URANÜS: BİLİNENDEN ÖZGÜRLEŞMEK (6)

Jeffrey Wolf Green

TRANSİTLER

Uranüs natal gezegenlere transit yoluyla açı yaptığında veya diğer gezegenlerin 11. eve yaptığı transitlerde, Kova burcunun yönettiği ev transit aldığında; natal 11. evin başlangıç çizgisindeki burcun yönetici gezegeninin doğum haritasında yaptığı transitler veya doğum anında Kova burcunda bulunan natal gezegenlere olan transitler esnasında buralarda neler olduğunu belirleyebilmek için aşağıdaki tümdengelim/tümevarım yöntemi uygulayabilirsiniz.

Tüm bu faktörler şartsızlandırma, kurtuluş, ve bilinenlerden yani geçmiş şartlandırmalardan özgürleşme arketipleri ile ilintilidir. Bu faktörlerin birleşimi, bütün insanların içinde taşıdığı ‘herkesten farklı olma’ duygusuyla bağlantılıdır. Farklılık derecesi, kişide bu duygunun ne kadar vurgulandığı, doğasındaki Uranyen enerjinin derecesi ile belirlenir. Diğer bir deyişle, 11. evde dört-beş gezegenin bulunması, Uranüs’ün Yükselen burçta yükselişte olması, Uranüs’ün 12. evde olması veya 11. evde hiç gezegen bulunmamasından daha farklı olacaktır. Burada Uranyen dinamikler daha fazla vurgulanmaktadır. Tüm insanların haritalarında Uranüs, Kova burcu ve 11. evlerinde bir burç mevcuttur. Bu, tüm insanlar için “ortak payda” dır. Bundan dolayı dikkatimizi incelediğimiz başlıca prensipleri temsil eden Uranüs gezegeni üzerinde odaklayacağız.

Uranüs transitinde yaşayacağımız en kısa dönem, bireysel bakış açısıyla on sekiz ay, kollektif bakış açısı ile de sekiz yıldır. Uranüs hangi burca transit yaparsa yapsın, kollektif bir amaç ve etkiye sahip olacaktır. Bununla birlikte bireyler üzerinde de, sadece burçla bağlantılı olmayıp, aynı zamanda her doğum haritasında transit yaptığı evle de ilintili olarak bir amaç ve etki taşıyacaktır. Uranüs normalde bir evde sekiz yıl geçirecek, eğer ev kıstırılmış bir evse bu süre on altı yıla çıkacaktır. Aşağı yukarı onsekiz ay sonra, ev başlangıç çizgisine beş derece kala ve beş derece geçe kesişmesiyle ile ilk etkisini gösterecektir. Buradaki burçta ve evde vurgulanacak konuyu görebilmek için natal Uranüs’ün ev ve burç yerleşimine başvurmak gerekir. Esasında, geçmiş şartlandırmalar tarafından şekillenmiş olan ve Uranüs’ün transit yaparak kurtuluş amacıyla yüzeye çıkardığı sorunlar, natal Uranüs’ün ev ve burç yerleşimi ve aynı zamanda diğer gezegenlerle yaptığı açıların süregelen şartsızlanma güdüsü üzerinde doğrudan bir etkiye sahiptir. Her iki taraftaki olaylar bağlantılıdır ve bu yüzden birbirlerini etkilemektedirler. Ve, tabii ki, natal Uranüs-Kova burcu yerleşimi bağlantısına da bakmak gerekir. Bu doğal, süregiden üçleme her zaman yaşantımızda kendini belli eder.

Bu üçlemeyi basit bir şekilde örnekleyebiliriz. Natal Uranüs İkizler’de, kişinin sekizinci evinde, Kova burcu I.C. de, Uranüs transiti Yay’da kişinin ikinci evinde ve natal Uranüs’e karşıt açı yapıyor. Bu transit etkisinin kendini nasıl göstereceğini anlamak için kişinin geçmişini tasarlayalım: Mali açıdan kişinin geçmişte fakir bir aile ortamında yetiştiğini ve paranın yokluğu yüzünden ebeveynler arasında oluşan düşmanca tutumun, aile biriminde yoğun duygusal gerginliğe sebep olduğunu varsayalım. Bu ailenin bıraktığı iz kişinin kendi imgelemini şartlandırmaz mı ve parasal ve duygusal meseleler arasında bağlantı kurmasında anahtar noktayı oluşturmaz mı? Bu bağlamda, Uranüs’ün Yay burcunda, ikinci evde yaptığı transitin kişinin parasal kaynaklarını kökünden değiştirdiğini düşünelim. Bu değişim, kişinin var olan kariyerini geliştirmesi için karşısına çıkan fırsatlar (Yay) yoluyla meydana gelmiş olabilir. Şimdi, daha fazla para ve bununla birlikte yeni mal-mülk edinmesi, doğuşundan gelen potansiyelle geçmiş aile şartlandırmalarına uygun olarak oluşturduğu kendi-imgelemi ve duygusal meseleleri üzerinde nasıl bir etki oluşturacaktır? Uranüs transiti bu durumda, kişinin kimliğini ve duygularını şekillendiren koşulları değiştirme veya bunlardan kurtulup yenilerini geliştirme fırsatını sağlayabilir. Bir ev veya arazi (Kova I.C. de) gibi yeni mal-mülk alımlarına gidebilir veya var olan evini genişletme ve/veya restore etme gibi yollara başvurabilir. En azından, bu değişim, fırsatların artması ve maddi gelirinin yükselmesi yüzünden kendini fakir olarak gördüğü kendi- imgeleminden daha olumlu bir yöne doğru ilerlemeye başlamasına yol açacaktır.

Uranyen arketipler transitlerle aktif hale geçtiğinde birey, ülke veya dünya için geleceğin habercisi olan ‘sinyaller’ üretmeye başlar. Bu sinyaller önce sadece mevcut olan bireysel veya kollektif gerçeklik durumundan (Satürn) tamamen farklı görünen küçük mesajlar gönderir. O yüzden, bu sinyaller nadir olarak anlaşılır veya rehber olarak kullanılır. Bireyin veya toplumun evrimsel gereksinimlerinin kazandırdığı ivmeye bağlı olarak bu sinyaller daha fazla sıklaşır ve ilk sinyallerin işaret ettiği durum, olay, gelişme veya gereksinimlerle ilintili olarak daha kısa aralıklarla ortaya çıkar. İlk sinyallerin gösterdiklerini rehber olarak kullanmayan birey veya toplum aniden meydana gelen durum, olay vb. karşısında ‘hayrete düşer’; beklenmedik veya hazırlıksız yakalayan olaylar Uranüs’ün işidir. Hazırlıksız yakalanan birey veya toplum kendini tekrar bütünleyebilmek ya da en azından durumun yarattığı kişisel veya toplumsal ‘kontrolünü kaybetme’ duygusu veya korkusunu dengeleyebilmek için süratle, ortaya çıkan durum veya gelişmeye intibak etmek zorundadır.

Günümüzde Batı’da ve bazı sanayileşmiş ülkelerde bu durumu yansıtan bir fenomen bahsettiğimiz konuya bir örnek oluşturuyor; gittikçe artan ergen intiharları. Bu fenomen önce Pluto ve Uranüs’leri Başak burcunda olan insan gruplarında meydana geldi. Bu grubun belli bir yüzdesi kendi geleceklerinin (Uranüs) yansıması ile ilgili bir boşunalık, gereksizlik çekirdek (Pluto) duygusuna sahiptir. Bu çekirdek duygu, bunalımlı, son derece yanlız ve geleceğin son derece gereksiz ve boşuna olduğunu hissettiren bir psikolojiye sebep vererek intihar düşüncelerine yol açar ( Pluto, Uranüs, Başak). Eşdeğer grup psikolojisiyle (Uranüs) ilintili olarak jenerasyonun içindeki bu türde insanlar aynı düşünce yapısına sahip insanları ararlar. Pluto, Akrep veya sekizinci ev intihar fenomeni ile bağlantılıdır. Bu kişiler, benzer yapıya sahip insanların oluşturduğu grupta

(Uranüs ile Pluto bağlantısı) duygusal güvenliği ( Pluto) bularak, birbirlerini bu düşünceyi takip etmek için motive ederler.

Bu kuşaksal gruptaki intihar fenomeni, Uranüs’ün Yay burcuna hareket etmesiyle başladı. Bu hareket, grubun doğum haritalarında Başak burcunda bulunan Uranüs ve Pluto’ya kare açı yapmakta. Fazları anlayan veya fazlarla çalışanların bileceği gibi bu ilk çeyrek açıdır. Dane Rudyhar’ın da işaret ettiği gibi bu faz ‘eylemde kriz’ yaratır. Bu gruptaki bazıları için kriz, intihara sebep olur. Tüm bunların sebebi, Uranüs’ün Yay burcuna girerken meydana getirdiği sinyallerin ya görmezden gelinmesi ya da toplum tarafından kendi başına, bağlantısız olaylar olarak yorumlanmasıdır. Bunun sonucunda ergenlerdeki gereksizlik hissi ve tanımlanamayan bunalım duygularını (Uranüs Başak’ta) yoğunlaştırarak, doğalarında bulunan niteliklerle birlikte intiharı teşvik etti. Böylece sinyallerin sıklığı arttıkça, daha fazla ergen, gelecekleriyle (Uranüs) ilgili bu yöntemi (Başak) yeğlediler. Sinyallerin artması, en sonunda toplumu (Satürn) ergen nüfusla ilgili bir şeylerin korkunç bir şekilde yanlış gittiği gerçeğini kabul etmeye zorladı. Bu kabullenme hali de toplumu bu sorunla baş edebilme (Satürn) yolları bulabilmek için ya da en azından kontrolden çıkmasını önleyebilmek amacıyla, öncelikle olayın olası nedenleri (Pluto) üzerinde kafa yormaya zorladı. Nedenleri belirlemek, sinyallerin sebeplerini ve kökenlerini tanımlamak geleceğin olabilecek en olumlu şekilde kendini ortaya koyabilmesine izin verir; yani bireyin, ülkenin veya gezegenin evrimsel ihtiyaçlarını yansıtan bir şekilde.

Kolektif olayların evrensel ve toplumsal olarak karakteristik nedenleri vardır. Üstünde durduğumuz noktayı resimlemek için bir örnek verelim; Japonya’da ergen nüfusta görülen intiharların başlıca nedenleri eğitim programlarında (Yay), nasıl yetiştirildiklerinde, idare edildiklerinde ve toplumdaki bireysel ve sosyal başarısızlığın sonunda ortaya çıkan sonuçlardan etkilenmiş olan yaşıt gruplardan gelen baskılarda aranmalıdır; topluma göre başarısızlık, içinde fırsatlar barındırmayan bir hayat, anlamsız bir iş ve fakirlik getirir. Bu baskıların içinde kabul edilmiş uyum normlarına (Satürn) aykırı olarak görülen, bireyselliği, eşsizliği, kişisel gösterişi bastırmak da vardır. Eğer Japonya problemin farkına varır, nedenler üzerinde dikkatlice düşünür ve gerekli düzenlemeleri yaparsa, o zaman var olan şartlara uyum sağlayamayan ergen nüfusu yeniden yaşamak ve bireyselliği ve farklılığı takdir edilen üretken vatandaşlar olmak için yeniden teşvik edilebilir. Ergenler üzerindeki bu düzenleme, bir ulus olarak evrim geçirmeye çalışan toplumun bütününde çok geniş bir etkiye sahiptir. Bu ergen intiharlarının evrensel sebeplerinden biri de nükleer çağ olabir mi? Ve özellikle de bu çağın ortaya çıkardığı silahlar. Aslında bu nesil, bu sosyal ve gezegensel şartlarda doğan ilk nesildir. Pluto ve Uranüs’ü Başak’ta olan bu ergen nüfusun pek çoğunda Neptün’ün Akrep’te olduğunu görüyoruz. 1960 larda zamanın kolektif gösterge ve titreşimlerinden biri de, bireysel ve toplumsal gerçekliğin tüm seviyelerinde çelişki ve kutuplaşmaydı. Süper güçler arasında gelişmekte olan zıtlaşma ve kutuplaşmayı hızlandıran Küba füzeleri krizi on yıllık süreyi başlattı. Kriz sırasında birkaç gün kolektif atmosferdeki ‘titreşim’, yaşamı da içine alan en büyük belirsizlik dönemlerinden birini yarattı. O zaman kaç tane şimdi ergen olan çocuk doğdu veya ana rahmindeyken titreşimleri annelerinden aldı? Bu on yıl, aynı zamanda, Amerika’da Kennedy suikastinin ve Rusya’da Khrushchev’in açığa alınmasının duygusal şoklarını oluşturdu. Her ikisi de nükleer başlıkların kontrolünün gerekli olduğuna , atmosferde infilak eden nükleer aygıtları yasaklayan bir deneme anlaşmasına karar vermişlerdi. Ancak ikisi de, ülkelerindeki ‘savunma uzmanları’ (Akrep) tarafından ülkelerinin ve dünyanın uzun vadeli güvenliğini baltalıyor (Neptün) olarak algılandılar. Bu algının sebebi, silahsızlanmayı veya nükleer stratejilerileri ( Pluto ve Uranüs Başak’ta) sınırlama (Akrep) anlaşmalarını global ve ulusal güvenlik açısından tehdit edici olarak yorumlayan genel düşünce eğilimiydi (Pluto ve Uranüs Başak’ta). Böylece, caydırıcılık oluşturacak şekilde bu düşüncenin ortaya konuluşu iki taraflı (karşılıklı) yok ederek olmalıydı (Başak çift yönlüdür). Savunma Uzmanları, bu nedenle, Kennedy ve Krushchev’in planlarının daha ileriye gitmesini engellemek için suikast stratejileri geliştirdiler (Başak’taki Pluto ve Uranüs ile Akrep’teki Neptün bağlantısı). Kennedy 1962’de tarihsel açıdan bakarak (Fransız yenilgisi) boşuna olduğunu farkettiğinde Vietnam’dan çekilmek bile istemişti. Kennedy barış istiyordu. Öldürüldüğünde ve Krushchev uzaklaştırıldığında, 1960’lardaki Vietnam olayı, nükleer ilerleme ve sosyal kutuplaşma kendini gösterdi. Bu kolektif titreşim, şu anda ergen olan çocuklar tarafından nasıl alındı? Bununla şimdiki ergen intiharları arasında bir bağlantı var mı? Eğer varsa, bu insanları yaşamaya teşvik etmek ve dünyanın yaratıcı ve üretken vatandaşları haline getirebilmek için gerekli düzeni oluşturabilmek adına hangi nedenlere bakmak gerekir? Bu gruptaki göstergeler tüm insanlık için hangi uzun vadeli gereksinimleri (gezegenin evrimsel ihtiyacını) ima etmekte ve simgelemektedir?

Uranus transiti, aynı zamanda, birey için de sinyaller oluşturur. Uranüs transitlerini incelerken beş derecelik bir orb aralığını dikkate almanızı tavsiye ederim; yani tam açının oluşmasına beş derece kala ve tam açıdan beş derece sonra. Tam açıya beş derece kalması Uranüs sinyallerinin başlangıcını sembolize eder; huzursuzluk hislerinin ilk kıpırdanışını, eyerin altındaki demir çubuğu hissetmeye başlanılan zamanı. Kişinin bilinçli farkındalığında kendi iradelerine sahip bağlantısız düşünceler, mesajlar veya fikirler uçuşmaya başlar. Nereden geldikleri belli değildir, ve görünüşte kişinin mevcut gerçekliğinin koşullarına uymazlar. Bu yüzden çoğu birey bu fenomeni görmezden gelir ya da bastırır. Uranüs transiti natal gezegen(ler)le tam açıya yaklaştıkça, mesajlar ve sinyaller daha sık ve sürekli bir hal almaya başlar. Tedirginlik ve huzursuzluk daha da artar. Kişinin mevcut gerçekliğinin oluşturduğu kısıtlamalardan özgürleşme isteği yoğunlaşır. Pek çoğunda mevcut yükümlülükleri kapı dışarı etmek için dayanılmaz bir istek ortaya çıkar. Sinirlilik, öfke ve psikolojik/ fizyolojik stres baş gösterir. Daha önce konuştuğumuz çeşitli fiziksel durumlar meydana gelir.

Tam açıya yaklaştıkça sinyaller ve mesajlar çoğalır. Böylece, bu süreç ilerledikçe, birey sinyal ve mesajların tekrarlandığını fark etmeye başlar. Kişinin bireysel bilinçaltından ortaya çıkan sinyaller veya mesajlar gelecekte olacakları ima eder ve simgeler. Bireysel bilinçaltından ortaya çıkan sinyal veya mesajlar sağ beyinden sol beyine taşınır. Bu nedenle, bu mesaj ve sinyaller sanki kendi iradelerine sahipmiş gibi görünürler. Bu mesajlar bireyin içinde bulunduğu fiziksel çevrede de, bireysel bilinçaltının dışarı yansıtılması ile olaylar formunda farkedilir ve deneyimlenir. Birey bu algı ve deneyim formunu alan yansımaları bir radar aygıtı gibi kaydeder. Uranüs transiti ile mücadele edebilmenin yolu belli bir dönem içinde kendini sürekli tekrarlayan temel öğeleri bir ya da iki kere ortaya çıkanlardan ayırarak İZLEMEKTİR. Uranüs’le ilintili belli bir dönem iki ya da üç ay anlamına gelir. Tümdengelimli analizin yan ürünü olmayan kendini tekrarlayan düşünceler, mesajlar veya sinyaller kişinin yaşamında gelecek üç beş yıl için gerekli talimatlar, yönergeler veya uygun stratejileri taşır. Bir ya da iki kere ortaya çıkanlar ise ya özlemler (hayaller) ya da kişinin yaşamının on veya on beş yıl sonrası ile ilgili şimdiden ortaya çıkmış haberlerdir (kısa görüntüler).

Hemen, düşünmeden hareket etmektense belli süre izlemede kalmak çok önemlidir. Bu önemlidir çünkü böylece, değiştirilmesi gereken şeylerin nedeni veya kaynağı olan öznel ben-merkezci şartlar ve durumlardan sıyrılarak objektif bir farkındalık oluşturulabilir. Çoğunlukla, kişi özgür olmak için Uranyen dürtülerle bu tip durumlara hemen karşı çıktığında (isyanlar), çok üzüntü çeker. Bunun sebebi, kişinin yaşamını teşkil eden pek çok şeyin de evrensel eşzamanlılık yasasına bağlı olarak hızla değişiyor olmasıdır. Bu yüzden bir süre izlemede kalarak mücadele etmek daha iyidir. Bu şekilde bireyin içinde neyin değişip ve neyin değişemeyecek olduğu üzerinde objektif bir odaklanma yaşanabilir. Değişemeyecek ya da değişmeyecek durumlar veya şartlar ne olursa olsun kişi gerçekçi gelişim ihtiyacını kolaylaştırmak için yoluna devam etmelidir. Yine de, Uranyen transiti deneyimleyen her insanın aslında içinde taşıdığı mevcut unsurları İÇSEL olarak değiştirme ihtiyacı duyduğunu unutmamak gerekir. Bu ihtiyaç, bir radar aleti gibi dışarı yansıtıldığında, kişinin, içsel büyüme gereksinimini git gide daha fazla kısıtlıyormuş gibi görünen dışsal şartların KESİN idrakına varmasına neden olur. Bu yüzden, Uranüs transiti sırasında karşılaşılabilecek tehlikelerden biri de sorunların kaynağını YANLIŞ YORUMLAMAKTIR. Daha önce, Uranüs’ün YANSITILAN yaratma ile ilgili olduğunu söylemiştik. Yani bu, bireysel manada, hepimiz sadece ve tamamiyle içsel koşullarımızdaki mevcudiyetimizi yansıtan dışsal gerçeklik koşullarını oluşturuyor veya yaratıyoruz demektir. Bu içsel mevcudiyetimizin çeşitli dinamikleri ya da öğeleri, Uranüs transitinde deneyimlendiği gibi, evrimsel büyümede sınırlayıcı olmaya başladığında, değiştirilmesi gereken içsel sınırlamaları doğru bir şekilde algılamaya çalışmak yerine özel durum ve şartları kısıtlamanın kaynağı olarak görmeye devam ederiz. İşte bu durum, Transit sırasında problemin kaynağını yanlış yorumlama ihtimalini yaratır. Değişmekte olan şeyin içsel gerçekliğimiz veya mevcudiyetimiz olduğunun farkına vardığımızda, ancak o zaman tekrarlayan mesajlar ve sinyallerde ima edilen ve değişimimizi gerçekleştirebilmemizi sağlayacak stratejileri oluşturabiliriz. Böyle davrandığında, bireyin içsel titreşimi değişmeye başlar. Bu titreşimsel değişim, değişmekte olan yaşamımızın dışsal koşullarının veya olaylarının algısını yaratacak şekilde dışarı yansıtılır. Değişmeyen veya değişmeyecek olaylar veya koşullar ise sadece içimizde artık ölmüş olan ya da geride bırakılan şartlanmaları yansıtır veya sembolize eder. Belli bir süre kendilerini tekrarlayan sinyal veya mesajları izledikten sonra, mücadele yolu, onlara analitik seviyede değil, içgüdüsel olarak karşılık vermektir. Eğer bir birey Uranüs transiti sırasında sol beyine odaklanırsa bu sadece şüphe ve karmaşaya yol açar; ve bu da işine yaramaz. Çünkü, sol beyin sinyal ve mesajları çeşitli görüş açıları veya perspektiflerle yorumlayacaktır. Bu mesaj ya da sinyallerin mantıksız olduğunu ve yürürlükte olan gerçeklik düzenine uymadığını ileri sürecektir. İDRAK EDİLEBİLİR mantıksal bağın kaybedilmesi, sosyal ve bireysel olarak güvensizlik hissine sebep olur. Sol beyin şimdi Uranüs transiti ile harekete geçmiş olan ve ne yapılması gerektiğini anlatmaya çalışan sağ beyini dinlemeden kendi kendine konuşup durur. Mesaj veya sinyalleri içgüdü seviyesinde birleştirerek, örneğin doğru veya yanlış geldiklerine bakarsak, buna göre adım adım gidersek, yeni ve ivme kazanmış gelecek zaman kendini an be an kolayca tanımlamaya başlayacaktır. Bu şekilde, neden olduğunu bilmeyi talep etmeden karşılık vermek, birikmiş olan stresi ve huzursuzluğu geleceğe doğru atılan her bir adımla doğrudan orantılı olarak azaltacaktır; ki bu gelecek, bireyin yaşamında hem manen hem madden sınırlayıcı olan geçmiş şartlandırmalardan kurtuluşu içermektedir. Uranüs transiti natal gezegenle yaptığı tam açıdan uzaklaşmaya başlarken, artık değişmiş olan iç ve dış gerçeklik şartları istikrar kazanmaya ve sağlamlaşmaya başlayacaktır. Değişimlerin neden meydana geldiği ile ilgili perspektif ve anlayış kazanılacaktır.

Şimdi bir örnek oluşturalım. Venüs’ü altıncı evde ve Akrep’te olan bir kişiyi düşünelim. Bu kişinin A.B.D’de Alabama’da doğan ve yetişen bir erkek olduğunu varsayalım. Bu adam beyaz, orta sınıftan ve Protestan olarak yetiştirilmiş olsun. Evrimsel olarak konuşursak, bireysel görüş ile genel görüş (sürü psikolojisi) arasında köprü kurmakta. Bu ruhun içinde doğmayı seçtiği dış koşullar, kişinin içinde taşıdığı evrimsel gelişimi yansıtarak, Güney Amerika kültür normları olarak vücut bulur. Venüs bu durumda sert, baskın ve kadınları daha aşağıda gören türde bir erkeklik oluşturur. Akrep’in cinsel içeriği de, buradaki durumda, kadını ‘elde edilecek’ bir şey olarak belirleyen şartlanmış değerlere dönüşür. Aynı zamanda iş ahlakı (altıncı ev) da beynine yerleştirilmiştir ve kendini işiyle ilişkilendirir ve buna bağlantılı olarak kendine anlam verir. Altıncı ev arketipi aynı zamanda kişinin nasıl ve ne olması veya ne zaman ne yapması gerektiği ile ilgili beklentilerini yansıtan, kendisine yakın birini de temsil eder. Buradaki eleştiri özelliğini özümlemek (Akrep), yoğun bir şekilde özeleştiri yapan bir insan yaratır ve yaşı ilerledikçe diğer insanlardan gelen tenkit olarak algıladığı şeylere karşı savunmaya geçmesine sebep olur. Böylece bu dış ve iç şartlanmalar bir kadınla nasıl ilişki kuracağını ve bu ilişkinin içindeki dinamiklerin tabiatını belirler. İlişkilerinde duygusal güvenliği, kontrol edebileceği, sahip olabileceği, hükmedebileceği, ikinci derecede hissettirebileceği ve kültürel anlamda geleneksel tipte kadınlar ile birlikte olarak sağlar. Diyelim ki böyle bir ilişki kurarak güvenliğini sağladı. Ama genel görüşten bireysel görüşe yansıyan evrimsel gerilimi göz önüne alırsak, bu yaşamın bir noktasında bu ilişkinin bozulacağı koşulların ortaya çıkacağını kestirebiliriz.

İçinde bulunduğumuz zaman çerçevesinde, Uranüs, Venüs noktasına Pluto veya Satürn’den önce transit yapabilirdi. Neptün Uranüs’den önce bu noktayı vurmuş olabilirdi, ancak bu kişinin şimdi otuzlarında olduğunu varsayarsak, o zaman kendi evrimsel durumu ile ilintili nihai anlamı bütünleştirmek için çok genç olurdu. Demek ki Uranüs yirmili yaşlarının sonunda veya otuzlu yaşlarının başında Venüs’e değmiş olacaktı. Böylelikle Venüs fonksiyonunu tanımlayan geçmiş şartlandırmaları çözmeye yönelim ortaya çıkmış olurdu. İçsel olarak, kendisi hakkında farklı (Uranüs) hissetmeye (Venüs) başlardı. Yaşamının bütününde (yaşam biçiminde) halihazırda sahip olduklarından daha fazlasına ihtiyacı olduğunu hissetmeye başlardı (gereksinimin yoğunlaşması altıncı evdeki Venüs’le Akrep’te transit yapan Uranüs’ün kavuşumu ). Mevcut varoluş biçimine ve bunun yansıması olan değerlere içsel olarak isyan etmeye başlardı. Altıncı evin doğal eleştiriselliği ve iç gözlemi yoğunlaşırdı. Huzursuzluk ve sinirlilik artar ve duygusal geri çekilme veya içine kapanıklık dönemleri baş gösterirdi. Mevcut arkadaşlarını veya tanıdıklarını (Uranüs) eleyerek, en güvendikleri hariç tümünden kendini teker teker çekmeye başlardı. Bilinçaltındaki konular bilinçli farkındalığına yükselmeye başlardı. Bu konular şimdiki zamanda büyüteç altına alınmışçasına yüzyüze geldiği geçmiş ve geleceği kapsardı.

Bu kişi doğasında var olan kaybetme ya da terkedilme korkusu ( Venüs Akrep’te ) yüzünden bu değişim ihtiyacına karşı koymayı, onu reddetmeyi veya bastırmayı tercih eder ya da hızla değişmeyi yeğler. Eğer karşı koymayı seçerse o zaman, Uranüs transiti tam açıya yaklaştıkça bu kişinin evlilik partneri yukarıda bahsedilen şartları, sinyal veya mesajları kendinde gösteren kişi olur. Kadın bunu, adamın koşulların değişmesine yönelik objektif farkındalığa varması için yapacaktı; buradaki durumda kendisiyle ilişki kurma biçimi ve ona nasıl davrandığı ile ilgili adamı düşünmeye sevkedecekti. Ve tabii ki, kadın burada adamın kendi içinde direnç gösterdiği şeylerin sembolü haline geliyor; yaratılan ve dışarıya yansıtılan gerçeklik. Eğer adam kadından gelen, kendini tekrarlayan sinyal veya mesajlara kulak asmazsa, bir noktada kadının isyan edip sahneden çıkacağını tahmin edemez miyiz? Belki de ihtiyaçlarını önemseyen ve karşılayan birine ‘ani’ veya hipnotik bir çekim hissederek bunu yapamaz mı? Bu türde bir duygusal şok ( Venüs Akrep’te) sonradan ne ve neden olduğuyla ilgili değerlendirme yaparak adamın objektif farkındalığının (Uranüs şimdi tam açıdan uzaklaşıyor) yükselmesine neden olmaz mı? En azından buna gayret eder ki bu gayret, olay gerçekleştikten sonra gerekli değişiklikleri yapmasına zemin oluşturabilir. Bununla birlikte, evrimsel şartlanmalarıyla eşini birtakım müstehcen Akrep nitelikleriyle özdeşleştirerek durumu mantığına uydurmayı seçebilir ve böylece istediği gibi yani eskiden düşündüğü gibi olabilecek bir başka partneri elde etmeyi deneyebilir. Böyle olursa, Satürn ve sonra da Pluto transitleri, şimdi gezegen arketiplerinin sembolik yollarıyla deneyimlenen aynı krizi tetiklemek için geleceklerdir.

Eğer gerekli değişiklikleri yapmayı seçer ve eşi değişmek istemezse o zaman yukarıdaki durum tam tersine çalışabilir. Gizli (Venüs Akrep’te) veya açık bir şekilde (Uranus transiti Venus kavuşumuna yaklaşırken) ifade ettiği sinyaller veya mesajlar partneri tarafından görmezden gelindiği noktada tamamen geri çekilir. Bu geri çekiliş gittikçe yaşamının bütün yönlerine yayılır. Bunun sonucunda işiyle ilgili eleştirileri ya da uyarıları patronu veya amirleri yoluyla üzerine çeker. Eğer bu uyarıları gözardı ederse ‘ani’ bir iş kaybıyla karşılaşabilir. Mevcut gerçekliğinden kendini geri çekmesi ve içine kapanması ile bağlantılı olan bu kayıpların kartopu gibi büyümesi ile birlikte yeni ve farklı bir geleceği simgeleyen düşüncelerin ve fikirlerin bilincine kendiliğinden doluşması hızlanır. Sonrasında, kendini tekrarlayan bu sinyal ve mesajlar kişiyi tamamen yeni yaşam koşulları ve partner arayışına yönlendirir. Genel olarak yeni durumunu özellikle de ilişkilere yeni bakış açısını simgeleyen kadınlara aniden çekim duymaya başlar.

Buradaki en iyi senaryo, hem kendinin hem de mevcut partnerin tüm bunları BİRLİKTE hissetmeye başlaması ve tamamen yeni bir yaşamı korkusuzca (Uranüs altıncı evde, Akrep’teki Venüs’e transit yapıyor) beraberce yaratmaları olurdu.

Devamı

Çeviren: Serap Şengöz

Jeffrey Wolf Green yirmi beş yıldan bu yana Seattle’da profesyonel astrologluk yapmaktadır. Pluto:The Evolutionary Journey of the Soul, Cilt 1-Cilt 2’nin yazarıdır. Ayrıca Evrimsel Astroloji Okulunun kurucusudur.

Close