BURÇLARIN ZODYAKLA ANATOMİK EŞLEŞMESİ, PLANETLERİN ORGANİK VE PSİKOLOJİK FONKSİYONLARI:

OĞLAK

Zodyak’ın en tepe noktasındayız. Eğer yükseklik korkunuz yoksa aşağıya bir bakın.

Ama gönül gözüyle bakın…

Satürn’ün kötü şöhretiyle tezat muhteşem güzelliğini seyredin.

Onu diğerlerinden ayıran ve benzersiz yapan göz kamaştırıcı halkalarını seyredin…

Bir mücevher gibi parlayan gövdesiyle ağır ağır dönüşünü seyredin…

Sadece seyredin…

OĞLAK BURCU DERECELERİ

1. Right patella: Sağ Dizkapağı

2. Left patella: Sol Diz kapağı

3. Cutaneous nerves of thigh (Sight): Kalça derisine ait sinirler, görme duyusu

4. Cutaneous nerves of lower leg: Alt bacak derisine ait sinirler.

5. Cutaneous nerves of knee: Diz derisine ait sinirler.

6. Right adductor muscle: Sağ yaklaştırıcı kas

7. Left adductor muscle: Sol yaklaştırıcı kas

8. Lymph vessels-of knee (Paralysis): Diz lenf damarları, Paraliz (Felç)

9. Nerves of knee: Diz sinirleri

10. Right cruciate ligaments: Sağ haçsı (istavroz şeklinde) bağ dokuları

11. Left cruciate ligaments: Sol haçsı bağ dokuları (Ligament; Vücuttaki kemikleri bağlayan ve organları desteklemeye yarayan kaba lifli doku şeritleri)

12. Right knee joint: Sağ diz eklemi

13. Left knee joint: Sol diz eklemi

14. Right knee cartilage: Sağ diz kıkırdağı

15. Left knee cartilage: Sol diz kıkırdağı

16. Condyle of right tibia: Sağ kaval kemiği yumrusu(kondil)

17. Condyle of left tibia: Sol kaval kemiği yumrusu

18. Ligaments of right knee: Sağ diz bağı dokuları

19. Ligaments of left knee: Sol diz bağı dokuları

20. Tendons of right knee: Sağ diz tendonları(kirişleri)

21. Tendons of left knee: Sol diz tendonları

22. Muscle insertions of upper to lower legs: Üst bacaktan alt bacağa doğru uzanan kasın kemik üzerinde tutunma gösterdiği yer.

23. Muscle insertions of upper to lower legs: 22.derecenin aynısı

24. Muscle insertions of upper to lower legs: 22.derecenin aynısı

25. Connections between femur and tibia: Femur ve Tibia arasındaki bağ dokusu.

26. Connections between femur and tibia: 25.derecenin aynısı (Femur; uyluk kemiği/Tibia; Kaval kemiği)

27. Deep nerves: Ağır sinir bozukluğu

28. Right genicular arteries: Sağ dize ait (jeniküler)damarlar

29. Left genicular arteries: Sol dize ait damarlar

30. Adductor muscle: Yaklaştırıcı kas

Kaynak:*Medical Astrology (Jane Ridder-Patric)”

SATÜRN, Güneş Sistemindeki ikinci büyük planettir ve OĞLAK Burcunu yönetir. Astronomlar onu “Halkalı Gezegen”, Astrologlar da “Sınırlayıcı Gezegen” olarak adlandırırlar. Satürn Halkaları; bilinenle bilinmeyen arasındaki kademeli sınırlardır. Maddi dünyanın kendine özgü kuralları ve düzeni vardır. Satürn insanı psikolojik ve organik düzeyde bu ortama hazırlar. Kemikler, eklemler, dokular, kıkırdaklardan oluşan iskelet sistemiyle bizi yapılandırır ve ayakta tutar. Deri bu yapıyı sınırlar. İyiyi (Sıvı-salgı, kemikler) içeride tutarken, kötüyü (tüm mikroorganizmalar) dışarıda tutarak bizi enfeksiyonlara karşı korur. Gerçekte sınırlar ruh ve beden bütünlüğümüzü tanımlar ve korur. Yani, sınırlar duvarlar değildir. Tıpkı derimizdeki gözenekler gibi geçirgendir. Satürn; Gerçekçi, Doğrucu, Kuralcı, Kısıtlayıcı, Soğuk, Katı ve Acımasız olarak tanınır. Nedense onun, şefkatini saklı tutarak dış dünyanın tehlikelerine karşı bizi kollayan bir BABA otoritesini temsil ettiğini unutma eğilimi taşırız. Kronik hastalıkların pençesine düştüğümüzde ona “Greater Malefic” (en büyük zarar veren) damgasını vururuz. Aslında, Satürn’ün kötü şöhretinin bizim onu idrak etme sorunumuzdan öte bir anlamı yoktur.

BAŞLICA ORGANİK FONKSİYONLARI:

İskelet Sistemi:Yaşam bir hareketse eğer, yaşamın temel özelliklerinden biri de yardımsız hareket edebilme yeteneğidir. Bedenin hareket aygıtı, kaslar, kirişler (tendon) lifler, kıkırdaklar ve kemiklerden oluşan bir hareket sistemidir. İskelet Sisteminin görevleri; Organları korur / Kas ve eklemlerin yardımıyla vücudun hareketini sağlar / Kalsiyum ve fosfor gibi maddeleri depo eder / Kırmızı kemik iliğinde kan hücreleri üretilir. İskeletin yapısında irili ufaklı yaklaşık 206 kemik bulunur. Uzun (Kol ve Bacak kemikleri), kısa (El ve ayak bileği kemikleri) ve yassı (Kafatası, göğüs, kaburga, kürek ve leğen kemikleri) olmak üzere üç gruba ayrılırlar.

Kemik Yapısı ve Problemleri:Kemiğin yapısı 1)Periost (Kemik zarı) Kemiğin enine büyümesini ve kemiğin onarılmasını sağlar. 2)Kemik İliği; 2 çeşittir; A)Kırmızı İlik; Bütün kemiklerde bulunur. Kan yapıcı retikular bağ dokudan oluşur.B)Sarı İlik; yağ dokusundan oluşur. Uzun kemiklerin ortasında bulunur. Bu ilik kan hücresi üretmez. 3)Kıkırdak tabakası: Kemiğin baş kısımlarında bulunur, boyuna bükmeyi sağlar. Kemik oluşumunda ise;1)Hormonlar (Kalsitonin, Parathormon, STH-Büyüme hormonu), 2)Mineraller, 3)D Vitamini, 4)Genetik faktörler ve dengeli beslenme rol oynar. Görülen başlıca kemik rahatsızlıkları; Raşitzm, kırık ve çatlaklar, omurga çarpıklıkları, kemik kanseri (Osteosarkom) kemik veremi, kemik yumuşaması (Osteomalasi), kemik iltihabı (Osteit), kemik iliği iltihabı (Osteomiyelit), kemiklerin deliklenmesi ve süngerleşmesi (Osteoporoz), habisle selim arası bir kemik tümörü (Osteoklastom), düz tabanlık, kamburluk vb.

Psikolojik olarak Kemik iliği kendimizi nasıl yapılandırdığımızı ve desteklediğimizi gösterir. Kemik kırılma ve çatlamaları otoriteye karşı başkaldırıdır. Diğer kemik rahatsızlıklarında hayatta hiçbir desteği kalmadığına ve yapının çökeceğine inanma hakimdir.

Eklemler: Kemikleri birbirine bağlayan yapılardır. Eklemler bağ dokudan oluşmuş eklem kapsülü ile çevrilidir. Kapsülün iç kısmında sinovial zar vardır. Sinovial zar eklem sıvısını üretir. Bu sıvı eklemde kayganlığı sağlar. Oynamaz, Yarı Oynar ve Oynar Eklemler olmak üzere üç gruba ayrılırlar. Oynamaz eklemler kafatasını oluşturan eklemlerdir. Eklem sıvısı yoktur. Omurga yarı oynar eklemlidir. Kalçalar, Omuzlar, Kol ve Bacak eklemlerinin tümü oynar eklemler grubuna girer.

Eklem Rahatsızlıkları: Eklem İltihabı; Artrit, Eklem boşluğunun iç yüzünü kaplayan zarın iltihabı; Sinovit ve Romatizmadır.

Romatizma: Genellikle eklem, kas ve sinir sistemini kapsar. Üç grupta toplanır; 1)İltihabın neden olduğu romatizma: Streptokoklar etkendir ve başka bulaşıcı hastalık odaklarından kan dolaşımıyla yayılırlar. 2)Dejeneratif Romatizma: Eklem bozukluklarına yol açan bir romatizma türüdür. Artroz ya da Osteoartirit gibi… 3)Bağdoku ve sinirlerde oluşan romatizma: Kas, bağdoku, içsalgı bezleri ve sinirleri kapsar.

Romatizmanın; Akut eklem romatizması (Romatizmal ateş) Romatoid Artirit, Kas Romatizması (Miyozit), Sinir Romatizması (Siyatik) gibi türleri vardır.

Romatizmal hastalıkların en belirgin psikolojik şifreleri; Sevgi eksikliği ya da yokluğu, Suçlama, Kronik acı, İçerleme, Otoriteyi ağır bir biçimde eleştirmedir.

Deri: Deri bedeni korur, vücut ısısını kontrol eder ve terlemeyle artık maddeleri atar. Üst deri Epidermis, Alt deri Derma olmak üzere iki tabakadan oluşur. Üst deri 2 ye ayrılır; havayla temas eden ve bir çok ölü hücreden oluşan birinci tabaka boynuzsu bir yapıdadır ve Keratin denen bir fibröz proteinden oluşmuştur. Keratin aynı zamanda tırnak ve saçta da bulunur. Kıl, Saç ve Tırnaklar boynuz maddesinden yapılmıştır. Üst derinin ikinci tabakası, içinde boya tanecikleri, pigmentler bulunan ve altderinin iç yüzeyine doğru birtakım çıkıntılar veren malpighi tabakasıdır. Alt deri bağ dokusundan yapılmıştır. Alt deri tabakasında Ter bezleri (Gözenek adı verilen delikçiklerle dışarıya açılırlar), kıl dibi bezleri (Sebum adı verilen deri yağı salgılarlar), yağ bezleri, damarlar, basınç-ısı-dokunma duyusu veren sinirler bulunur.

Deri Problemleri: Saç, tırnak, ter bezlerinden oluşan bölgelerde görülen hastalıklar, asalak ve mikroorganizmaların neden olduğu bulaşıcı hastalıklar (Mantar, Uyuz, Dolama vb) ve parazitlerin neden olmadığı aynı zamanda bulaşıcı olmayan hastalıklar (Deri İltihabı-Dermatit, Egzama, Kurdeşen, Sedef, Akne, Kan Çıbanları vb)

Deri problemlerinde ise psikolojik olarak bireyliğimizin tehdit edildiği, endişe, korku ve başkalarının üzerimizde güç sahibi olduğuna inanma hakimdir.

Diş ve Saç problemleri: Satürn’ün sert açılarında Diş çürümeleri, Erken saç beyazlaması ya da Saç dökülmesi ve Kellik (özellikle erkeklerde) görülebilir.

Kalsiyum Metabolizması: Normalde bedendeki kalsiyumun %99 u kemikler ve dişlerde bulunur. Bununla birlikte, dolaşımda bulunan %1 lik kısmın bedende önemli bir çok görevi vardır. Kalsiyum kalp atışlarını, sinir sistemi fonksiyonlarını, kasların kontrolünü, enzim sistemlerini ve hormonların salgılanmasını düzenler; hücrelerin birbirlerine tutunmalarına ve kanın pıhtılaşmasına yardım eder. Eğer dolaşımda bu fonksiyonlar için gerekli olan miktarda kalsiyum yoksa, bu gereksinim kemiklerden çekilen kalsiyum ile karşılanır. Bu süreç daha sonra Osteoporozise ve kemiklerin sık sık kırılmasına yol açabilir. Aşırı paratiroit hormonu da kanda kalsiyum düzeyini yükselterek kemik ağrıları, ruhsal bozukluklar, kabızlık ve böbrek taşlarına sebep olur.

Satürn’ün metali, Simyacıların bütün metallerin atası olarak kabul ettikleri Kurşundur. Kurşun elektriği çok az iletir ve korozyona karşı çok dayanıklıdır. Vücutça emilen kurşun özellikle kemik yapısına girer. Hemoglabin yapısını ve sinir dokusunu bozar.

Dizler: Oğlak, ” En tepede ben olacağım ”(Tall Poppy Sendrom) dan muzdariptir. Her çıkışın bir inişi olduğunu hatırlaması için Satürn ona arada bir diz çöktürür. İşte bu nedenle Oğlak burcunun en zayıf noktası dizleridir.

Hipofiz Ön Lobu: Jüpiter Hipofiz arka lopunu, Satürn de ön lopunu yönetir. Tabii Ay da bu yönetime dahildir. Hatta, Hipofiz bezinin salgıladığı hormonlar vasıtasıyla Venüs FSH (Folikul uyarıcı hormon), LH (Yumurtalıkta sarı cismin teşekkülünü, östrojen ve progesteron salgılanmasını kontrol eder. FSH ile birlikte çalışır) Mars; ACTH (Adrenal bezin korteksinin büyümesini ve steroid hormonların salgılanmasını uyarır) ve Merkür de; TSH (Büyüme hormonu salgılayarak kemik ve kasların gelişmesini sağlar) bu işin içindedirler. Bu gezegenlerin kötü pozisyonu pek çok ciddi hastalıklara kapı aralar.

Cücelik, Bodurluk (Dwarfism):En çok görülen cücelik Akondroplazik cücelik tir. Nedeni bilinmeyen ve tedavisi olmayan kalıtsal bir cüceliktir. Gövde normal irilikte olup, kol ve bacaklar anormal derecede kısa ve baş normalden iridir. Diğer tipleri ise, Kretinizm cücelik; tiroid bezi hipofonksiyona bağlı cüceliktir. Pitüier-Hipofizer cücelik; büyüme hormonu (TSH) eksikliğine bağlı olarak gelişir. Şekil bozukluğu veya zeka geriliği göstermez ancak cinsel gelişim yeterli olmayabilir.

Putamen: Beyindeki Nucleus Lentiformisin bir parçasıdır. Prf.Dr.Tony Nader’e göre Satürn idaresindeki önemli bir çekirdektir.

Satürn ayrıca tüm organlarda sertleşme başta olmak üzere kronik ve ciddi hasarlara yol açar; Gözde Katarak ve Glokom’dan, Safra kesesi ve böbrek taşlarına, bir de;

Scleroderma (Kas-Eklem-deri sistemini kapsayan kronik sertleşmeye dayalı bir has.)

ALS-Amyothropic Lateral Sclerosis (Kas, Eklem, Sinirlerin erimesini kapsayan has.)

Multipl Skleroz (Beyin ve Omurilik dokularının sertleşmesi, sinir sistemini bozan has.)

Lupus (Kronik deri tüberkülozu) veya Cüzzam a yol açabilir.

YENGEÇ-OĞLAK AKSI İçsel ve Dışsal olarak sağlıklı bir şekilde yapılanmayı kapsar. Gökyüzünü dikey olarak ikiye bölen Meridyen çizgisinin en dip noktası (IC-Imum Colei) ile en tepe noktası (MC-Medium Colei) dir. Tepe noktası Güney de Oğlak Burcu (öğlen vakti), dip noktası Kuzeyde Yengeç Burcu (gece yarısı) yer alır. Dünyaya bir tohum olarak atılan özümüzü büyümeye aday bir ağaç olarak düşünecek olursak 4.ev (Ay-Yengeç) bu ağacın köklerini,10.ev (Satürn-Oğlak) de bu ağacın dallarını temsil eder.“Ne ekersen onu biçersin” sözcüğü bu aksı çok güzel tanımlar. Zaman ve Mekan içindeki büyüme yolculuğumuzda peşimize takılan, ruhumuzu kötürüm etmeye çalışan bir düşmanımız vardır. Bu zamandan olma, mekandan doğma hilkat garibesi; KORKU dur.

Bu aksla ilgili psikiyatrik tabloya eşlik eden başlıca duygu durum bozuklukları; Majör Depresif Bozukluk (Ağır Çökkünlük)- Distimitik Bozukluk (Kronik Depresif Bozukluk) İki Uçlu (Bipolar) Duygu Durum Bozuklukları (Manik-Depresif psikozu) Diğer Duygu Durum Bozuklukları (Genel tıbbi bir duruma bağlı, Madde kullanımı ile ilgili veya başka yerde sınıflandırılamayan duygu durumu bozuklukları) Fobiler.

DEPRESYON: Genel anlamda çökkünlük, derin üzüntü ve bunaltı ile birlikte düşünce, konuşma, devinim ve fizyolojik işlevlerde yavaşlama, durgunlaşma ve bunların yanı sıra değersizlik, küçüklük, güçsüzlük, isteksizlik, karamsarlık belirtileri olan bir sendromdur. Mevcut bulgulara göre;

Beyin araştırmaları: Depresyonla ilgili bulgularda duyguların dışa vurulması amigdaldan bazal ganglionlara, hipotalamusa, beyin sapına uzanan projeksiyonlar aracılığıyla olmaktadır. Özellikle geç başlangıçlı çökkünlüklerde kuadat çekirdek ve putamen de küçülme, kortikal atrofi ve ventriküllerde genişleme saptanmıştır.

Genetik etkenler: Şizofreniye göre daha düşük bir geçiş olasılığı ile çok genli, çok etkenli (multi-genic-multi factorial) ve karmaşık düzeneklerin işlediği bir kalıtımsal yatkınlığın bulunduğu görüşü ağırlıktadır. kromozomuyla bağlantısı kadınların erkeklerden daha çok depresyona yatkın olduğu görüşüne ağırlık kazandırmıştır. Burada kadınlardaki iç salgıların da önemi vardır. Adet döneminde katekolaminin parçalanma ürünlerinde değişme olduğu bunun gerginlik, tedirginlik yarattığı bilinir. Ayrıca menopoz döneminde de depresyon riski yüksektir.

Biyokimyasal etkenler: Hipotalamus-Hipofiz-Sürrenel ekseninde bir bozukluğun olabileceği görüşünü bir çok araştırma desteklemektedir. Bu dizgede norepinefrin-serotenin-dopaminin yanı sıra asetilkolin bozukluklar da dikkat çekmektedir.

Kronolojik dizge: Son dönemde araştırmacılar biyolojik beden saati düzeni (circadian rhythm) ile duygulanım bozuklukları arasındaki ilişki üzerinde durmaktadırlar. Doğal gün ve gece değişimlerine koşut olarak beden saatinin de eşzamanlı (senkron) olarak çalıştığını ve duygulanım bozukluklarının da bu eş zamanlı çalışmanın bozulduğunu belirtmektedir. Beden saati düzensizliği en çok uykuda ve mevsimsel geçişlerde ortaya çıkmaktadır. Beden saati düzenlenişi Hipotalamus-Hipofiz dizgesi ile ilgili nöro- hormonlara ve Pineal bezin salgıladığı ileri sürülen Melatonin’in niceliğindeki oynamalara bağlanmaktadır.

Kronolojik dizge bizi hiç sapmadan dosdoğru Satürn’e götürür. Çünkü Mitolojide Satürn elinde ki öldürücü orağı ile temsil edilen “Zaman Tanrısı-Kronos”tur.

Psikanalitik kuramlar: Freud’a göre; “Depresyona yatkın olan kişiler oral bağımlı ve sürekli narsistik doyum arayışı içindedirler. Sevgisiz ve ilgisiz kalmaları onları depresyona sokar. Bu gerçek bir sevgi nesnesinin yitimi olabileceği gibi bilinçdışı imgesel bir kayıp da olabilir. Gerçek bir kaybı yaşadıklarında da yitirdikleri nesneyi içselleştirirler, öfkelerini içşelleştirdikleri nesneye, dolayısıyla kendilerine yöneltirler”

Melanie Klein ise;depresyonun nesne ilişkileri üzerinde duran ilk analisttir. Normal olarak bebek zaman zaman nefret ettiği annesinin (engelleyen, kötü nesne) ve sevdiği annesinin (ödüllendiren, iyi nesne) bir ve aynı kişi (bütün nesne) olduğunu öğrenir. Böylece bu normal çocuk, tutarlı bir benlik algısının temeli olan “içsel iyi bir nesne” algısını geliştirir ve erişkin olunca ağır depresyonlar geliştirmeye eğilim göstermez. Ancak çocuk bu iki “parça nesne”yi (iyi ve kötü) bütünleştiremezse, yaşamının daha sonraki evrelerinde depresyon geliştirmeye yatkın olur.

Psikanalitik kuramın eşliğinde Prf.Dr.Orhan Öztürk’ün görüşlerini özetlersek;

-Kişinin üst benliği katı, acımasızca cezalandırıcıdır.

-İlişkilerinde ikili duygular (ambivalans) egemendir. Yani sevgi ve nefret yan yanadır. Ancak nefret bilinçdışıdır.

-İçe-atılmış (introjekte) olarak kişinin benliğinde yaşatılan sevgi nesnesine karşı güçlü ikili duygular vardır.

Bireyde gerçek bir yitim duygusu söz konusu olduğunda ise;

-Katı üst benlik yüzünden kin ve nefret bireyin kendisine yönelir.

-Öz saygı düşer, kişi kendisini değersiz, küçük ve suçlu görür. Yaşam anlamını yitirir.

-Artık ölümü bile hak etmiştir. Böylece ruhsal çökkünlük oluşur.

Çağımızda Depresyonun bir virüs gibi hızla yayılarak insanlığı esir alması karşısında Dr.Deepak Chopra’nın sözleri isyan niteliği taşıyor;

“Gerçek şu ki, hepimiz depresyondayız. Bütün dünya depresyonda. Bu durumda olmayan bir tek insan bile bilmiyorum. Bütün dünyaya Prozac mı vermemiz gerekiyor ?”

Hayır.Prozac yerine Astrolojik rehberlik verelim. Kendini tanımanın, kendi açmaz ve çıkmazlarının farkına varmanın, kutuplaşma yerine bütünleşmeyi seçmenin en sağlıklı yollarından biri Astrolojiden geçiyor. Eğer insanoğlu olarak kendimizi hasta etme gücümüz varsa pekala iyileştirme gücümüzde var demektir. Bu iyileştirici Güç Prozac’ta değil kendi içimizde saklıdır.

BAŞLICA PSİKOLOJİK FONKSİYONLARI:

Korkular-Fobiler: Krishnamurti Korkuyu,“Belirsizlikten Belirliliğe olan hareket” olarak tanımlıyor ve “Korkunun kökeni, zamanın ve düşüncenin hareketidir. Korku güvenlik arzusuyla başlar ve biter; İçsel ve dışsal güvenliğin sağlanması, emin olma, kalıcı olma arzusu korkuyu besler. Kendini anlamak uyanıştır ve korkunun sonudur.”diyor.

Klasik anlamda Fobi, normalde korkulmayacak belli bir durum ya da belli bir nesne ile karşılaşınca ortaya çıkan korkudur. Hasta korkusunu anlamsız ve yersiz bulur, fakat yine de korktuğu nesne ya da durumdan kaçınır. Fobiler arasında en sık görülenleri; Agrofobi: eskiden yalnız meydanlardan ve açık yerlerden korkmak olarak bilinirdi, bu gün ise; Yalnız kalmaktan, yalnız sokağa çıkmaktan, kalabalık yerlere girmekten kaçınma davranışları da Agrofobi sayılmaktadır.

Sosyal Fobi:Toplum içinde otururken, konuşurken ya da her hangi bir eylem yaparken kızarma, terleme, ellerin titremesi, yanlış bir şey yaparak küçük düşme korkusudur.

Özgül Fobi:Belli nesneler ya da durumlardan anormal kokudur. (Örümcek, fare, kedi, karanlık, fırtına, kapalı ya da yüksek yer korkusu vb) Bu özgül nesneler ve durumlar olmadığında hastada rahatsızlık belirtisi yoktur. Yalnız fobi nesnesi ya da durumuyla yüz yüze gelince panik derecesinde korku ortaya çıkmaktadır. Fobi sağaltımında genellikle hastanın fobik durumla özellikle karşılaşması ve korku doğuran durumun ya da nesnenin üzerine azar azar artan derece ve sürelerle gitmesi istenir. Buna ek olarak ters niyetlenme (paradoxial intention) de uygulanır. Korkudan korkan hastaya korkusunu çağırması ve direkt üstüne giderek yüzleşmesi istenir.

Sınırlar, Kurallar, İlkeler: Dış dünyadan gelen tehlikeli uyaran ve etkenlere karşı her canlı varlığın ortak savunma düzenekleri vardır. Ruhun savunma düzenekleri ruhu dağılmaktan korur. Çünkü, Ruhun bu dünyada çırılçıplak yaşaması mümkün değildir. Bedenimizin de anadan doğma yaşaması olası değildir. En basiti iklime uygun giyinip korunuruz ve en güçlü savunma mekanizması Bağışıklık sistemiyle takviye ediliriz. Sosyal açıdan da sınırlar neyin ben olduğunu ve neyin ben olmadığını,benim nerede bittiğimi ve bir başkasının nerede başladığını belirtir. Yani haddini bilme ve tevazu öğretir. İnsanların Özel (Mahrem- Kişisel ) Genel (Toplumsal-Evrensel) alanlarını sınırlar düzenler. Dünya kurallar ve ilkeler üzerine kuruludur. Ve bu somut dünyanın patronu Satürn’dür. İnsanlar onu sevimsiz ve can sıkıcı bulur. Satürn buna aldırmaz. O, insanlara mademki bu dünyadasın önce burada yaşamayı becer sonra ötesini düşün der. Beş duyunu küçümsemeden önce neye yaradığını ve nasıl kullanacağını öğren ondan sonra kalk başka boyuttan söz et der. Katışıksız doğrucu ve gerçekçidir.

Otorite ve Kısıtlanma: Çabalamadan, emek sarf etmeden, zorluklara göğüs germeden ne var olabiliriz ne de özgürleşebiliriz. Kısıtlanmanın amacı her canlının kendi gücünü ortaya koyarak öz güven geliştirmesi, yaşamının sorumluluğunu üstlenmesi, kendi kendine yeterli olmayı becermesi ve sihirli kurtarıcıya bel bağlamamasıdır. Kendi gücümüzü, yetki ve sorumluğumuzu bir başkasına devrettiğimiz anda büyüyemeyiz. Bu bağlamda Satürn, bize kendi hayatımızın otoritesi olmayı öğretir. Doğa da bunun en güzel örneği Koza-Kelebek öyküsüdür. Koza, Kelebeğe dönüşebilme sırrını ve gücünü bünyesinde barındırır. İyi niyetle de olsa en ufak dışsal bir müdahale ya da otorite onu sakatlar ve özgürleşmesini engeller.

Karamsarlık-Kötümserlik (Melankolik ruh hali): Hipokrat, Melankoliyi “Kara-safra” terimiyle açıklayarak Melankolik mizacın karaciğer ve safra yollarında ki bozukluktan kaynaklandığını belirtmiş. Günümüzde de Kolesterol düzeyinin çok düşük olması ile depresyon arasında bir ilişki olduğu saptanmıştır. Karaciğer ve Safrayı Jüpiter yönetir. Jüpiter’in anti-tezi de Satürn’dür. Jüpiter’in aşırılığı “Yükseklik Kompleksi” Satürn’ün aşırılığı da “Aşağılık Kompleksi”olarak bilinir. Jüpiter, Satürn’ün sert ve haşin yanını yumuşatırken, Satürn de Jüpiter’in abartı ve aşırılıklarını törpüler. Fakat Satürn’ün asıl panzehiri Venüs’tür ve Satürn en çok Terazi’yi tercih eder çünkü onda yücelir.

Sorumluluk/Suçluluk duygusu, Kendini cezalandırma: Oğlak tüm burçlar içerisinde sorumluluk duygusu en yüksek olanı ve aynı zamanda suçluluk duygusu en ağır basanıdır. Satürn ebeveyn egosuyla ilişkilidir. Oğlak burcu, çocukluğunda ailesinden aldığı olumsuz mesajları içselleştirerek büyüdüğünden yetişkinlikte de çoğunlukla Öğrenilmiş acizlik (Learned helplesness) sendromuna tutulur. “Ben beceriksizim-Ben yapamam-Yeterli değilim” ya da “her şeyin sorumlusu benim, tüm bu olanlar benim yüzümden” gibi gücenmişliğe ve küskünlüğe kapılır. En derinde İyi ve güzel olan hiç bir şeyi hak etmediğini düşünerek kendini cezalandırır. Bazen işi çığırından çıkarıp her türlü zevk ve hazzı kendine yasaklayarak bir Püriten, Keşiş ya da Rahibe gibi ömür sürebilir.(Yükselen, Ay, Venüs Oğlak’ta veya Satürn’ün bu planetlerle sert açıları)

Reddedilmişlik ve Güven eksikliği:Oğlak’ın köklü güvensizliği çocukluğuna, hatta daha da öncesine dayanır. Jeanne Avery, Oğlak Yükselen veya Satürn 1.evde yer aldığı durumlarda dünyaya giriş konusunda duyulan korku ve endişe ile ilgili olarak şunları söylüyor; “Kişi sanki onu bekleyen koşulları görmüştür ve onlarla yüzleşmeyi ertelemeye çalışmaktadır. Doğuma karşı koyma isteği o kadar güçlüdür ki temelde istenmediği duygusuyla ilişkilidir.” Reddedilmişlik duygusu hayatı boyunca peşini bırakmayabilir. Kimseye güvenmez ve dünyada yapayalnız olduğunu hisseder. Hatta Annesini bile dünyaya gelmek için bir araç olarak kullandığını bilir ama itiraf edemez. (Yük., Ay Oğlak’ta veya Ay-Satürn sert açıları-Yük.-Satürn kavuşumu)

Atlas Kompleksi:Oğlak ya da Satürn hakimiyetindekiler tamamen bilinçaltında bulunmasına rağmen bir “Atlas Kompleksine “sahiptirler. “Kendisine ihtiyaç duyulmasına ihtiyacı vardır” Ayrıca varoluşunun bir anlam kazanması için kendine acı çektirmesi ve eziyet etmesi gerektiğine inanır. Kimsenin taşıyamayacağı yüklerin altına seve seve girer. Omuz başı kemikleri çok hassas olduğundan aşırı yüklenmeden ötürü deve hörgücü gibi çıkıktır. Oğlak asla kolayı seçmez. Israrla zoru seçer. Ona göre; “Yaşam insanı lütufların okulunda değil, yoklukların okulunda eğitir”(John Maxwell)

Gerçekçilik / Akla uygunlaştırma (Rationalization): Satürn gerçeğin planetidir. Ne hissedebileceğimizden ziyade ne yapabileceğimizi simgeler. Ancak ruh ve zihin arasındaki denge bozulursa rasyonalizasyon denilen süreç başlar. (Ay, Güneş, Merkür-Satürn sert açıları dikkat çekicidir)

İnatçılık: Tüm boynuzlu yaratıklar inatçıdır (Vardır bir hikmet-i hüdası) Ama keçi başı çeker. Mars-Satürn karesi kronik inat, Uranüs de devreye girerse patolojik inat verir.

Yalnızlık-Münzevilik / Yalıtılmışlık (İzolasyon): Oğlak, Zodyak’ın namı-değer “Yalnızlar Lordu”dur ve “Yalnızlık onun saltanatıdır”. Oğlak yalnızca tekil şeyleri sever. J.A.Bertrand’ın işaret ettiği gibi “Genel olarak insanlık hakkında ne düşündüğü sorulduğunda, çok fazla insan olduğu cevabını verir” Az konuşur. Az güler. Az ağlar. Sıkça somurtur. Kafası sadece sessiz anlaşmalara yatar. Olumsuz süreçte Oğlak etrafına hem “Bana Yaklaşmayın-Sakın Dokunmayın” diyen sinyaller yağdırır hem de “Gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar, yer yüzünde sizin kadar yalnızım” diye sızlanır.

Sabır ve Öz disiplin:Bu konuda hiçbir burç onunla yarışamaz. İradesi çelik gibi güçlüdür. Sabrı ve disiplini sayesinde her sorunun üstesinden gelir.

Görev-Amaç-Başarı / Hırs-Rekabet:Oğlak Burcu “Ateşten Gömleği” giymeye taliptir. Kendisine aşırı baskı yapan yüklerin altına girmeye gönüllüdür. Kova burcu etkileri veya güçlü konumda bir Uranüs varsa Bilim Dünyasına yönelir (Newton-S.Hawking)

Çünkü büyük başarılar depresyonlarını yatıştırır. İstatistikler Başkan ve Bakanların çoğunun Oğlak veya Satürn hakimiyetindeki kişiler olduğunu doğrulamaktadır. Güç ve Yetki deyince Zodyak’ın rakipleri bellidir. Aslan-Akrep-Oğlak üçlemesi. Onlar bu işler için yaratılmışlardır. Başkalarının böyle ağır görevlere talip olmasına hiç gerek yoktur. Aslan ve Akrep zaten fazlasıyla ateşlidir, ama bu fani dünyada Oğlak’ın buzlarının çözülebilmesi için ateşten gömleğe diğerlerinden daha çok ihtiyacı vardır.

Hissizlik, Durgunluk, Duyarsızlık (Bastırma-Repression): Oğlak ya da Satürn hakimiyetindeki insanlar duygusuz değildirler, sadece duygularıyla temasları ya kopuktur ya da çok zayıftır. Temelde kendilerini sevilmeye layık görmediklerinden başkalarının da onları sevmeye değer bulmayacaklarından çok korkar ve top yekun duygularını bastırırlar. Makus talihi onu İmkansız Aşklar için mi yaratmıştır yoksa para ve statü aşktan daha mı ağır basmıştır belki tartışılabilir, ama aşırı uçta Apati veya Letarji kaçınılmazdır (Ay, Venüs, Neptün-Satürn sert açıları önemlidir)

Soğukluk-Donukluk-Matlık-Katılık-Sertlik:Bu halleri aslında sevgiye, şefkate ve sıcaklığa en çok ihtiyaç duyduğu ama bunu talep etmeyi beceremediği anlardır. ”Kimse beni sevmiyor” ve “Hiç kimse beni istemiyor” iç mesajını “Ben kimseyi seviyor muyum? ve istiyor muyum?” şeklinde yeniden düzenlediğinde buzları eriyebilir. Venüs (Gevşeme) ve Neptün (Ağlama) açıları uyumluysa katılık ve sertlik daha kolay çözülür.

Satürn ruhsal ve organik düzeyde sağlıklı yapılanmayı temsil ettiğinden en büyük yıkıcı ve sabote edici (aynı zamanda dönüştürücü) planet olan Pluto ile sert etkileşimi başta olmak üzere GüneşAy ve Mars’la uyumsuzluğu da son derece önemlidir.

Sadelik-Ciddiyet-Utangaçlık (Kilitli yapı): Zodyak’ın iki çetin cevizinden biri Başak biri de Oğlak’tır. Bu iki kilitli yapı hele ki bir aradaysa kök söktürür adama. Satürn Başak’ta veya Merkür Oğlak’ta ya da Satürn-Merkür sert açıları da aynı etkiyi verebilir.

Ağırlık-Kasvet-Kuruluk (Hayal gücü eksikliği): Oğlak somut dünyanın pratik insanı olduğundan ancak ödenecek hiçbir çek ve fatura kalmadığında oturup hayal kurabilir. Çalışmaktan o kadar yorgundur ki sızar kalır. Rüyasında hain kurdu dağın tepesinde görür. Hırslanır. Kurt onun kendinde kabule yanaşmayıp başkalarına mal ettiği hırslı ve inatçı yüzüdür, ama o bu karanlık yüzü zirveyi ele geçirmek isteyen zorlu rakibi sanıp kıyasıya savaşır. Dizlerini parçalar. Zirveyi mesken tutma ve tek hakimi olma iddiasına kapılıp yer çekimine bile meydan okur. Oysa “Yerçekimine meydan okuyan yegane güç hayal gücüdür” sözünü kulakları ağır işittiği ya da işine gelmediği için hiç duymaz.

Gelenek-Görenek-Muhafazakarlık: Yengeç-Oğlak aksı muhafazakardır. Gelenek ve Göreneklere bağlıdır. Ancak Oğlak çalışmasını hiçbir şeyin kesintiye uğratmasına izin vermez. Bayramlardan hoşlanmaz. Tatil günlerini sevmez. İflah olmaz bir İş-koliktir.

Toplumsal Statü-Kariyer / Unvan-Etiket-Şöhret:Oğlak Burcu’nun temsil ettiği onuncu evin geleneksel ismi “Kariyer ve Meslek evi”dir. Ancak gerçek anlamda burası bizim toplumsal arenada kimliğimizi oluşturduğumuz “Kader Yolu”muzu simgeler. Bir anlamda kiracısı olduğumuz dünyaya kiramızı nasıl ve ne şekilde ödediğimizi gösterir. Pratikte başarılı uygulaması zor olan bir alandır. Tuzaklarla doludur. Çocukluktaki şartlanmalar, Ebeveynlerimizin dayattığı rol ve meslekler gerçek kimliğimizi bulmamızı zorlaştırır. Buradaki rolümüz aslında kim olduğumuzun ya da olmadığımızın açık ve net bir ifadesidir. İçsel gelişmemiz sağlıklı ise dış dünyada da bizim rolümüzü kimse oynayamaz. Yerimizi hiç kimse dolduramaz. Aksi durumda zirvenin talibi çok olduğundan kıyasıya rekabet ederek ne olduğumuzu tüm dünyaya ispat etme yanlışına düşeriz. Unvan budalası ya da şöhret sarhoşu olup sahte bir tatmin duygusuyla kendimizi kandırırız. Satürn karmik bir planettir ve onuncu ev de toplumsal alanda ifade edilen, iç ve dış yapılanmanın kadersel kesişme noktasıdır.

Olgunluk-Yaşlanma süreci (Satürn Mucizesi): Oğlak burcu -Yükselen Oğlak-Satürn 1 evde; daha doğuştan yaşlıdır. Hoşaflık erik gibi buruşuk bir şekilde dünyaya gelir. Koca elleri ve fırıncı küreği ayakları ile sanki “Ben büyük işler başarmak için dünyaya geldim” der gibidir. Çocukluğu zorluklar, sıkıntılar ve yokluklar içinde geçer. Ergenlik çağında genç gösteren bir ihtiyar gibidir. Hiç mühim değil, Zaman Tanrısı onun yanındadır. Mucizevi bir şekilde yıllar geçtikçe yeniden gençliğine kavuşur. Daha doğrusu ilk defa genç olur. Ciddi İfadeleri yaş ilerledikçe yumuşar. Satürn kırışıklıkları ütüler. Orta yaş eşiğinde Oğlak Kadınları pürüzsüz tenleri ile bir gülün tüm güzelliği ve ihtişamıyla açarlar. Erkekleri kır saçları, keçi sakalı ve olgun ruhlarıyla çok çekicidirler. Gençlik, Güzellik ve Olgunluk bir araya gelerek Oğlak burcu ve Satürn idaresindeki (Ay, Venüs, Yük., MC Oğlak, Satürn 1.ev) insanlarını çepeçevre kuşatır. (E haliyle, dışında kalanları da çatlatır) Bu Satürn’ün yönettiği çilekeş insanlara en büyük ve en değerli armağanıdır. Satürn’ün gençlik aşısıyla canlandıklarında artık keder yüklü yalnızlık şarkısının yerini şahane bir sevgi şarkısı alır;

“İKİNCİ BAHAR YAŞIYOR ÖMRÜM….”

Sevgiyle ve Sağlıcakla kalın…

Nazan Öngiden

Faydalandığım Kaynaklar:

Medical Astrology (Jane Ridder-Patric)

Planets and Their Keywords (Reinhold Ebertin)

The Planets and Human behaviour (Jeff Mayo)

Tıp ve Sağlık Ansiklopedisi (J.A.C.Brown/Çev.Prf.Dr.Aykut Kazancıgil/Remzi Kitap)

Tıp Sözlüğü(Prf.Dr.Pars Tuğlacı (ABC Kitapevi)

Çağdaş Tıp Sözlüğü (Prf.Dr.Ayşegül Demirhan Erdemir/Alfa Yay)

Ruh Sağlığı ve Bozuklukları (Prf.Dr.M.Orhan Öztürk)

Psikiyatri Temel Kitabı I.Cilt (Ed.Prf.Dr.Cengiz Güleç-Prf.Dr.Ertuğrul Köroğlu-HYB Yay)

Depresyon (Prf.Dr.Özcan Köknel/Altın Kitap)

Astroloji Ders Notları (Barış İlhan)

İçinizdeki Gökyüzü (Steven Forrest/İlhan Yayınları)

Yükselen Burç-Astrolojik Maskeniz (Jeanne Avery-İlhan Yayınları)

Sınırlar (Dr.Henry Cloud-Dr.John Townsend/Sistem Yayıncılık)

Korku Üzerine (J.Krishnamurti/Ayna Yay)

Ev Doktoru (Dr.Kurt Pollak-Remzi Kitapevi)

Hastalıklardan Kurtuluş (Dr.Hari Sharma-Sistem Yay)

Tüm Hastalıkların Zihinsel Nedenleri (Louise L.Hay-Akaşa Yay)

Terazinin Hüznü (J.A.Bertrand-Metis Yay)

Hayat Üstüne Çok Hoş Bir Kitap Ya da Bana Öyle Geliyor (Mustafa Güngör-Papirüs Yay)

Close