
Bilim adamları, yaşamın temel kaynağını oluşturan karmaşık karbon moleküllerinin evrende, Dünya dışı bir yerlerde bulunma olasılığını gözardı etmiyorlar. Dünya’daki yaşama benzer izler bulabilmek için, aynı özelliklere sahip başka gezegenlerin, başka bir deyişle, yüzeydeki suyun sıvı halde bulunabileceği yerlerin varlığının araştırılması gerekiyor.
Dünya benzeri bir yaşamın sürdürülmesi için, gezegenin yüzeyinin belli bir sıcaklıkta olması koşulu var. Bu sıcaklıksa, gezegenin yıldızından olan uzaklığıyla ilgili. Gökbilimciler bu uzaklığı kolay hesaplıyabiliyorlar. Bulunan bu yerlere ‘‘yaşanabilir bölge’’ deniyor. Ayrıca gezegenin kütlesi de önemli. Kütlesi Dünya’nınkinden küçük gezegenler, atmosferlerini çabucak kaybederlerken daha büyük kütleli olanlar, hidrojenden oluşmuş yoğun atmosferlerini tutabiliyorlar.
Bugüne kadar Güneş gibi, çevresinde gezegenleri olan birçok yıldız bulunmuş. Bütün bu gezegenlerin kütlesi Dünya’nınkinden çok daha büyük; ayrıca yıldızlarıyla aralarındaki uzaklık da daha az. Bunlar, Dünya gibi karasal gezegenlerden çok, Jüpiter gibi dev gaz gezegenlerine benzerlik gösteriyorlar. Daha büyüklerininse kahverengi cüce olma olasılığı söz konusu. Bunlar ancak belli belirsiz biçimde parlıyorlar. Kahverengi cüce, gökbilim dilinde kütlesi, merkezinde sürekli nükleer tepkimeler başlatacak büyüklükte olmayan, ancak kütleçekim enerjisiyle kısa bir süre zayıf bir ışınım yayınlayabilen gaz kütlesine verilen ad.
Yeni keşifler, gökbilimcilerin kahverengi cücelere ilişkin geliştirdikleri teorileri karşılaştırma olanağı sunmakta. Gerçekte, varlığı bilinen kahverengi cücelerin atmosfer yapıları hakkında çok az bir bilgi birikimine sahibiz. Diğer taraftan bu cisimlerin sayı ve evrendeki dağılımları tahmin edilebiliyor. Bu yöndeki çalışmaların henüz başlangıç aşamasında olmasına karşın, sonuçları, yıldız evrim modellerini ve kozmoloji teorilerini desteklemeye yetiyor. Bilindiği üzere günümüzde kozmoloji/astrofiziğin en önemli sorunlarından biri evrendeki kayıp kütle konusu. Çeşitli gözlemsel ve teorik hesaplamalar sonucunda evrendeki kütlenin yalnızca %10’unun tesbit edilebildiği ileri sürülüyor. O halde geri kalan %90 nerede? Bir teoriye göre bu kayıp kütle (karanlık madde) kahverengi cücelerde saklı. Kahverengi cücelerin keşfi bu nedenle kozmoloji için çok önemli.
Kahverengi cüceler, oldukça ilginç gök cisimleri. Onlar, ne gezegen ne de yıldız. Buna karşın iki cinsin de özelliklerini taşıyorlar. Teorilere göre kahverengi cüce, bir yıldızla aynı yolu izleyerek, yani yıldızlararası gaz ve tozdan oluşmuş bulutun kütlesel çekim nedeniyle çökmesi sonucunda oluşuyor. Kahverengi cüceler diğer gök cisimlerine göre küçüktürler ama kütleleri Jüpiter’in kütlesinin 80 katı kadar olup çapları da Jüpiter’inkine yakın olan kahverengi cüceler, düşük sıcaklıklarından dolayı yıldızlara göre daha belirsizdirler.
Yıldız modelleri, bir yıldızın kütlesinin, Jüpiter’in kütlesinin en az 80 katı olması durumunda, kararlı hidrojen füzyonunu gerçekleştirebileceğini gösteriyor. Bu kütle değerinden daha küçük kütleye sahip cisimler bulunmakla birlikte, bunlar çok sönük olduklarından, belirlenmeleri son derece güç. Önceleri kara cüce olarak adlandırılan bu yıldızaltı cisimler, 1960’larda uzayda özgürce yüzen koyu nesneler olarak düşünüldü. O yıllarda, kahverengi cüce olabileceği düşünülen iki gök cisminin 1995’te net olarak teşhis edilmesiyle kahverengi cücelerin varlığı doğrulanmış oldu. Birkaç hafta arayla keşfedilen bu iki cisim, sırasıyla Teide-1 ve Gliese 229B olarak adlandırıldı. 1997 Ağustos’una kadar en az yarım düzine daha kahverengi cüce belirlendi. Bu sayının kısa süre içinde gösterdiği artış, gözlem aletlerindeki gelişmelerin bir sonucu. Gözlem aletlerinde gelişmeler yardımıyla, daha önce tespit edilemeyen kahverengi cücelerden, şimdi neredeyse ayda bir adet bulunabiliyor.
Hazırlayan: İLKER EM
Kaynak: Bilim ve Teknik Dergisi, Sayı:398