Jeffrey Wolf Green
KOMPOZİT VE SİNASTRİ HARİTALARINDA URANÜS
Soru: İnsanlar arasında, ilişkilerde Uranüs’ün rolü nedir? Bunu açıklayabilir misiniz?
Elbette. Uranüs, her şeyden önce, çeşitli arzular (etkiler/heyecanlar) yaratabilir, böylece iki insan arasındaki ilişkilerde (sinastri veya kompozit) etki yapar. Sinastri haritaları, iki insan arasında bireysel bazda işleyen dinamiklerle bağlantılıdır. Kompozit haritalar ise, iki insanı bir çift (bütün) olarak ele alan dinamiklerle bağlantılıdır. İki insanın, aralarındaki dinamiğe nasıl tepki gösterdiklerinin doğası, tek tek her birinin doğası tarafından belirlenir. Belirli bir bireysel veya ilişkisel koşul her ne olursa olsun, tüm durumlarda Uranüs’ün arketipsel niyeti, bireyleşmeye ve statüko realitelerinden bağımsızlaşmaya ivme kazandırmaktır. Uranüs’ün doğal hızlandırıcı etkisine bağlı olarak, iki insanın hangi hayat alanında hızlı biçimde birlikte büyümeyi en fazla kılabilecekleriyle bağlantılıdır. Uranüs’ün bireyleşmiş bilinçdışıyla, yani bilinçaltıyla, bağlantısı nedeniyle, bu durum, iki insan arasında bir dip akıntısını harekete geçirerek, ikisinin dizginlerini de mütemadiyen çeker. Çoğu insan bu dip akıntısının farkına varmaz veya onu yaşam tarzıyla bütünleştirmez (Satürn). Böyle olduğunda, Uranüs, iki insan arasında bir huzursuzluk, tahmin edilemeyene, kontrol edilemeyene dayanan bir rahatsızlık şeklinde deneyimlenir. Bunun sonucu olarak, Satürn, Uranüs’e özgü dip akıntısını bastırmayı, kontrol etmeyi ya da en azından görmezden gelmeyi deneyecektir.
Bu durumun, iki insan arasında veya onların iç dünyalarında harekete geçirdiği dinamik gerilim, eğer her ikisi de, statüko realitesini, bu her ne ise, muhafaza etmeye yatırım yapmışlarsa kontrol edilebilirdir. Statükoyu tehdit eden dip akıntısı, bazı şeyleri sorgulamamak üzere açıkça ifade edilmiş veya edilmemiş bir anlaşma yaparak, örtülü olarak bırakılır. Ancak, iki kişi arasında öngörülemeyen düşünceler, durumlar ya da patlamalar şeklinde deneyimlenir. Buna karşın, statükoyu devam ettirmeye yönelik anlaşma nedeniyle, her ne olay olursa olsun gerçekleşmenin hemen ardından, bu öngörülemez olayların gitmesine izin verilir. Böylece, Uranüs arketipi gelişmemiş veya azgelişmiş olarak bırakılır.
Diğer durumlarda, kişilerden biri diğerine yönelik bir otorite konumuna hakim olmak, bunu tanımlamak veya etkilemek isteyebilir. Fakat Uranüs’e özgü dip akıntısı nedeniyle diğerinin kendisine karşı başlatacağı isyanla karşılaşacaktır. Satürn”e özgü tepki, diğer kişinin doğasının Uranüs’e özgü yönü tarafından, bir şekilde tehdit edilme duygusundan kaynaklanmaktadır. Ancak, diğer kişi kendi doğasının Uranüs’e özgü yönünü geliştirmeyi arzu ederse, bu durumda, isyan, kişinin Satürn”e özgü tepki verdiği şeklinde görünecektir. Bu enteresan bir dinamiktir. Çünkü farklı bir çok nedeni ve tetikleyici unsuru olabilir. Örnekler verelim: Bir kişi diğerinin ne denli koşullanmış ve sınırlanmış olduğunu anlayıp, özgürleştirmek amacıyla diğerini Uranüs’e özgü mesajlarla zorlayabilir. Ancak, aşırı koşullanmış ve sınırlanmış olan kişi bu durumu muhafaza etmeyi isterse, o zaman, isyan, diğerinin gönderdiği Uranüs’e özgü mesajlara yönelir. Uranüs’e özgü mesajları gönderen kişi, diğeri tarafından otorite konumu arzuluyor şeklinde algılanır (Uranüs, Satürn vasıtasıyla yansıtılmaktadır). Kişinin veya mesajların, esrarengiz, garip, radikal veya tuhaf (Uranüs) olduğuna hükmedilir (Satürn). Mevcut koşulları devam ettirme arzusuna dayalı bu isyan, kendisini Satürn vasıtasıyla yansıtan Uranüs olarak ortaya koyan bireyin kendisiyle bağlantılıdır (İçsel varoluş durumunu, dışsal gerçeklik koşullarına yansıtmıştır). Aslında diğer kişiye yönelik görünen bu isyan, gerçekte kişinin kendisine yöneliktir. Fakat, elbette, bu dinamiği bu şekilde anlayan kişi nadir (Uranüs) bir kişidir. Kişinin dışsal koşullarının, kendi içsel varlığını yansıtamaması bunun nedenidir. Çünkü toplumsal veya kültürel koşullama modelinde böyle bir kültürel norm (anlayış) bulunmamaktadır. Koşullama modeline bu durum böyle akseder.
Ya da kişilerden biri, diğerindeki Uranüs’e özgü bireyleşmeyi bastırmanın bir aracı olarak otorite konumuna hakim olmak, kuralları belirleyip etkilemek isteyebilir. Fakat nihayetinde, diğerinin kendi kendisine yönelik olarak aynı şeyi yaptığını keşfedecektir. Bu durum karşılıklı bir isyan veya reddediş yaratabilir. Ya da iki insan birlikte oldukları başka zamanlarla (Uranüs’ün Satürn ile bağlantılı olduğu) bağlantılı olan bilinçaltı hatıralardan (Uranüs) kaynaklanan ani bir hoşlanmayış (Uranüs) yaşayabilirler. Bu tepki, birinden birinin veya her ikisinin birden ağır Satürn rolünü oynamış olmasından kaynaklanabilir. Şimdi bu Satürn”e özgü geçmiş vasıtasıyla Uranüs’e özgü tepki oluşturulmaktadır. Bundan başka, ‘diğer’ kişi, şimdi, birinci kişinin isyan ve koşullanmalardan bilinçli olarak kurtulma yoluyla halihazırda bireyleştiği bir kişilik tipini veya realiteyi sembolize ediyor olabilir. Bu durum, diğeriyle işinin bitmiş olduğunu yansıtan düşünceyi harekete geçirebilir.
Uranüs’e özgü bağlantı son derece olumlu da olabilir. Sinastride ve kompozit haritalarda iki insanın nasıl ve hangi alanda birbirine mentör olma işlevi göreceğini sembolize edebilir. Bir mentör diğerini koşulsuz olarak kabul eden kişidir. Ancak böyle olunduğunda diğerinin kim olduğu nesnel olarak fark edilebilir. Çünkü, bu farkındalık,diğerine yönelik herhangi bir koşullu tepki ile çarpıtılmamıştır. Mentörler, diğer kişinin gerçekten neye ihtiyacı olduğunun tarafsız ve nesnel değerlendirmesi yoluyla, onun bireysel gelişimini kolaylaştırmaya yardım edebilirler. Böylece Uranüs’e özgü sembol, sinastri ve kompozit haritalar sayesinde, iki insanın hangi hayat alanında aynı bakış açısına ve oldukça benzer zihne sahip olduklarının bağlantısını verir. İki insanın, bilinenden ve kendi içsel varlıklarının ve dışsal koşullarının statükocu gerçekliklerinden özgürleşmek için birbirlerine hangi alanda yardım edeceklerini gösterebilir. Bu yardımı bir çift (bütün) olarak, nerede ve nasıl birlikte kazanılabileceklerini gösterir. Bu alanlar ve konular, her ikisinin de bireysel ve müşterek yaşam amaçlarıyla ilgili olarak en fazlayı nasıl ve nerede hızlandırılmış biçimde elde edebileceklerini gösterir. Uranüs’e özgü bağlantı, koşullanmalardan ve statükodan özgürleşmeye bağlı olarak, ‘yeni’ yollarla (Uranüs’ün yerleşiminin sembolize ettiği dinamiklere özel yeni yollarla) deneyimlemeyle ilişkilidir. Bu tür deneyimler, her bireyin gerçek doğasını en fazla yansıtan yöntemlerin tedricen geliştirilip yerleştirilmesini hesaba katacaktır. Sinastride Uranüs’e özgü yerleşimler, iki kişinin de çekildiği konularla bağlantıları gösterir. Böylece her birinin o zamana kadar yönelimlerini belirlemiş olup, koşullama modellerinden özgürleştirilmeyi bekleyen içsel dinamikleriyle bağlantı kurar. Bu nedenle, diğer kişi, bir seviyede (daha çok farkında olmadan) bu gelişimsel ihtiyaca yardım edebilme yeteneğine sahip bir kişi olarak algılanır. Çapraz harita sinastrisinde ve kompozit haritalardaki Uranüs’e özgü yerleşimler, her birinin diğerine bireysel yüksek zihinleri vasıtasıyla hangi alanda ve ne şekilde en fazla uyumlanmış olduğunu gösterir.
Olumlu yönden, Satürn’e, Uranüs’e özgü dinamikleri, bireylerin ve ilişkilerin çerçevesine, toplam doğa ve realite bakımından entegre etmeye yardımcı olmak üzere işlev kazandırılabilir. Satürn’ün gerçek doğası, herhangi bir şeyi tanımlayıp ona form vermektir. Sinastride ve kompozit haritalarda Satürn’ün fonksiyonu, tanımlayıp form vermek ve böylece Uranüs’e özgü düşünce, dürtü, amaç ve yönlere gerçeklik kazandırmaktır. Satürn, içimizde ve ilişkilerimizde Uranüs’e özgü bireyleşme sürecini ortama göre nasıl meydana çıkarıp uygular ve gerçekleştirebilirizin farkındalığını ortaya çıkarır. Çünkü, içinde yaşadığımız toplum veya kültürün dışsal doğası olan gelenek, norm, kural, prosedür, tabu ve yasalarla bağlantılıdır.
Sinastri haritalarında, Satürn dinamikleri, içinde bulundukları ev, burç ve diğer gezegenlere olan açıları tarafından sembolize edilen hayat alanlarına odaklanmıştır. Uranüs’ün dip akıntısı veya bilinçli olarak geliştirilmesi, bulunduğu eve, burca ve kompozit haritaya yansıtılır. Deneyimler yoluyla söyleyebileceğim fark şudur: Sinastride bu prensipler, iki insana bireysel bazda yansıtılır. Kompozit haritada ise, bu ilkeler, iki insanın içselleştirdikleri çift olma bilincine yansıtılır.
Bireysel ve kompozit haritalar elbette devingendir. Bir kişinin natal haritasında Uranüs’ün ilerlediği hayat alanı ve bununla bağlantılı konular, kişinin partnerini etkileyecektir. Bunun terside doğrudur. Uranüs transiti aynı zamanda kompozit haritayı da etkiliyor olacaktır. Her iki durumda da bireyin veya ilişkinin ihtiyaçlarına artık uymayan, faydası dokunmayan mevcut koşulları değiştirmekle bağlantılı olarak ivme kazanmış bir büyüme gerçekleşebilir. Partnerlerin birinde veya her ikisinde birden, Satürn fonksiyonuna direnç, inkar veya bastırma işin içindeyse, o zaman ‘beklenmeyen’, ‘aniden’ ortaya çıkarak her ikisini de öyle veya böyle değiştirir. Transitlerle ilgili bölüme bakılırsa, mesajların dinamiği anlaşılır. O bölümde önerilen yöntemle, mesajlara bütünlük içinde kulak verip uygulamak ilişki için önemlidir. Bu yolla Satürn’ün olumlu yönleri, gereken değişimleri saptayıp entegre etmek üzere kumandayı ele alabilir. Öyle ki, bireyler ve ilişki yapısal olarak büyür.
URANÜS: DİĞER DÜŞÜNCELER
Bugünlük yaklaşık 30 dakikamız kaldı. Uranüs’le ilgili ne bilmek istiyorsanız sorabilirsiniz.
Soru: Uranüs’ün kanallıkla bir ilgisi var mıdır?
Jane Robert’in Seth ile bağlantısına benzer bir anlamı mı kastediyorsunuz?
Yanıt: Evet.
Hayır. Seth olgusunun yansıttığı gerçek kanallık, Neptün ve Plüton tarafından sembolize edilir. Gerçek kanallık, bireyin ruhuna (Plüton) başka bir ruhsal varlığın veya spiritin (Neptün, Plüton) girmesidir. Ego merkezli bilinçlilikte tamamen veya tamama yakın bir kayıp söz konusu olur. Fizyolojik olarak, kalp atış oranında ve solunum biçiminde değişiklik, cildin renklenmesi, gözbebeklerinin yuvalarının içinde dönmesi, konuşma tarzında farklı bir tonlama ve fiziksel bedenin normalden daha hızlı biçimde tükenmesi bu duruma eşlik eder. Kanal olan birey, normal ego-merkezli kişiliğinin sınırları dahilinde bilmesi mümkün olmayan gerçekleri ve yasaları metafiziksel olarak anlatır, aydınlatır veya öğretir.
Bugünlerde, kanal bilgisi olarak nitelenen veya öyle olduğu iddia edilen pek çok bilgi, Neptün’ün Yay burcundan geçişini yansıtır. Bu geçiş, Uranüs’ün geçişine göre hızlandırılmış bir geçiştir. Aslında bu durum, kollektifi (Neptün, Uranüs, Yay), dolayısıyla bireysel zihni genişletmeye ihtiyaç duyulmuş olması ve bunun ortaya çıkması demektir. Bu, Batı toplumlarında artan sayıda insanın bilinenin ötesine giderek, hayatı farklı ve ‘yeni’ vasıtalarla idrak etmesi anlamına gelir. Yeni vasıtalar, kozmolojik, metafiziksel, felsefi veya dini yönelimlerle karşılıklı ilişki içindedir. Çünkü bunlar insan farkındalığının (zodyak) toplam tayfı dahilinde Yay burcu ile bağlantılıdır. Gezegenimizde bilinçlilik dairesindeki bu kolektif ve bireyleşmiş ihtiyaç, böylece, Neptün ve Uranüs’ün Yay burcundaki hareketleri tarafından psikolojiye yansıtılmış olmaktadır. Her birey, kendi bilinen realitesinin mevcut parametrelerini genişletmek üzere, temelde inançlarla bağlantılı (Uranüs Yay’da) aynı tür psikolojiye sahip olan benzer zihinsel yapıdaki grupları ve insanları bulacaktır. Eğer tarihi araştırırsanız, Uranüs’ün Yay burucunda ilerlediği her dönemde zihni genişletme ihtiyacının ortaya çıktığını keşfedersiniz. Bu yüzyılın başında (ç.n. 20. yüzyıl) Uranüs’ün Yay burcunda olduğu en son dönemde bu ihtiyaç belirmiştir. O tarihte, Doğu düşünce ve felsefelerine Batının ilgisi çok artmış, Doğunun bir çok inanç ve düşüncesi Batıda yer bulmuştur. Yay, bir arketip olarak sentezle bağlantılıdır. Doğal kutupsallığı İkizler’dir. Bir düşünceler sentezidir. Uranüs, 1800’lerin başlarında yine Neptün’le beraber Yay’dayken, diyalektik düşünce felsefesi yükselmişti. Karşıt düşüncelerin sentezi, olgusal varoluşu yorumlamanın (Yay) ‘yeni’ bir yolunu buldurmuştu. Böylece, bizler, son olarak, ‘yeni’ düşünce ve inançların Doğudan Batıya taşınmasına şahit olduk. Karşıt düşüncelerin bir sentezine; örneğin Doğunun içsel Tanrısına karşı Batının dışsal Tanrısına ve daha başka karşıtlıkların sentezine.
Şimdi yine kollektif ve bireysel zihni genişletme ihtiyacı gündemde. Bunun genel bir ihtiyaç olduğu gerçeğinin ötesinde, genel ihtiyacı ateşleyen özel kültürel nedenler de mevcut. Bu özel nedenler, genel ihtiyacı ateşleyen kültürel nedenleri şekillendiriyor, ihtiyacın özel uygulamalarını şekillendiriyor. Bir örnek verelim: Ünlü Amerikan Rüyası (rüyalar Neptün’le ilişkilidir) önceden buna yatırım yapmış olan bir çokları için çökmekte. Bir çoğunun aradığı mana (Neptün) başka bir sahte rüyada da bulunamayacak. Yani, zihni genişletmek, hayata farklı bakmak için artan bir ihtiyaç söz konusu. Hayatın ve realitenin doğasıyla ilgili bugün bu denli çok düşünce, inanç ve kitap bulunmasının nedeni budur, insanlık tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar fazla sayıda. Bunun biçimlerinden birisi de güncel olan kanallığa ilgi dalgasını kapsar. Maalesef, Neptün’ün şu anda Oğlak’ta olması nedeniyle, kanal bilgisi diye aktarılanların çoğu kanal bilgisi değildir. Neptün Yay’dayken, az sayıda kişiyle, başka varlıklar veya ruhlar tarafından öğretilerini aktarmak üzere temasa geçildi. Bu öğretilerden bazılarının, kitaplar ve benzerleri vasıtasıyla geniş sirkülasyona (Neptün Yay’da) sahip olması amaçlanmıştır. Uranüs Yay’a ilerlediğinde, bu Neptün etkisi ivme kazanmıştır. Bu durum pek çok kitaba yansıtılmış, bir çok kişi kanallığa soyunarak gülünç duruma düşmüştür. Eğer eldeki malzemenin büyük bir kısmını incelerseniz, bir kişi veya grubun kanal bilgilerinin diğer bir kişi veya grubun kanal bilgileriyle çatıştığını ya da birbirini çürüttüğünü keşfedersiniz. Şimdi bu ne anlama geliyor? Açıkçası, Neptün Oğlak’ta olduğu için, bu kanallık iddialarının bir çoğunun doğru olmadığı anlamına geliyor. Bir çok insanın kendi bilinçlerini açıp genişlettikleri anlamına geliyor. Yani bu insanlar kendi yüksek zihinleriyle temasa geçiyorlar. Uranüs, yansıtılan yaradılışla (ç.n. görünenin arkasındaki varoluşla) bağlantılı olduğundan, bir çok insan daha yüksek gerçekleri, soyut olanı ve madde düzlemindeki fiziksel yasaların temeli olan metafizik yasalarını seziyor (Uranüs Yay’da). Aslında başka bir varlığa değil, kendilerine kanal oluyorlar. Yansıtılan yaradılışın vasıtasının elektrik, görünen yaradılışın temel ilkesinin de zeka olduğunu hatırlayın. Böylece, artan sayıda insan, kendi bilinçlerinin parametrelerini genişleterek (Uranüs Yay’da), Evrensel zihne bağlanıyor. Gerçekliğin karbon kopyasına, tüm yasaların temeline bağlanıyor. O yasalar ki, belirmiş yaradılışı toptan açıklayıp düzenlemektedir. İnsan beyninin genişlemesi ve evrimi altta yatan nedendir.
Oğlak’taki Neptün, bu açıdan bakıldığında, kendilerine değil de daha yüksek varlıklara kanal olduğunu iddia eden yanlış otoriteyle ve bu otoriteden medet umanlarla ilişkilidir. Elbette bu durum Batı Dünyasındaki temel koşullama modellerinden birinin yansımasıdır. Tanrı tarikiyle özgürleşmenin bizim dışımızda olduğu koşullamasının. Bu yüzden, çoğu insan dışsal otorite figürleri aramaya koşullanmıştır. Buna göre, Batıdaki bu kanallık durumu, daha fazla takipçiyi cezbetmek beklentisiyle, ‘başka varlıklar’a kanal olmakla ilişkilendirilmiştir. Eğer bu tür koşullamaların bulunmadığı ülkelere giderseniz, bu kanallık olgusunun, dışsal otoriteyle bağlantılı koşullama modellerinin bulunduğu ülkelerde temsil edildiği biçimde, bu ülkelerde varolmadığını keşfedersiniz. Uranüs, Satürn’le birlikte galaksimizin merkezine doğru ilerlerken, böyle bir koşullama modelinin bununla kimlik bulan kişilerden özgürleştirilebilmesi önemlidir. Bu, dürüstlüğe (Yay) ve ‘sahte peygamberler’in gerçek yüzlerinin ortaya çıkarılmasına (Neptün Oğlak’ta) olanak verecektir.
Zihinlerinin ve bilinçlerinin yeni yollarla, yeni bağlantılar ve anlayışlar kazanarak genişlediğini fark eden kişiler için, alınacak ders, söylenenlerin ve sunulanların arkasındaki otoritenin kendini-gerçekleştirme çıkışlı olduğunu kabullenerek, talepte bulunmaktır. Bu çok çok önemlidir. Şuna dikkat edin: Gerçek bir peygamber olan İsa’nın, konuşmaları, öğretisi ve hayatı, kendi zamanında çok zulüm gördü. Niçin? Bir çok neden arasında, beklenen Mesih olduğunu iddia eden peygamberlerin bolluğu da vardır. Açıktır ki pek çok insan, politik ve ekonomik koşullar nedeniyle o dönemde kendi adlarına sorumluluk üstlenecek ilahi bir iradeye inanma ihtiyacı duyuyorlardı. Bu ‘sahte peygamberler’, kişisel gafletleri meydana çıkana dek yayılmayı sürdürdüler. Peygamber olduklarını öne sürenler şüphe ile karşılandı. Şüphe havayı zehirledi. Böyle bir atmosferde İsa’nın sözleri ve öğretileri yargılandı. Çarmıhta son buldu, öyle değil mi? Benim işaret etmek istediğim nokta şu: Yüksek güçlere kanal olduklarını iddia eden kişilerin (peygamberlerin?) bolluğu, kollektif atmosferi kendi iddialarının ve sözlerinin içeriği yoluyla zehirleyebilir. Bu durum, sırasında gelenekçiler tarafından (The Sanhedrin ? – ç.n. İsa’yı mahkum eden Yahudi Yüksek Mahkemesi) kendi otorite ve görüşlerine uymayanları infaz etmek için yakıt olarak kullanılabilir. Biz bu tür olayları, şu anda Batıda, ‘Yeni Çağ’ hareketi bağlamında görüyoruz. Bir çok inanç, düşünce, niyet veya gündem, muhafazakar dinciler tarafından hatalı biçimde itham ediliyor. Peki, bu hatalı iddialar için ‘hedef’ olarak ne tür insanlar gösteriliyor tahmin edin bakalım? İsa, Neptün Oğlak’tayken öldürülmüştü. Neptün, şimdi yine Oğlak’ta. Uranüs, kısa bir süre onun yanında olacak, Satürn de öyle. İsa, yeni bir çağın, Balık Çağı’nın yolunu açmıştı. Onunla yeni bir din ve yaşam felsefesi doğmuştu. Yeni Çağ ruhunu izleyenler, sürdürmekte oldukları otoritelerinin temelinin oyulduğu algısında olanlar tarafından daha başlangıçta infaz edildi. Şimdi ise, Kova Çağı’na giriyoruz, yeni bir çağa. Bu döngüyü tekrarlayacak mıyız, yoksa kırabilir miyiz? Eğer kıracaksak, bu nasıl yapılabilir? Bu soruyu üzerinde düşünmeniz için size bırakıyorum.
Çeviren: Serap Rumelili Öcalan
Jeffrey Wolf Green yirmi beş yıldan bu yana Seattle’da profesyonel astrologluk yapmaktadır. Pluto:The Evolutionary Journey of the Soul, Cilt 1-Cilt 2’nin yazarıdır. Ayrıca Evrimsel Astroloji Okulunun kurucusudur.