Sara Diamond
Bruce Scofield ‘ın yeni kitabının incelemesi (Inner Traditions, 2022)
Bruce Scofield, yeni kitabının başlangıcında sembolik bir hikâye anlatıyor. Hoover yönetimi, ABD Büyük Buhranı’nın ardından, mali çöküşün nedenlerini belirlemek için Edward R. Dewey adlı bir ekonomiste başvurur. Dewey, doğa ve iş dünyasında döngüleri incelemek için çok disiplinli bir yaklaşım benimser ve Döngüleri İnceleme Vakfı’na liderlik eder. Vakıf sonunda feshedilip arşivleri halka açıldığında, bu çok ünlü iktisatçının, gezegen hareketlerinin, gözlemlediği bazı döngülerin olası bir nedeni olduğunu öne sürdüğü ortaya çıkar. Dewey “astroloji yapmakla” suçlanır. Kendini savunmak için, astrolojinin önermelerinin saçma olduğunu ve onu incelemenin kişinin bilimsel itibarını zedeleyeceğini açıkça belirtir. Ancak Scofield’ın tanıştığı, adamı tanıyan insanlara göre, Dewey’in sözleri sadece bir örtbastır. Dewey ve vakfı, astrolojinin, doğa ve insan döngülerini anlamak için uygun bilgi kaynaklarından biri olduğunu düşünüyordur.
Hikâyenin ana fikri, astroloji konusuna yöneltilen kökleşmiş “korku ve nefretin”, bilim adamlarının ve akademisyenlerin onu gerçekten incelemesini ve insanlığın geri kalanının ondan tam olarak yararlanmasını engellemiş olmasıdır.
Bu kitabın amacı, doğanın kendisi astrolojinin iddialarının birçoğunu kanıtlarken ve bilim, felsefe ve hatta din çoğu zaman onunla örtüşürken, astrolojinin meşru bir konu olarak gözden düşürülmesinin uzun ve karmaşık bir geçmişi olduğunu göstermektir. Scofield, astrolojiyi “güneş sistemi ortamının dünyevi sistemleri nasıl etkilediğini araştıran ve ölçen binlerce yıllık bir proje” olarak tanımlıyor. Astroloji, doğanın nasıl çalıştığına dair bilimsel anlayışımızda devrim yaratma potansiyeline sahip olabilir. Ancak şu anda bundan çok uzakta görünüyoruz.
Bu kitap, Scofield’ın bir astrolog ve yer bilimci olarak 50 yılı aşkın deneyiminin onu getirdiği son noktadır. İkisinin birden nasıl olunacağını örnekliyor.
1. bölüm bilim hakkında ve Mezopotamya’da Batı astrolojisinin yükselişinin kapsamlı bir tarihini Hindistan, Çin ve Mezoamerika’daki paralel gelişmelerle birlikte içeriyor. MÖ 17. yüzyıla kadar uzanan bilgilere sahip Enuma Anu Enlil tabletlerinin keşfi, MÖ 1900 ila 1600 yılları arasında astrolojinin “sistematik, uzmanlaşmış ve tanımlayıcı bir bilgi bütünü” olduğunu gösteriyor. Örneğin, Venüs’ün Güneş’le sinodik döngülerinin aşamalarının, yağış, yiyecek tedariki, savaşlar ve kralların işleri gibi dünyasal olaylar üzerinde çeşitli etkileri olduğu en az bu kadar erken biliniyor.
Astroloji, “olay üzerine bir teorinin izdüşümünün değil, astronomik ve dünyasal olaylar arasındaki bağlantılara dikkat çeken, binlerce yıl sürdürülen ampirik bir yaklaşımın sonucu olarak ortaya çıktı ve bu şekilde devam ediyor. Bu, astrolojinin her şeyi açıklayabileceği anlamına gelmez. Scofield, ister doğal fenomenlerin astrolojisinden, ister insanlar ve insan olaylarıyla ilgili yargı astrolojisinden söz edilsin, “astrolojinin her iki dalının da konusunun kendi kendini organize eden sistemlerle sınırlı göründüğünü” vurguluyor.
Tek hücreliden bir bitkiye, bir hayvana veya insana kadar değişen kendi kendini organize eden sistemler geçicidir ve dengeyi korumak için zaman içinde ayarlamalar yapabilir. Astrolojinin açıklamayı önerdiği şey, sürekli değişim hâlinde olan süreçlerdir.
Scofield’ın ifadesiyle “hayatın gökyüzünü içselleştirmesinin” en temel yolları, gündüz ve gecenin günlük döngüleri ve mevsimler boyunca gün uzunluğunun yıllık ilerlemesidir, buna fotoperiyodizm(*) denir. Helenistik astrologlar sonunda bir sistemi resmileştirdiklerinde, açık beş veri kategorisi oluşturdular: gezegenler, açılar, simetriler, evler ve zodyak. Gök-yer ilişkilerine ilişkin insan gözlemlerinin en temel düzeyinde, Güneş’in yıllık döngüsü zodyak ile sembolize edilir ve günlük döngü evlere yansır. Bir astrolojik harita, zamandaki bir anın anlık görüntüsüdür. Scofield buna gökyüzünün “zaman dilimi” diyor. Açılar, Güneş, Ay ve “gezginler”, yani gezegenler arasındaki açısal ilişkilerdir. Her hareket eden cisim belirli temaları ve kavramları sembolize eder. Kısa bir tabloda Scofield, yedi geleneksel gezegenin her biriyle ilişkili cinsiyet kutupluluğunun, davranışın, eylemlerin, hava durumu modellerinin ve metallerin temel işlevlerini gösteriyor. Tüm yazışmalar, astroloji tarihi boyunca dikkate değer ölçüde tutarlı kalmıştır. Bunlar “Antik Helenistik ve Roma dünyalarında en yaygın olarak benimsenen felsefi gelenek” diyebileceğimiz stoacılıktan doğar. Stoacılar, kozmosun düzenli, zeki ve kendi başına yaşayan bir varlık olduğuna inanıyorlardı. Astroloji, onu incelemenin ve bilmenin yöntemiydi.
Astrolojinin alt disiplinleri arasında belki de en kalıcı olanı hava tahmini olmuştur. Rönesans döneminde astrometeoroloji olarak adlandırılır ancak kökenleri Mezopotamya’nın hava kehanetlerinde bulunur ve daha sonra Helenistik zamanlarda organize bir metodolojiye dönüşür. Popüler kültürde astrolojik hava tahminlerini canlı tutan şey, 15. yüzyıla kadar uzanan astrolojik almanakların yayınlanmasıdır.
Astrometeoroloji tarihiyle ilgili uzun ve ayrıntılı bölümünde Scofield, belirli bir bilim adamının, John Goad’ın (1616-1687) çalışmalarını vurgular. Goad, Bilimsel Devrim’e katkıda bulunan sayısız kişinin çağdaşıdır. Goad, 30 yıllık hava durumu verilerine dayanan 500 sayfalık Astro-Meteorologica adlı kitabında, burçlara değil açılara vurgu yaparak hava durumu ve gezegen geçişleri arasındaki ilişkileri test etmeye koyulur ve “astrolojiyi Dünya üzerinde sohbet eden gezegenlerden gelen vektörlerin (ışınlar) faz analizine dönüştürür.” Sonuç olarak, Goad’ın çalışması herhangi bir tek gezegen kombinasyonundan çok az tutarlı etki ortaya çıkarır çünkü genellikle herhangi bir zamanda birkaç gezegen kombinasyonu etkindir. Yine de, Goad’ın çalışması bilimsel testler için bir standart oluşturur.
Scofield, Massachusetts Üniversitesi’nde doktorası üzerinde çalışırken başlayarak, sıcaklıkların en azından bölgesel olarak Güneş ve Satürn’ün yer merkezli hizalanmalarına bağlı olarak düştüğü hipotezini test etmek için yıllarını harcar. Bir gezegen çiftinin, gezegenlerin değişen diğer tüm konfigürasyonlarından gerçekten izole edilemeyeceğinin farkında olmasına rağmen, yine de Güneş-Satürn karşıtlığının belirli bir noktasında sıcaklıklarda öngörülebilir bir düşüş bulur. Astrologların gezegen hizalanmaları ve hava durumunu ilişkilendiren uzun süredir devam eden iddialarının bilimsel olarak test edilmesi için geniş bir alan olduğunu gösterir.
17. yüzyıla kadar astroloji o kadar titiz bir disiplindir ki, onu uygulayanlara “birbirinin yerine geçebilen isimler: astronom, astrolog veya matematikçi” denir. 17. yüzyılın sonlarına doğru, çok az bilim adamı astrometeoroloji ile ilgileniyordur. Düşüşü yargı astrolojisinin düşüşüne paraleldir.
Scofield, “Batı Avrupa’da kabaca 1500 ile 1700 yılları arasında, her zaman bir dereceye kadar tartışmalı olmakla birlikte, böylesine etkileyici bir tarihsel soy ağacına sahip olan bir konunun neredeyse sönmesiyle sonuçlanan şey neydi?” diye soruyor. Yaygın olarak anlaşılan cevap, Bilimsel Devrim’in “astrolojinin saçmalık olduğunu kanıtlayarak batıl inançlara karşı rasyonalizmin zaferini” getirdiğidir. Ama bu yeterli bir açıklama değil. Scofield, astrolojinin çöküşünü düşünürken, çalışmalarının başında “astrolojinin statüsünün değiştiğini …bunun basit bir mesele olmadığını”fark eder ve yalnızca farklı türden tarihin birden çok kolu, birlikte örüldüğünde, düşüşünün makul bir hikâyesini anlatabilir.”
Astrolojinin Doğası’nın 2. Bölümü bu hikâyeyi anlatıyor ve astroloji öğrencilerinin okuması gerekir. Kitabın bu geniş bölümünde, Scofield bize astrolojinin düşüşünün gerçekte ne kadar karmaşık olduğuna dair kapsamlı ve yine de bir okuyucunun bakış açısından idare edilebilir bir yorum sunuyor. Düzeltmeyi umuyorsak, alanımızın itibarının nasıl ve neden gözden düştüğünü bilmemiz gerekir. İndirgemeci bilimin yükselişi, yalnızca baskın entelektüel ideolojinin görünüşte rasyonel hale gelmesi nedeniyle değil, Bilimsel Devrim’in aynı zamanda bir beyin göçü yaratması nedeniyle de önemli bir rol oynar. Astrolojiyi test edilebilir bir konu olarak inşa etmeye devam edebilecek olan aydınlar topluluğu üyeleri, bunun yerine diğer bilimsel projelere geçerler.
Kilise, astrolojinin gözden düşürülmesinde elbette önemli bir rol oynar. Bu hikâye de karmaşık. Başlangıçta, kilise, fiziksel beden ve doğa ile ilgili olarak astrolojiye boyun eğer, kader ve özgürlük muammasıyla yargı astrolojisine olan düşmanlığını saklı tutar. Kara Veba zamanlarında, astroloji, kader ve özgür irade hakkında Kilise’nin gerçekten cevaplayamadığı soruları gündeme getirdiği için bile büyür. Yine de nihayetinde, Hıristiyan teolojisi, bireylerin günah ve kurtuluş arasında özgürce seçim yaptıkları inancına dayanır. Dini otoriteler astrolojiye çoğunlukla iki argüman kullanarak saldırırlar. Birincisi, insanların Tanrı’nın sırlarına burnunu sokmaması gerektiğidir. Diğeri, gezegenlerin insanın özgür iradesini geçersiz kılamayacağıdır.
Astrolojiye yönelik en şiddetli eleştirilerden biri Rönesans hümanist filozofu Giovanni Pico della Mirandola’dan gelir. Scofield, della Mirandola’nın argümanlarının bir listesini yorumlayan “astrologların kendi aralarında anlaşamadıkları (doğru), astrolojinin akla dayanmadığı (yanlış) ve astrologların toplumu yozlaştıran sahtekârlar olduğu (bazıları yapar) gibi mizahi bir çizelge sunuyor.”
Ancak astrolojiye bunu yapan sadece din adamlarının ve akılcı bilim adamlarının saldırıları değildir. Sorunların bir kısmı, astrologların kendi sınırlarını aşmasından kaynaklanır. Almanakların kitlesel popülaritesi ile bazı vicdansız astrologlar tuhaf tahminlerle vahşileşir, kendi kötü şöhretlerini artırırlar, kendi ceplerini doldururlar ve astrolojiyi gülünç hale getirirler.
Bölüm 3’te Scofield, gelecekte astrolojinin gelişmesi için neler yapılabileceğini öneriyor. İlgili iki konuyu ele alıyor: Astroloji nasıl güvenilir bir araştırma konusu olabilir? Ve astrologlar nasıl daha profesyonel ve daha az “dışlanmış” bir sosyal grup haline gelebilir?
Büyük kurumsal destek ve finansman eksikliği ile sınırlı olmayan birçok araştırma sorunu vardır. Astrolojik iddiaların bilimsel olarak test edilmesi, sürekli değişen kozmik ortam nedeniyle zordur. Bu, Gauquelin’lerin doğum haritası yerleşimleri ve insanların seçtikleri meslekler arasındaki ilişkilere ilişkin ünlü çalışmalarında kullandıkları gibi büyük örneklem boyutları gerektirir. Bununla birlikte, şu anda yayınlanan araştırmaların çoğu anekdot niteliğindedir. Çok az astrolog titiz testlerle ilgilenir. Bireysel danışanlara danışmanlık yapılmasına yapılan vurgu, astrolojiyi bir uygulama olarak sürdürürken – yüzyıllarca süren saldırılara rağmen onu canlı tutarken – danışmanlık uygulaması, astrolojinin nasıl çalıştığına dair nedensel, açıklayıcı bir teori geliştirmez.
Scofield, son yıllarda astrologların, astrolojiyi metafiziksel bir kehanet meselesi olarak çerçevelemek yerine nasıl çalıştığı sorusunu pas geçtiklerinden yakınıyor. Scofield’a göre bu bir açıklama değil. Bu astrologları nedensel bir teori geliştirme ihtiyacından kurtarır ve “aynı zamanda astrolojiyi kendi alt evreninde güvende tutmanın bir yoludur.”
Milyonlarca insan şu anda astrolojinin bazı versiyonlarını çevrimiçi olarak takip ederken, Scofield Amerika Birleşik Devletleri’nde kendilerini astrolog olarak tanımlayan yalnızca 100.000 kadar kişinin – çoğu amatör – olduğunu tahmin ediyor. Bunlardan yaklaşık 20.000’i astrolojiyle uğraşıyor ve sadece dörtte biri tam zamanlı olarak astrolojiyle geçimini sağlayabiliyor. Bu kadar küçük bir uygulayıcı grubuyla, astrolojiyi marjinal bir alt kültür statüsünden diğer mesleklere daha benzer bir yere taşımak için ne gibi bir umut var?
Bu kitabın 3. Kısmı daha da dikkat çekici. Scofield, astrolojik iddiaların daha fazla test edilmesi, halkı kendi deyimiyle “herkes için ücretsiz” kendini tanıtmaya çalışan “düzenlenmemiş uygulayıcılardan” korumak için tutarlı profesyonel standartlara dayalı sertifikalar ve astrolojiyi bir danışmanlık uygulamasından daha fazlası haline getirmeye odaklanmak için çağrıda bulunuyor.
Önerilerini 2023’ün bakış açısından okumak, kulağa uzak bir ihtimal gibi geliyor. Ancak astrolojinin yüzyıllarca süren geri çekilmeleri ve yeniden canlanmaları göz önüne alındığında, belki de öyle değildir. Scofield, astrolojinin “hayatta kaldığı, tarihini koruduğu ve geliştiği” sonucuna varıyor. Bu başlı başına bir başarıdır.
Bruce Scofield’ın yeni kitabı gibi. Bize bir başyapıt kazandırdığını söylerken abartmış olmam.
Editörün notu: Okuyucular, Chris Brennan’ın The Astrology Podcast’te Bruce Scofield ile yaptığı röportajın keyfini çıkarabilir. (29 Ocak 2023)
Çeviren: Hüseyin Akdağ
Sara R. Diamond, Ph.D., J.D., 19 yıldır San Francisco Körfez bölgesinde avukatlık yapmaktadır. Ondan önce, California Üniversitesi, Berkeley’de eğitim görmüş bir sosyologdur ve ABD siyaseti hakkında dört kitabın yazarıdır. Halen Astroloji Üniversitesi’nin 4 yıllık sertifika programını tamamlamaktadır.
(*)Fotoperiyodizm: Bitkilerin günlerin uzunluğuna bağlı olarak gösterdiği gelişim.
*Bu makale, 22.02.2023 tarihinde Sara Diamond tarafından ‘The Mountain Astrologer’ dergisinde yayınlandı.