URANÜS: BİLİNENDEN ÖZGÜRLEŞMEK (3)

Jeffrey Wolf Green

Uranüs İkizler burcunda doğan nesil bir anlamda insan beyninin evrimini hızlandıran eşsiz bir güç ya da yeteneğe sahipti. Bu evrimi, bilgiye giden yolların ve kanalların oluşumlarını hızlandırarak gerçekleştirdiler. Gerçekliğin doğasına daha önce hiç olmayan bir anlayış ve farkındalıkla yaklaştılar. Bunu sağlayan, yaptıkları içsel keşifler veya bunun harici yansımaları olan bilimsel araştırmalar, keşifler ve icatlardı.

Gerçekliğin doğasını keşfetmelerine yol açan içsel araştırmalara, düşüncenin orijini veya tabiatı üzerine zihinde yapılan tartımlar, karşılaştırmalar ve tasarılar örnek olarak verilebilir; Düşüncenin varlığı kabul edilir, ama fiziksel bir formu yoktur. Spiritüel yaşamla yakından ilgilenenler mutlaka doğu felsefesinin şekilsiz şekil, yaratılmamış yaratı ya da nedensiz neden ilkelerini duymuş ya da okumuşlardır. Düşünceye odaklandığınız ve zihninizde tasarladığınız zaman bu paradoksu doğrudan gerçekleştirebilirsiniz. Düşüncenin doğası, Uranyen prensipleri ve kendini dış dünyada yansıtan yaratıcının (zeka) tasarlanmış yansımasının özünü taşır.

Sadece yukarıda sözü edilen prensipleri yansıtması açısından değil, aynı zamanda tarihin kendini tekrar edişini de göstermek amacıyla, Uranüs Yay burcunda olduğu zaman ortaya çıkan iki bilimsel gelişme, harici araştırmalara örnek olarak verilebilir. Çığır açan bu gelişmelerden biri “superbilgisayar” la ilgili. NASA ‘pathfinding’ (izbulan) bir süperbilgisayarın geliştirildiğini bir süre önce halka açıkladı. Bugüne kadar yaratılmış en güçlü bilgisayar. Şu anda saniyede iki yüz elli milyon sayım yapıyor ve 20. yüzyılın sonuna kadar bu sayının bir milyarın üzerine geçmesi planlanıyor. Aslında bu gelişme insan beyninin ve evriminin kendini kanalize etme yeteneğini yansıtıyor. Bilim adamları ” Bu, NASA için muazzam bir olay ve Amerikan ulusu için tarihi bir an.” diyerek bu gelişmenin önemini belirttiler. Bilgisayar ilk olarak, 2000 yılıyla birlikte, atmosferdışında uçabilecek bir uçak geliştirebilmek amacıyla uçak dizayn araştırmaları için kullanılacak. “Orient Express” adı verilen bu uçak, Washington D.C. ile Tokyo arasındaki mesafeyi 8,800 mph’yi geçen bir hızla, iki saatte aşacak. Bilim adamları uçağı sanal olarak bilgisayarda uçurarak, yeni bir uçağı test etmek için eski usülde gereken zaman, para ve özellikle de insan hayatını harcamaktan kurtulacaklar. Bu yüzden, açıklamalar bu gelişmeyi 1903 yılında Wright kardeşlerin gerçekleştirdiği ilk uçuşla ( Uranüs Dünya atmosferi ile ilişkilendirilir), galaktik oluşumlar üzerinde yapılan çalışmalarla, karmaşık kimyasal reaksiyonların simülasyonlarıyla (Pluto Akrep’te, Neptün Oğlak’ta), genetik kodların kırılmasıyla ( Pluto Akrep’te ) ve yapay zeka alanında yapılan araştırmalarla eş değer tutuyor.

Bu prensipleri yansıtan bir diğer gelişme ise üstün geçirgenliğe sahip seramik şeritlerin çığır açan keşfi. Elektriğin tellerden sıfır dirençle geçmesini sağlayan süpergeçirgenlik inanılmaz bir olay. Aslında bu buluş, yetmişbeş yıl önce Hollanda’da gerçekleştirilmiş. O zaman sıfır direnç, sıfırın altında Fahrenheit ölçeğinde ancak – 459 derecenin bir kaç derece üstünde elde ediliyordu. Son çalışmalarda ise lantanyum, baryum, bakır ve oksijen gibi yeni elementleri katarak bu süper geçirgenliğin derecesini sıfırın altında -27 dereceye kadar yükselterek büyük bir adım atıldı. Bu derecenin daha da yükselebileceğini söylüyorlar. Bu gelişmenin pratikte uygulanmaya başlamasıyla beraber elektriğin kullanıldığı yerler açısından bir devrim yaşanacak. Mesela, şimdi olduğundan daha güçlü hale gelecek olan süper geçirgen mıknatıslar tıpta kullanılan manyetik rezonanslı makinelerin daha etkin olmasını sağlayabilir. Bu tür mıknatıslar, geleneksel nükleer güç üretiminin aksine, yüksek seviyeli radyoaktif atık çıkartmayan nükleer füzyon yöntemiyle elektrik elde etmekte kullanılabilir. Süper geçirgen iletim hatları sayesinde, elektrik jeneratörleri yaşam alanlarından binlerce mil uzağa yerleştirilebilir ve elektik gücü iletim kayıpları olmadan dağıtılabilir. Elde edilecek ekonomik kar açıkça ortada. Hatta rayların üzerinde süzülerek giden trenler bile üretilebilir.

Esasen, günümüzün modern fizikçileri düşünce akımlarını takip eden modern mistikler haline geldiler, öyle değil mi? Birden “Fiziğin Tao’su” gibi binlerce yıl önce Doğudakilerin içsel incelemeler, ya da bir başka deyişle içsel mikroskop/ teleskoplarla ulaştığı farkındalığı, maddi dünyada kullanılan teleskop ve mikroskoplarla birleştiren kitaplar ortaya çıktı. Mikrokozmos’un Makrokozmos’u yansıtması veya bunun gibi ezeli ilkeler birden bire astrofizikçiler ve fizikçiler gibi bilimadamları tarafından farkedilmiş gibi görünüyor.

Soru: Sağ ve sol beyin arasında da bir organizasyon var mıdır?

Evet. Sağ beynin sezgisel/ kavramaya dayalı/soyut , sol beynin ise doğrusal/ mantığa dayalı/ deneysel olduğu söylenir. Astrolojik olarak bu durum Yay burcu ve İkizler burcu arasındaki farklılıkla gösterilebilir. Sağ beyin, adeta hepimizin içindeki yansıtılmış yaratıma bağlanmış bir fişi gösterir. Buradaki yansıtılmış yaratım Uranüs’tür; Prizdeki fiş ise Jüpiter. Jüpiter sezer ve Uranüs’ün yansıtılmış yaratımını kişide bilinçli olarak kullanılabilir hale getirir. Jüpiter’in sezgileri , prensipler içeren soyut ve kavramsal düşüncelere tercüme edilir. Merkür, Jüpiter aracılığıyla Uranüs’e bağlanır. Merkür de, her bireyin doğasına özel bir şekilde bu düşünceleri doğrusal ve uygulamalı düşüncelere çevirir. Böylece Uranüs, Jüpiter aracılığı ile Merkür’ün mevcut kanallarından, yeni bağlantılar yapmak, yani düşünceler göndermek üzere yansımış olur. Hepinizin bildiği gibi Uranüs, Merkür’ün daha yüksek oktavlı ya da titreşimli versiyonudur. Bu yüzden Merkür ve İkizler burcu yaradılıştan gelen bir huzursuzluk ve değişkenlik verir. Yüksek oktavdaki vibrasyon Merkür’ün düşük oktavlı vibrasyonuna indirilmiştir. Bazen Merkür, Uranüs’ün enerjisiyle başa çıkamaz. Aşırı yüklenir. Buna şifacılıkta ‘Şalter atması’ denir. Uranüs İkizler’de jenerasyonundan bazı insanlar için en önemli problemlerden biri budur; sağ ve sol beyin arasında şalter atması- bir başka deyişle karşılıklı akımların çarpışması.

Soru: Şizofreni bunun bir örneği olabilir mi?

Hayır. Ama karışık düşünceler olabilir. Bu, aynı zamanda kurtuluş noktasını da oluşturur- sezgilerin veya sağ beynin , zihni ya da sol beyni yönlendirmesi veya tam tersi. O zaman şalterin atması gibi bir problem yaşanmaz.

Soru: Öyleyse erken tuvalet eğitimi ve okulun , bu karışıklığa sebep olduğu söylenebilir mi?

Şöyle diyelim; Bu jenerasyondan olan bazı kişilere tuvaletler yabancı gelir. Diğer bir deyişle, bu jenerasyonun belli bir yüzdesi , pek çok geçmiş yaşamını Doğu’da yaşamıştır, Batı’da değil; en azından modern zamanların ‘sofistike’ Batı kültüründe değil. Bu nedenle, bireysel bilinçaltında ( Uranüs ) tutulan kültürel ve ırksal anıları yüzünden, sizin tuvalet dediğiniz şeye karşı ilk anda ‘bu da nedir?’ şeklinde bir tepki gösterir. Anında bu düşünce belirir, çünkü geçmiş hayatlardan gelen anılar, onlara dışarıda olmaları gerektiğini söyler. Bu yüzden tuvalet eğitimi onlar için, beynin farklı bir kanalını kullanmalarını gerektiren yeni bir öğrenme deneyimidir.

Başka bir örnek : Bu grubun belli bir yüzdesi geçmiş hayatlarında düşünmeyi , sonuçlara varmayı, konuşmayı ve öğrenmeyi doğrusal olmayan yollar kullanarak öğrenmiştir. Böylece bu kişiler için doğrusal yolların kullanıldığı Batı dünyasında doğmak son derece yabancı bir deneyim olabilir. Ben de Uranüs’ü İkizler’de olan biriyim ve elime bir kitap aldığımda önce arkasına bakarım, önüne değil. Bu tipik bir Doğu’lu davranışıdır.

Soru: Bu, aynı zamanda insanda bir adada yaşamak ya da eskiden yaşadığın ülkeye geri dönmek gibi bir içsel bir istek yaratabilir mi?

Jenerasyonun bazı üyeleri için bu doğru olabilir. Uranüs’ün bütün amacı karakteristikleşmiş yapınızı iyileştirmek ve ilerlemesini sağlamaktır. Bütün bu kültürel şartlanmaları atabilmek için , bu kültürün artık konu dışı olduğunu kabul etmeniz gerekir. Ancak bu şekilde kendi eşsizliğinizi deneyimleyebilirsiniz. Böylece, sistemin nasıl sizin lehinize çalıştığını öğrenmek ve onunla fazla özdeşleşmeden ama ondan çok da uzaklaşmadan onun bir parçası olabilmek asıl amacınız haline gelir. Bu yolla her yaşamda, dersleri ve niyetleri başarıyla yerine getirebiliriz. Aynı zamanda dünyanın yarattığı her hangi bir yaşam sistemiyle yani kendine has gelenekler, normlar, tabular, kanunlar ve davranışlar üreten hiç bir ülke, kültür, aile veya değer sistemi ile özdeşleşmek veya ona takılıp kalmak durumunda olmayız.

Evrimsel anlamda , belli bir gezegenin belli bir burçta olmasının mutlaka bir sebebi vardır. Uranüs’ün İkizler burcunda olmasının da bir nedeni vardır. Buradaki meydan okuyuş, önceden öğrenilmiş olan şeylerin kendi içinde bittiğini düşünmeden doğanın evrimsel gelişimini devam ettirecek şekilde derslerimizi öğrenmektir. Bu, varlığımızı sürdürmek için gerekli olan Uranyen bağımsızlık ve objektifliğe varmamızı sağlar. Ardından şartsız benliğin farkındalığına yükselebiliriz. Uranüs’le ilgili bir diğer paradoks da budur: şartlı/ şartsız.

Soru: Kitabınız ne zaman çıkıyor?

Hangisi? Uranüs’üm İkizlerde, unutmayın! ‘Pluto’nun ikinci cildiyle ilgili yakın gelecekte bir plan yapmıyorum. Şu anda ondan sıkılmış durumdayım. Uranüs’le ilgili bugün burada üstünde durduğumuz ve tartıştığımız konuları da kapsayan bir kitap yazmak istiyorum: Bilinenden özgürlük. Böyle bir kitap okumak istermiydiniz?

Cevap: Evet!

Güzel, Öyleyse yazacağım.

Soru: Güney Ay düğümünüze transit yapan Uranüs’le ilgili tecrübeleriniz hakkında bir şeyler duymak isterdim. Uranüs transiti bir kaç yıldır  Güney Ay düğümünüzün üstünden geçiyor değil mi? Ay düğümleri ile ilgili çalışmalarınız bu transitten etkilendi mi ya da Pluto kitabının çıkması bu yüzden miydi? Ay düğümleri ile ilgili anlayışınız değişti mi veya artık ruhsallığınızı daha çok İkizler’de olan Kuzey Ay düğümünüz yoluyla mı ortaya koyuyorsunuz?

Bu soruyu en iyi şu şekilde cevaplayabilirim: Pluto kitabını yazmaya başladığım zaman, kitabı yazma fikrinin bana rüyamda geldiğini hep aklımın bir köşesinde tuttum ki, bu rüya, Pluto 11. evimdeki Neptün’ün üzerinden geçerken gördüğüm bir rüya. Bu arada rüya Sanskritçe’ydi. Rüyamdakileri İngilizce bir kitap haline dönüştürmek aşağı yukarı beş sene sürdü. Sanskritçe İngilizce’den çok farklı bir dil ve kelimelerin İngilizce’deki tam karşılıklarını ( İkizler, Merkür) bulmak gerçekten çok zor bir iş. Yay’daki Güney Ay Düğümümün yöneticisi Jüpiter, 12. evimdeki Akrep burcunda olduğundan, yeni bir dilde ‘yeni’ sözcükler bulmaya çalışmak bende son derece yabancı ve kısıtlayıcı duygular uyandırıyor. Natal Uranüs’ümün İkizler’deki Kuzey Ay Düğümüyle yaptığı kavuşum etkisi, kendimi İngiliz dilinde ifade edebilmem için Astroloji’yi bir araç olarak kullandığımı gösteriyor. Bir öğretmen bu şekilde, doğuştan gelen Yay’daki Güney Ay Düğümü özelliklerini ifade edebilir.

Pluto kitabını yazma zamanı geldiğinde, Uranüs Güney Ay düğümü ve Güneş’imden geçiyordu ve Kuzey Ay düğümüne karşıt açıdaydı. Zamanın geldiğini biliyordum ama yine de dil engeli yüzünden kendimi hazır hissetmiyordum. Hedefim aşağı yukarı iki yüz elli sayfalık bir çalışma yapmaktı. Gerçekten yazmak için oturduğumda, tabiri caizse, yazı kendi kendini oluşturmaya başladı. Tüm yaptığım kalemi kağıdın üzerinde oynatmaya başlamak ve yazı yazılırken gözlemlemek, tanıklık etmek ve deneyimlemekti. İnanılmaz biçimde Uranyen bir durumdu. İngilizceyi kullanmak konusunda taşıdığım benmerkezci korkumdan birdenbire kurtulmuştum. Aslında elim gerekli hıza ulaşamıyordu; aralıksız gelen düşünceler, beynin Merkür’ün düşük vibrasyonuna inmesine sebep oluyordu. Merkür’ün insan anatomisinde motor sinirlerle ilişkilendirildiğini hatırlayın. Daha önce de bahsettiğimiz gibi Uranüs/Merkür yüzleşmelerinde bazen aşırı yüklenme olabilir. Zavallı ellerim küçük garip düğümler haline geldiler. Kitap altmış gün sonra bittiğinde beşyüz altmış sayfalık bir yazı meydana gelmişti. Altmış gün içinde, sadece iki gün egomu ortaya koymak için kendimi zorladım. Geri kalan günlerde sözcükler kalemi kullanarak kendiliklerinden ortaya çıktılar. Bu benim deneyimimdi. Bu Pluto kitabıydı. Şimdi, Uranüs neredeyse haritamdaki herşeyle açı yaparken, Uranüs kitabıyla ilgili bir çağrı hissediyorum ve kurtuluş, şartsızlanma, şartlı gerçekliğin sınırlamalarından ve kısıtlamalarından özgürleşme ile ilgili bu fikirleri paylaşma ihtiyacı duyuyorum.

Soru: Burada bize bu Uranyen enerjiyi getirmeniz çok ilginç. Peki Uranüs’ün Akrep’te yükseldiği fikrine katılıyor musunuz?

Yükselmeler ve düşmelerle ilgilenmiyorum. Ben sadece bu çeşit kıyaslamalar ve yargılamalar olmadan arketipin NE olduğuna bakarım.

Şimdi Uranüs-İkizler burcunda temasının özel bir uygulamasına bakalım. Diyelim ki bu tema altıncı evde. Bu sembolün kişiye özel uygulaması ne olabilir?

Cevap: Sağlık ve yiyecek konularında yeni fikirler.  Sözcük işletim sistemini (Word Processsing) öğretmek. İş değiştirmek. İş dünyasında yeni teknikler. Kişinin işinde kendi yeterliliğini/ eşsizliğini göstermek için farklı yollar araması. Network alanında çalışmak. Stres yönetimini öğretmek.

Mümkün olan en derin seviyede altıncı evin şu arketipi üzerinde fikirbirliğine varalım: parçalardan bir bütün oluşturmaya çalışan tümdengelimci düşünce/mantık. Uranüs’ümüz altıncı evde İkizler burcundaysa bu, değişik durumları, farklı kaynaklardan gelen bilgileri ve parçacıklardan oluşan bir bütünü inşa etmeye çalışan tümdengelimci bir yapının, mantıklı bağlantılar oluşturmak için gereksinim duyduğu verileri toplamasını ifade etmiyor mu? Eğer kişi sadece bu yaklaşım ve davranışlara takılıp kalırsa, topladığı bilgilerin yeterli olduğu hissini duyacağı bir zaman gelebilir mi? Her türden farklı sonuçlara varmak için gerekli olan bilgileri birleştirmek amacıyla her tip Uranyen yolu kullanmaya çalışmaz mı? Dönüp duran sonsuz sayıda fikir, bilgiyi analiz etmenin sayısız yolları ve bunların aslında neyi meydana getirdiği konusunda kafasında oluşan şüpheler sayesinde korkunç bir zihinsel karmaşaya sebep olmaz mı? Bu zihinsel bir kriz değil midir? Hangisi doğru, hangisi yanlış? Doğru nedir, yanlış nedir? Bu bitip tükenmeyen zihinsel dalgalanmalar yüzünden ortaya şüphe ve arkasından bir kriz çıkmaz mı? O zaman Uranyen kurtuluş nedir, NEden özgürlük? Uranüs, önce bütünü tanımlayıp böylece parçacıkların, kendi doğal düzenlerinde kendi yerlerini almasını sağlayan tümevarımsal mantıkla çatışmaz mı?

Soru: Böyle bir kişi kendini başarısız biri olarak görmez mi? Eğer kişi belli bir sistemde düşünmeyi öğrenmişse ve bu sistem çökerse evrenin kendisine yol göstermesine izin vermeli.

Evet. Ama yine de, ilk olarak daima kişinin neden belli bir doğum kalıbını seçtiğini, evrimsel ya da karmik bakış açısını da işin içine katarak, saptamamız gerek. Belki kişinin, diğer yaşam dilimlerinde veya bu yaşamında sahip olduğu kendi zihinsel üstünlüğü konusundaki benmerkezci gururu yüzünden zihinsel aşağılamaya ihtiyacı vardır. Mesele şu; kişinin önceki yaşamında olanlar ve bu yaşama getirdikleri, sembollerin nasıl ve niçin ortaya çıktığını belirler. Tüm durumlarda hep aynı şekilde kendini gösteren belirli bir örnek yoktur. Şimdi ele aldığımız örnekteki sembolde açıkça , kişinin bu yaşantısında gereksiz bilgileri toplamaya çalışmaktan, dış dünyadan gelen aşırı bilgiyi depolamaktan ve entelektüel bilincin tümdengelimci şekline bağlanıp kalmaktan özgürleşmeyi öğrenmesi gerek. Altıncı evin arketiplerinden biri kendini geliştirmek olduğu için, bu durumu yeni bir analiz, örgütleme ve iletişim yolu bulmak olarak ifade edemez miyiz? Bu yeni yol, bütünün keşfi yoluyla zihinsel basitleştirmeye izin verecek tümevarımsal entelektüel bilinci de içerir. Bu, sağ beynin sol beyine bağlanması veya bilgileri değiş tokuş etmesi demektir. Kişi bunu becerebilirse önemli bir dönüşüm, bir devrim, kurtuluş ve bizzat bilincin özgürleşmesi söz konusu olur. Kişi, anında (Uranüs) her tür durumu, veriyi, detayı veya parçayı evrensel bütünle ilişkilendirebilir. Hangi konuda odaklanırsa odaklansın, neyle ilgilenirse ilgilensin bu durum geçerli olur. Eğer kişinin bilgisayar teknolojisi alanına eğilimi varsa, her bir parçanın , her bir bağlantının ve detayın yeri ve önemi konusunda derin bir anlayışa, bütünü göremeyecek şekilde ayrıntıların içinde boğulmadan veya onlara takılıp kalmadan sahip olur. Böylece, bütünü idrak ederek kendi entelektüel yaratıcılığını ya da dehasını ifade edebilir. Kişinin bilgisayar hakkındaki düşüncesi ve bu düşünceyi ifade ediş biçimi, detaylara takılıp kalan birinden çok farklı olacaktır. Bu kişi ister dişçilik, ister kaynakçılık, ister bankacılık yani her neyle uğraşıyorsa uğraşsın, altıncı evdeki İkizler’in getirdiği Uranyen özgürlük aynı şekilde işine yarayacaktır.

Soru: Bu durum ( Uranüs İkizler’de, altıncı evde ) Başak burcunun biraraya getirdiği İkizler, Başak ve Yay T-karesinin fiiliyata dökülmesi gibi görülebilir mi?

Tam olarak değil. Eğer Balık burcunu da ilave edip, bir değişken kare oluşturursanız, denklem tamamlanmış olur. Burada ortaya çıkan stresin başarılı bir şekilde çözülmesiyle, akılda uçuşup duran düşüncelerin, sağ beynin felsefi/ entelektüel/ kavramsal farkındalığına tercüme edilmesi mümkün olur. Böylece tutarlı bir perspektif ve yorumlama yeteneği kazanılabilir. Uranüs’ü İkizler’de ve altıncı evde olan birinin sadece çalışmış olmak için çalışmasındansa, gerçekte bu gezegenin üstünde yapması gerekenleri yansıtan bir iş bulması bir kurtuluş eylemi değil midir?

Ya da altıncı evin arketipi olan, “yüksek aklın (Uranüs) yapabileceğini öngördüğü şeyleri gerçekleştirmek için kendini hiç bir zaman hazır (mükemmel, veya uygun) hissetmeyerek kendini aşağılama” duygusundan kurtulmuş olmaz mı? Böylece, yapmaları gerektiğini bildikleri şeyleri yapamayacakları ya da zamanın uygun olmadığı gibi bahaneler uydurma kalıbından kurtulmuş olurlar.

Uranüs/İkizler/Altıncı ev birleşiminin gösterdiği tema, ancak eyleme geçilerek gerçekleşir, olasılığı düşünerek ya da eylemi tasarlayarak değil. Çünkü düşünürken akıldan geçen birbirinden farklı fikirler zihinde şüphe yaratır, bu da kişiyi eylemsizliğe sürükler. Mükemmel hareketi yapma takıntısını da (altıncı ev, Başak) düşünüp, analiz etmeye çalışarak değil eylemde bulunarak gerçekleştirebilir. Bu insanlar için başka bir kurtuluş hareketi de, buraya yapmak için geldikleri şeylere kalkışmadan önce mükemmel olmalarının gerekmediğini farketmeleri olur. Spiritüel bir bakış açısıyla yaklaşırsak, bu kişilerin aşırı düşünmekten kurtulmaları ve beyinlerini , sağ beynin sezgisel, kavramaya dayalı ve derinliklerde dolaşan dalga boyuna ayarlayarak sakinleştirmeyi öğrenmeleri gerektiğini söyleyebiliriz. Böylece,Uranüs’ün kurtuluş ve şartsızlanma dinamiklerinin nasıl çalıştığının tasvirini bir dereceye kadar yapmış olduk.

Devamı

Çeviren: Serap Şengöz

Jeffrey Wolf Green yirmi beş yıldan bu yana Seattle’da profesyonel astrologluk yapmaktadır. Pluto:The Evolutionary Journey of the Soul, Cilt 1-Cilt 2’nin yazarıdır. Ayrıca Evrimsel Astroloji Okulunun kurucusudur.

Close