248 yıl, kabaca üç insan yaşamı sürer ve kapsamı çok geniştir, tek bir yaşamın kapsamını aşar. Trajediler olur; yaşamak isteyen genç ve enerjik insanlar çok erken bir yaşta kanserden ölüyor. Binalara uçak çarptığında çok sayıda insan hayatını kaybetti. Depremler milyonları öldürür ve olduğu bölgeyi yerle bir eder. Neden? Bu sorunun cevabı yok. Ancak cevabın olmaması, bizi sadece içimizdeki gölgeyle değil, hayatın gölge yanıyla da yüzleşmeye zorluyor.
Ama dış koşullar tarafından zorlanmadıkça bunu yapmayız. Rahatlık, istikrar ve kontrol isteği insanın doğasında var. Yaşamlarımız iyi gittiğinde ruhsal simya sürecinden geçmeyi gönüllü olarak seçmeyiz. Bu yüzden hayat, korkularımızı harekete geçiren ve bizi rahat alanlarımızdan çıkaran kontrol dışı durumlar yaratır ve zamanlama genellikle haritadaki bir Pluto transitiyle örtüşür. Greene’in Pluto hakkında yazdığı gibi
“Değiştirilemez olanın içten kabulünün, genellikle ruhtaki gerçek ve derin değişimin anahtarlarından biri olması ironik ve paradoksaldır. Ancak, bu küçük ironi parçası, hayatın yangınlarından başka bir okulda öğrenilebilir gibi görünmüyor.”19
Belki de bize değiştirilemez olanı sunduğunda Pluto’nun amacı budur: Korkularımızla yüzleşerek ortadan kaldırabilelim ve paradoksal olarak ne kadar güçlü olduğumuzu anlayalım diye bizi daha derinlere itmek.
Mutluluk ne Pluto transitinin baskın temasıdır ne de simyanın Nigredo aşamasının. Mutluluğa ulaşmak, Plutonik çalışmanın ya da büyük simya çalışmasının amacıymış gibi durmuyor. Manevi simya süreci, sonunda potansiyelimizi gerçekleştirmek ve daha az yoğunlukta ışığa, yani kurşundan altına geçtiğimiz bir hayat yaşamakla ilgilidir. Bir Pluto transitinin doğası, kesinlikle bizi bu cümlenin tüm anlamlarıyla “daha az yoğun” yapma yeteneğine sahiptir. Yükümüzün “hafiflemesi” için, hayatımızdaki birçok canlılığını yitirmiş veya yitirmekte olan şeyi atarız. Yaşam ve kendimiz hakkında, sonunda zihnimizin “yoğunluğuna” nüfuz eden iç görülerimiz vardır. Ama bu hareket mutlulukla ilgili yoğunluktan uzak mı? Mutluluk bazen bir yan etki olabilir, ancak bunu birincil amaç veya beklenti olarak kabul etmek bizi başka bir yere götürür. Brad Kochunas “In Praise of Melancholy or the Danse Macabre ‘Melankoli ya da Ölüm Dansı’na Övgü’” adlı makalesinde (neredeyse patolojik seviyede Jüpiteryen bir kültür içinde) Satürn ve Pluto’un enerjilerini kucaklama ihtiyacına değinir:
“Acılardan başarısızlıklardan, kusurlardan ve hayal kırıklıklarından kaçmaya çalıştığımızda, sadece yarı canlıyızdır. Satürn ve Pluto’nun ritimlerini tam olarak kucaklayabilir ve baş ortağın biz olmadığımızı çok bilinçli bir şekilde kabul ederek kendimizi onların Ölüm Dansı’na* kaptırabilirsek, o zaman gerçekten yıldızlarla dans ediyoruz demektir”. 20
Mutluluğun bir mevsimi vardır ama depresyon ve kederin de öyledir. Ve çoğu zaman bu duygular, arzuladığımız tatmin ve sevincin habercisidir. Pluto karem sırasında, bu
*Danse Macabre: Ortaçağda kara ölüm diye de adlandırılan vebanın, din adamı, soylu, köylü ayırmadan öldürmesini temsilen ölümün evrenselliğinin alegorik anlatımıdır. Tasvirlerinde iskelet, azrail, köylü veya bir soylu figür dans eder. Böylece ölümün sınıf ayırmadığı anlatılır.
“Büyük İş” e girme seçeneğim olup olmadığı sorusu çıktı ortaya. Bunu yapan var mı? Her şey değişir; maddenin yaratılması, evrilmesi, yaşlanması ve ölmesi bir doğa yasasıdır. Ölü hali, yeninin yeniden doğuşu için gübrelemedir. Hem simya hem de gezegen transitlerinin ruhsallaştırma süreçleri, doğal yasaya dayanır. Sahip olabileceğimiz tek seçenek bilinçli veya bilinçsiz olarak katılıp katılmamak olabilir belki ama, bana öyle geliyor ki istesek de istemesek de nigredo’yu veya bir Pluto transitini deneyimleyeceğiz. Kendi transitlerimi bilmemde bana yardımcı olan şey, sundukları perspektif ve büyük resimdi. Açıkça görülüyor ki, yaşadığım her şey için hoş ve nahoş, kolay ve zor bir düzen, bir mevsim var ve bu daha büyük bir düzenin varlığı duygusu, bana kriz zamanlarında ve kaos anlarında bile üzerinde durmak için sağlam bir zemin sağlıyor. Bu düzen, birleştirildiklerinde hayatın getirdiği kaçınılmaz zorlukların daha derin bir anlayışını verebilen astroloji ve simya gibi iki bilgelik geleneği yoluyla anlaşılabilir.
Çeviri: Oya Vulaş
Harita Bilgisi ve Kaynağı: “Sandy”(Bir Danışan); 30 Kasım 1978, 13.14. PST,
Portland, OR, USA (45N31, 122W41); AA: Doğum Sertifikası
Placidus, Mean Node
Yararlanılan Kaynaklar ve Notlar
1. Liz Greene, The Astrology of Fate, Samuel Weiser, Inc., 1984, s. 50.
2. Bu büyük merak Toplu Eserler başlıklı 3 ciltle sonuçlandı: Psychology and Alchemy, Vol. 12 (1953), Alchemical Studies, Vol. 13 (1963), ve Mysterium Coniunctionis, Vol. 14 (1967), Princeton University Press.
3. Marie-Louise von Franz, Alchemy: An Introduction to the Symbolism and the Psychology, Inner City Books, 1980, s.14.
4. Jung “bireyleşme süreci” adını verdi. In Man and His Symbols (Doubleday & Company, Inc., 1964, s. 161), Von Franz bu süreci rüya sembollerinin rolü örneğini kullanarak “… iş başında olan ve yavaş, algılanamaz bir psikolojik gelişim süreci – bireyleşme süreci – yaratan bir tür gizli düzenleme veya rehberlik eğilimi” olarak tanımlar.
5. C. G. Jung, Dreams, trans. R.F.C. Hull, Princeton University Press, 1974, s. 73: “: “Rüyalar bilinçdışı ruhun en yaygın ve normal ifadesi olduğundan, araştırılması için gereken malzemenin çoğunu sağlarlar.”
6. Jolande Jacobi, Paracelsus, Princeton University Press, 1995, s. 141.
7. Brian Cotnoir, The Weiser Concise Guide to Alchemy, Red Wheel/Weiser, LLC, 2006, s. 51.
8. Liz Greene and Howard Sasportas, Dynamics of the Unconscious: Seminars in Psychological Astrology, Vol. 2, Samuel Weiser, Inc., 1988, s. 262.
9. Greene’nin yukarıdaki kitaptaki konuşmasını, daha fazla bilgi ve simya ve doğum haritasına ilişkin sembollerin daha iyi anlaşılması için tavsiye ederim.
10. Joan Chodorow, ed., Jung on Active Imagination, Princeton University Press, 1997, s. 168.
11. C. G. Jung, Psychology and Alchemy: The Collected Works of C. G. Jung, Vol. 12, Princeton University Press, 1968, s. 230: “Nigredo veya siyahlık/kararma, ya başlangıçtan itibaren prima materia, kaos ya da massa confusa’nın bir niteliği olarak mevcut olan ya da elementlerin ayrılmasıyla (çözülme, ayrılma, bölünme, çürüme) üretilen ilk durumdur.”
12. Rosemary Ellen Guiley, Encyclopedia of Magic and Alchemy, Visionary Living, 2006, s. 261.
13. Jung, Psychology and Alchemy, s. 228–229.
14. Guiley, Encyclopedia of Magic and Alchemy, s. 253.
15. Steven Forrest’in (The Book of Pluto), Jeffrey Wolf Green’in (Pluto: The Evolutionary Journey of the Soul), ve Liz Greene’nin (The Astrology of Fate) Pluto transitleriyle ilgili kitaplarına bakın.
16. Robert Hand, Planets in Transit: Life Cycles for Living, Whitford Press, 1976, s. 477.
17. Greene, The Astrology of Fate, s. 50.
18. Von Franz, Alchemy, s. 220.19. Greene, The Astrology of Fate, s. 50.
20. Brad Kochunas, “In Praise of Melancholy or the Danse Macabre”, The Mountain Astrologer, Feb./March 2009, s. 84.
(Bu yazı ilk olarak The Mountain Astrologer’da Şubat /Mart 2011 ve Haziran / Temmuz 2019’da yayınlandı.)
Kaynak: https://www.denadecastro.com/s/Pluto-Transits-Alchemy-and-Initiation-by-Dena-DeCastro.pdf
Dena DeCastro, M.A., 1998’den beri profesyonel astrologluk yapmaktadır. Steven Forrest eğitim programıyla evrimsel astroloji eğitimini aldı. Eski bir üniversite öğretmeni olarak, şimdi astroloji hakkında bilgi edinmek isteyenlere eğitim veriyor ve onlara rehberlik ediyor. Dena,aynı zamanda eBook Cycles of Wisdom’ın ortak yazarı ve çeşitli podcast’lerde düzenli bir konuk.
Yorumları ve rehberlik programları hakkında daha fazla bilgi için lütfen
http://www.denadecastro.com adresine bakın.